annemlerle köye gittik. hakikaten lan zorla götürürlerdi bir hafta kalırdık. orada atlarla uğraşınca da kızarlardı. ne yapayım amk av tüfeğini alıp ava mı çıkayım? ördeklere plastik mermi ile ateş mi edeyim. atı falan beslerdim, dereye işerdik işte ne yapacağız başka? o değil 29392893829 çeşit peynir vardı malatya'da. hayır yani ne anlarlar arkadaş bundan. koy işte meyve sebze peynir çökelek yiyelim ne abartıyorsun bin bir çeşit peynir. neyse işte o günler aklıma geldi. istanbul dönüş yolu güzeldi. baba çişim geldi deyip arabayı durdururdum ama arkaya geçer tetris oynardım. diğer arabalarda arkada giden kızlara işaret yapardım. ne güzeldi. faturalar yoktu o zamanlar.
şimdi istediğiniz kadar doktor mühendis olun soruyu gördüğünüz an ufak bir dumur yaşarsınız.
herkes yazar anlatır ailesiyle yaptıklarını siz ise ne çalıştığınızı söylemek istersiniz ne de bütün yaz evde boş oturduğunuzu.
(bkz: fakir bir çocukluk geçirmek)
Her öğrenciyi küçük yaştan itibaren yalan söylemeye alıştıran, 1970'li yılların kafasını yaşayan öğretmenlerin saçma sapan ödevleridir. Halbuki ödevi yapmakla yükümlü olan öğrenci, yaz boyunca sadece mahalle arasında maç oynamış, ip atlamış ya da evde caillou izlemiştir.
o yaşta bi çocuğun hayal hücünü geliştirebilecek aynı zamanda yalan söylemeyi öğretecek sorudur. sonra veliler sormasınlar neden çocuk durmadan yalan sölüyo diye okulda zorluyolar işte, ee sen de çocuğu bi gün olsun deniz kenarına en azından şöyle bi uzaktan görsün diye götürmezsen olacağı bu işte.
hocanın da öğrencinin de tamamen traş olduğunu bildiği ama sormakdan ve cevaplanmakdan vazgeçilmeyen sorualar.o yaşlarda ki velet zaten newyork cıty de manhattan da 23.caddede bi gökdelen tepesinde konaklamış olsa üç ay gelip burda cümleye dökemiyceği için yada cümleye dökse bile 2 cümleden fazla olmıycağı için amaç tamamen öğrenci evde bakalım kaya gibi oturmuş mu yoksa memlekette tarlada şurda burda mı çalışmış yada mahallede top mu oynamış bunu öğrenmektir. o yüzden cevabı sade olmalıdır.kompozisyonla ögrenci sıkılmamalıdır.
hele bazen kompozisyon gibi şeyler yazdırmaya kalkarlardı ki o da büyük yıkımdı. üç ay boyunca sadece anneannesine gitmiş çocuk ne yazacaktı koca kağıda? küçücük ziyareti üç aya yedirmeye uğraşmakla geçirilen bir gece. zor yıllar..
ilkokul öğrencisi bildiği bütün yerleri tek bir cümlede kullanarak en sık yaptığı işleri anlatır.
önce eyfel kulesine çıkıp aşağı tükürdüm sonra pisa kulesinden aşağı işedim sonra özgürlük anıtının karşısına geçip nanik yaptım, sonra çin settinde kaykaya bindim en sonra mısır piramitlerinin orda kustum hocam.
ayrıca öğretmenler sınıfın ortasında baban ne iş yapıyor sorusuyla birlikte çocukların arasındaki maddi farklılıkları ortaya çıkarırlar. yanlış bir harekettir. sorulmamalıdır.
sınıfın yarısından çoğunun kitap okudum resim yaptım şiir yazdım dediği anda hepiniz aynı şeyleri mi yaptınız diye kendimi tutamayıp sorduğum sorudur.
ben ne yaptım mı?
kitap okudum resim yaptım şiir yazdım.
bide bunu komposizyon olarak yamamızı isteyen hocalarımız olurdur. tabi sabah kaltım dışarda arkadaşlarla top oynadım akşam olunca eve geldim yattım diye 20 kere yazınca kompozisyon olmuyo.