bugün

o dönemde reis-i cumhur olmak kadar kıymetli şey.

bütün karizma sizdedir, kara tahtaya konuşanlar başlığının altına entryler pardon isimler yazarsınız. sonra hoca gelip o veletleri uyarır ya da döver. işin içerisinde birçok katakulle vardır, siyaset gibidir.
olunca "ne oldu başım göğe mi erdi?" diye kendi kendime sorduğum olay. (o zamandan bu yana ne sınıf temsilcisi oldum ne sınıf başkanı. klüpler vardı onlara da başkan olmadım... şimdi üniversitedeyim asistanım nasıl oldum bende bilmiyorum.)
efendim bildiğiniz süper kahraman gibi hissedersiniz. bütün kötülüklere karşı çıkmaya çalışırsınız, konuşanları susturursunuz, ayaktakileri oturtursunuz ve işte bir gün daha kurtuldu şimdi telefon klübesine gitme zamanı.
bir işe yaramayan, gereksiz sorumluluk yüklenilen durum.
önemli olmak sınıfın başkanı değil, ocağın başkanı olmaktır.
saçma güzel duygudur. karizmanız vardır ama arkadaşlarınız sizi çekemez, bir açığını bulsak da yetiştirsek diye didinir dururlar, ama siz öğretmeninizin sağ kolusunuzdur. zamanla popüleriteniz artar, sonra bi bakarsınız liseye kadar sınıf başkanısını olmuşunuzdur.
aynı zamanda herkesin iyi anlaşmaya çalıştığı kişi olmaktır, tahtaya yazılmamak için. *
eğer o dakikaya kadar sınıfta hörmet görecek bir maharetiniz yoksa, başkan olmak için türlü fırıldaklar denenir.
başıma geldi, ordan biliyorum. fakat sonuç her zaman iyi olmuyor.
5. sınıfa filan başlamıştık yamulmuyorsam. dördüncü sınıfta iken başkan olan pezevenk o yıl başka okula gitmişti, ya da ailesi mi taşınmıştı neydi, hatırlamıyorum.
tabi sınıfta en ateşli başkan adayı benim. öğretmene olsun, o boktan arkadaşlara olsun, denemediğim yapmadığım yalakalık yok. buna sınıfın çirkin kızlarına iltifat edip, gazoz ısmarlamak da dahil.
neyse, en yakın rakibime tonla fark atıp başkan oldum ben. muradıma ermiştim. allah'ım, sınıfın başkanıydım lan !
şimdi bizim okul köy okulu olduğundan, okul köye bir hayli uzak. yürüyerek gidip geliyoruz. taşımalı eğitim olsaydı bile o zamanlar, bizi eşekle taşırlardı. okulun yolu bildiğin dağ yoluydu lan!
tüm sınıfla haşır neşir olduğumdan, sınıfı bir türlü susturamıyordum öğretmen gelene kadar.
örnek diyalog :

ben - ismail konuşmasana olm, yazcam bak adını tahtaya
ismail - olm sana ben oy verdim, ben oy vermesem kimse vermezdi naber?

kısacası, kime ne desem elimde patlıyordu. bi süre sonra "yeter lan" dedim. başladım sıradan "konuşanlar" listesine bu ipnelerin isimlerini yazmaya.
ismini yazdığım ve konuşmaya devam edenlerin isimlerinin yanına da konuşma süresine orantılı olarak birer çarpı atıyordum.
bu arkadaşlar ufaktan bana kıl olmaya başlamışlardı. ulan olsunlardı. az biraz karizma yapalım deyi başkan olduk, taşakoğlanına döndük lan. sınıfa "susuuun" diye bağırıyorum, adamlar skine bile takmıyor, daha fazla konuşuyor. sanki orada başçavuşun eşeği osuruyor. var olan karizma da bitti anlayacağın !

bigün tahta isimle dolu. o güne kadar tahtada ismi yazanları uyaran ya da hiç umursamayan öğretmenimiz, o gün artık karısına mı kızdı, müdürden mi azar işitti bilinmez ; bu arkadaşları tahtaya dizip öyle bir girişti ki, ben bile acıdım lan. şerefsiz öğretmenin dövdüğü her arkadaşım bana bakıp, "çıkışta görüşürüz" dercesine bana bakıyordu.

aynı şerefsiz öğretmenimiz, bu kadar adamı susturamadığım için aynı dayağın az biraz şiddedtlisini bana da attı o gün.

okul çıkışında ise, o patika yolu yürürken dayak yiyen arkadaşlardan, hepsinin yediği dayağın toplamı kadar dayak yemem de günün bonusu oldu. şerefsizler yerde bile tekmelediler lan!

velhasıl, bu başkanlık işi beni sarmadı. yediğim dayaklar da yanıma kar kaldı. düşünüyorum da, önceki senelerde "konuşanlar" listesinde adı eksik olmayanlardan biri de bendim. bu ne yaman çelişki yarabbi?

