bugün

çok biliyorsan a güzel kardeşim, gelip sen cevaplayaydın o sinsi, tuzak, şeytansı, soranın yüzünde ebleh bir gülümseme yaratan soruları. vakt u zamanında bu kardeşin miniminnacık bir tıfılken başından geçen, bugünkü bilgiyle kendini dışarı vurmaya uğraşan çördük efendiyi etkileyen o olaylar silsilesine geçelim.

duvarlara renkli kağıtlarla yaşasın okulumuz yazıp, ata yazılı tahta çubuklu bayraklarla camını süslediğimiz ilkokulumuzda 5. sınıf öğrencisi olduğun an bir gerginlik seni bekler: bilgi yarışması. bebelerin kafalarına ne kadar genel kültüre dayalı bilgi sokabildiklerine bağıl olarak derecelendirme yapılır. misalen bu güzel çördük kardeşinin tüm dersleri pekiyi çok ala müthişsin bebeğim derecelendirmelerindeydi lakin o ezber yapalım diye dağıtılan kağıdı töbe billah satır okuyamaz sıkılırdım. sınıf elemesinde zaten ilk 10daydım, okul elemesi yapıldı yine ilk 10a girdim.

küme oluşturuldu, hızlı bir eğitim başladı.örtmen soruyor izmirin kurtuluşu: hemen kıvırcık saçlarını şekilsiz iki kuyruk yapmış ciyak sesli çiyan cevap veriyordu: 9 eylül 1922 diye. ulan bi dur soruyu duyamadım belki, di mi ama?

neyse efendi, bu ilk ondan 3 bebe seçilecek ve bunlar da gidip il geneli okulu temsil edecekler, okul aile birliği başkanı olan kuyumcu ve şehrin sayılı zengininin oğlu da bu ilk 10 arasında üstelik. herif oğlundan büyük panasonic bir kamerayla gelir, tııss tııss gülerek:

-faatiii bilemedin mii oolüüüm soruyu tııs tııss heh..

derdi. ulan düşünsene bizdeki olayı. bi de bizim birader bir sene önceki bilgi yarışmasında okulu temsil etmiş ve 3.lük kazanmışlardı. ordan bir güven de şahsımıza duyuluyor.

dandirik bir sözlü sınavın ardından suyun kaç selsiyusta kaynadığını ve şattülarabın ne olduğunu bildikten sonra ilk 5e kaldım ama illa 2 kişi daha elenecekti. velakin ben yine işin ciddiyetinde değildim. bilgi yarışmasını ayşen grudanın sunacağını, "suudiarabistanın başkenti neresidir" sorusuna fütursuzca "mekke" diyen hatunun sınıfıyla eşleşeceğimizi bekler gibi bir tavır içindeydim.

yazılı olarak yapılan son elemeden sonra, sonuç olarak bizim okul-aile birliğini yöneten kodamanın oğlu hileli bir biçimde yerime alındı. önce ilk 3te ilan edilmeme rağmen sonradan bir katakulli döndü vesselam. zırladıydık o zamanlar yediremeyip bu durumu.

ilk etapta yenilen bu şaibeli üçlü okula dönmezden evvel çok saygıdeğer müdürümüz hışımla okula gelmiş, beni sınıftan çağırtmış ve o ekibin bilemediği soruları saydırmıştı babacan: "küba" dediği an sayıyordum "che, castro, puro, havana, peso, ispanyolca" diye. ılıman iklimmiş, üç katlı çarpmaymış, integrali bağrıma döktüydüm hehe. bir küçük uşak da olsan birader hakkın yenince devleşiyorsun; öküzün burnundaki piercinge geçirilmiş ipi çekip yere çöktürüyorsan, koca koca herifleri de öyle maymun ettiydim.

lakin bu hırsım ortaokuldaki sınıflararası yarışmada söndü anca. tarih hocası olan ipnetor, inkılap tarihi kitabının arkasındaki kronolojiye bakıp paso tarih sorup yamyassı ettiydi ekibi. inadına kösele gibi oturdum imajı oluşturdum anasını satayım. bilmiyosam banane dermiş gibi omuz silktim paso.

18ime bastığım günden 19. yaş günümün törenlerle, resm-i geçit, kırmızı halı ve çelenklerle kutlandığı güne kadar kim 500 milyar ister'i her gün aradım durdum ayrıca. 500 milyarı alırsam,paranın bi kısmıyla heykelimi ilkokulun bahçesine diktirecektim, kalanıyla da bir sürü amele tutacak okul aile birliğinin başkanını karnındaki bok ağzına gelenece dövdürecektim. parayla sevişgenlik olur ammaaa ufacık bir bebenin de olsa hakkı satın alıabilemez. böyle buyurdu çördük.
güncel Önemli Başlıklar