arkadaşlar böyle bir şey yok diye düşünüyor olabilirsiniz ama var. biliyorum amk.
ilkokul beş falan. beden dersindeyiz, sınav olacağız. sıra bana geldi. kocaman lacivert bi minder. takla atmam gerekiyor, öğrendiğimiz bu çünkü bütün dönem. öyle müfredatında içine sıçarım ben ama neyse konu bu değil. neyse geçtim minderin başına. bi mindere baktım, bi hocaya... hadi bismillah deyip eğileyim dedim ama boynum kırılırsa, nefessiz kalırsam, ya yuvarlanır da durduramazsam diye zibilyon tane senaryo geçiyor kafamdan. sonra sınıfa baktım, hepsi u şeklinde dizilmiş beni bekliyor, beni izliyor. bu da ayrı bi sikikliktir efendim neden benim başarımla onları ezmek ya da başarısızlığımla beni itin götüne sokmak gibi bir derdi var beden eğitimi öğretmeninin? neyse, hocanın yüzüne baktım tekrar... gözlerim dolmaya başladı, sonra yapamıycam yapamıycam diye bağıra bağıra sınıfa koştum. tabi arkamdan kocaman bi kız ordusu geldi ''örtmenim arkadaşımız aallıyo yanına gidebilrmiyis'' minvalinde.
velhasıl o taklayı atmadım arkadaşlar. ben hayatım boyunca hiç takla atmadım.
beden dersleri yiğidin harman olduğu yerdir, böyle biline.
koşu yarışması vardı. ikili ikili yarışıyorduk hocamız -hiç sevmezdim, yaşa bey diye isim mi olur- beni sınıfın en tombul kızıyla eşleştirdi. çok hızlı koştuğum söylenemez fakat gururum kırılmadı değil. neyse kızcağız dedi ki ben hızlı koşamıyorum malum, çişim de var yavaş yavaş koşar gibi yapalım ben sona doğru yorulur bırakırım, ikimiz de rezil olmayız dedi. tamam dedim, helal kıza kendini olduğu gibi kabul ediyor canım benim dedim. sonra sıra bize geldi. kız bi fırladı uçtu gitti, gözümü kapatıp açana kadar bitirmişti yarışı.
bu da böyle bir beden eğitimi dersi anımdır.
ana fikir, tombullara sempatik diye güvenmeyin genelleme yapmayın gençler.
başka bir anım da beden eğitimi hocamız bizi boy sırasına sokup tokatlamıştı. o çok acıklı, onu anlatmayacağım.
Yan sınıfla beden dersimiz program ne kadar degisirse değişsin hep aynı gun aynı saate denk gelirdi. Biz de o zamanlar rekabet duygusunu yeni tanıyıp benimsemişiz. Kıran kırana futbol maçları olurdu küfürler itismeler bilerek yapilab fauller...
üzerimde bir eşofmandan ziyade pijamayı andıran kıyafetleri gören yeni beden eğitimi öğretmenimin, maddi durumumuzun kötü olduğu varsayımı ile yepyeni bir eşofman takımı hediye etmesi aklımda kalan en net anıdır.
Takla sirasi yaklasirken atabilecekmiyim rezil olur muyum korkusu attiktan sonra hocam bir daha atayim mi diye heveslenmek, hoca nerdeyse onun yakinlarinda voleybol oynayip bak biz biliyoruz havasi yaratmak...
voleybol topuyla salonda futbol maçı yapmak, hoca gelirken normal voleybola dönmek.
hocanın yoklama alıp serbestsiniz dediği anı beklemek.
bir arkadaşın basket topunu sürerken yere bakması ve diğerinin bunu fark ederek geçtiği yerdeki voleybol filesini tam onun geldiği anda yere indirmesi ve o arkadaşın inanılmaz parandesi.
sadece yapılması için yapılan vücut ısındırma hareketleri.
okul futbol takımında olmamdan dolayı, her hafta yoğun devam eden antremanlar.
her hafta eşofmanını veya ayakkabısını unutan bir arkadaş ve her hafta bitmek bilmeyen kendini de evde unutsaydın diyalogları.
beden eğitimi dersinin cuma son 2 saat olması ve eve eşofmanla gitmenin verdiği haz. bu çok değişik bir şeydi. tatmayan bilmez.
nisan-mayıs aylarında 19 mayıs'a hazırlık olarak yapılan süpersonik(!) el kol hareketlerinin bitmek bilmez provaları esnasında bir hareketi hatalı yapınca şerefsiz bedencinin kız arkadaşlarının ortasında "oğlum sünnetli misin" diye hakaret etmesi...
evet büyüdüm üniversiteyi bitirdim öğretmen oldum ama hala bedencilere gıcığımdır ve öğretmenleri -cı, -ci ekiyle sıfatlandıranlara kızarım ama hala inadına bedenci!
edit: ilkokulmuş yazıyormuş ya. o sinirle bunu bile fark etmeden lise hatıramı yazmışım. nası bi bedenciyse haaamınaaaaa