değil başkanlık, okulda müdür olacaksın deseler dönmem arkadaş ben çocukluğuma. yöneticilik vasfı yok bende.

aynı mantıkla şimdi siyasi parti başkanı olup, başbakan seçilsem, kesin idam edilirdim lan! o boku beceremeyip üzerine bir de dayak yediysem, sanırım bu da böyle sonuçlanırdı.

bu yüzden bir politikacı ne kadar beceriksiz olursa olsun, yine de bazı vasıflara sahiptir ki orda duruyordur diye düşünüyorum.

nerden nereye geldi muhabbet. vay .mına koyim ya..
konuşanları tahtaya yazarken ki forsunuz var ya...

(bkz: ı love this game)
ilkokulda kooperatif kolu olmaktan daha iyi olmayan konum.
zamanında kılpayı kaçırdığım hadisedir.. *
bazı sınıflarda saltanat gibi sürer adam 1. sınıftan bir seçilir 5 sene boyunca. Bizzat kendim yaşadım ordan biliyorum.
bir de başkan olamayıp hırsından, üzüntüsünden ağlayanlar vardı. lakin ya balık burcuydu herhalde deyip geçiştirmek, ya da şimdilerde ne durumda olduklarını facebook tan araştırmak gerek.
yıllarca aday olup seçilemeyince hönkürüp o zaman sınıf başkanının dört yardımcısı olsun teklifini sunup akabinde bu da eşitlik ilkesine aykırı, yardımcılar da başkan olarak anılsın dedikten sonra beşinci başkan olduğum meslek. Sonradan ben bile bu işten sıkılıp kendi kendime istifa etmmiştim. iki üç hafta sonra seçimler yenilenmişti. Ulan neden bana oy vermezlerdi ki it oğlu itler?
(bkz: verilen ufacık bir yetkide götü kalkan insan)
(bkz: küçük dağları ben yarattım) zannına kapılmaktır.
"güç, seninle olsun" un karşılığıdır. Benzerleri arasında ön plana çıkmanın gururu okunur gözlerden. Tahtaya konuşanlar yazılıp, altı çizilir. Sonra bütün sınıfa göz gezdirilir. "Hadi yiyosa bi konuşun, göreyim" edasıyla horoz gibi kabarılır.
ilk 5 sene çok önemli birşey sandığınız şeydir.
ama 6. sene anlamaya başlarsınız ki sınıf defteri ve bilimum şeyler için herzaman siz görevli olur öğretmenin her işine koşturur sınıf olarak toplu yaramazlık yaptığınızda sınıfı temsilen siz azar yersiniz. ve tabi öğretmene yalakalık yapmak gerektiğide unutulmamalı.
"lider" olma ruhunun insanın içine yerleşmesini sağlar.
genelde çalışkan öğrencileri sınıf başkanı yaparlar. sıradan öğrncidir. tek farkı defter taşır, kitap taşır. zarf dağıtır vs vs.
4-5. sınıfta başkan olmuştum. Herkes put gibi dururdu ama sonraları tahtaya yazdığım konuşanları öğretmen gelmeden siliyorum diye iplememeye başladılar o ayrı mesele tabi. 6. sınıfta tekrar başkan oldum ama başkanlık sadece sınıfın ameleliği demekti. Her sabah sınıf defterini getir, doldur, öğretmen imzalamış mı diye kontrol et, yoklama al, sınıfta toplanması gereken bütün paraları sen topla, tüm kahrı çek neyse ki beni de devirdiler ikinci dönem de kurtuldum.
özgeçmişime yazdım. lisede de basketbol takımı kaptanlığı yaptım onu da iliştirdim. adam yönetimi konusunda başarılıymış gibi davranmama yardımcı oluyor o zamanki egoist davranışlarım.*
7 sene içinde bulunduğum olaydır..

Hocanın birinci adamı olmak, hoca sınıfta yokken onun yerine geçebilmek, efendim konuşanları tahtaya yazıp bir de çarpı atmak, Eğitici kol seçimlerinde zaten sınıf başkanıyım hangi kolu verirseniz verin rahatlığında olmak, Hocanın gelmediği günlerde müdür veya müdür yardımcısından tam yetkiyle sınıfı emanet almak ve aklıma gelmeyen bir sürü hoşluğu olan bi iştir..

En kötü durumu ise 7 yıl boyunca ismimin "başkan" olarak kalması ve şu zamanda bile arayan ilkokul arkadaşlarımın hala "başkan" die hitap etmesidir..,

(bkz: Bi adımız vardı ulen)
hoca sınıfa gelene kadar, tahtaya şımaranlar ve usluları yazmak demektir. hatta hoşlandığın kızı uslulara yazmak, gıcık olduğun bebeleri şımaranlara yazmaktır. *
gurur veren eylem.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar