daha kalkarken olan kulak zarlarımın fırtlama hissi ile kalbimi inek tepmiş gibi olması sonucu "dur ulan kaptan, incem ben" diye haykırmama ramak kalmış olup, uçağın yana yatıp kanadının her yukarı kalkışında böyle sol koluma doğru uyuşmanın yayılması bir olmuştur.
yerli yersiz çalan her "doing" sesi ile düştüğümüzü sanıp bir sürü bonus 3,5 puan topladıktan sonra inişe yakın türbülansa da girince hazır gök yüzünde bu kadar yükselmişken bari burda ruhu da teslim edivereyim dedirten yusuflardan yusuf beğendiren andır.
önceden varolan bir korkunuz yoksa herhangi bir taşıta binmek ile aynıdır. ama o kemer bağlama olayı beni hafiften mahvetmişti. ilk bindiğimde zar zor bağladığım şeyi nasıl çözeceğim şimdi ben bunu diye bir saat stres içinde uçmuştum.
Edit: alkış olayı efsane değil arkadaşlar. Genelde yurt dışı uçuşları için olduğu söyleniyor ama bir Samsun uçuşunda bir amcanın başlatması domino etkisi yaratmıştı.
yirmi iki yıllık hayatım boyunca ilk defa yarın 09.25'te muğla dalaman- istanbul sabiha gökçen seferini yapan tk2953 sefer sayısıyla gerçekleştireceğim ve bünyemde küçük bir çocuğun bayram öncesi arefe günleri yeni aldığı ayakkabı heyecanını hissettiğim eylemdir.
meraklı gözlerle etrafı seyrederek bir yandan da acaba uçağı bi kaçıran olur mu veya arızalanıp düşer mi diye tuhaf tuhaf şeyler düşünüp kendi kendine sırıtmaktır.
mühendisseniz veya mühendislik öğrencisiyseniz (mühendis derken gıda mıda bilgisayar değil adam gibi mühendislik) uçak kalkarken oluşan kanat titreşimlerine, bulutun sisin içine girdiğinde kanatta oluşan çizgilere vayyy şimdi bu böyle oluyor bu da böyle olurken basınç farkı bik bik bik akışkan hızlanıyor bilmem ne diye beyninizde binlerce teknik bilginin uçuştuğu, ilk binenlerin kanatların titremesinden tırsarken, lan bu kanatlar titremese kopar ne güzel hesaplamışlar diye düşündüğünüz deneyimdir.
ha bir de düşünce zaten öleceksin düşmeyi de engelleyemeyeceğine göre korkmaya da gerek yok gibi mantıklı düşünceler eşliğinde uçarsın.
her şeyin bir ilki vardır da, bunun 6 yaşında olmaması gerekiyormuş. nereden bileyim!
1 yaşında gemiyle gittiğimiz Kıbrıs'tan, okula türkiye'de başlamak amacıyla ankara'ya göç ediyoruz. mutluyum! heyecanlıyım! ne de olsa keyifli bir yolculuk beni bekliyor. daha sonra o dev uçağı görüyorum. hafif bir pervane sesi geliyor kulağıma. hemen geriliyorum tabi. "yandın" diyorum kendi kendime. gözüm korkuyor. babama bakıyorum. aslan babam ya; gıkı bile çıkmıyor. işte hayatımın idolü ya. hiç korkmaz böyle şeylerden. üstünde merdiven olan araç uçağa yaklaşıyor. biz de biniyoruz. yerimize oturduktan sonra, biraz zaman geçiyor ve acil durumlar için olduğu söylenen bazı şeyler anlatılıyor. nasıl acil durum ya? otobüse bindiğimizde neden "bakın kaza yaparsak söyle yapın, böyle yapın" diye bir şeyler anlatılmıyor? bu beni daha da korkutuyor. babama bakıyorum. aslan babam hiç tepkisiz. işte benim idolüm. derken kemerler bağlanıyor. uçak önce araba misali pistte ilerliyor. kalkış yapacağı o uzun pist yoluna çıkıyor. yavaş yavaş hızlanıyor. benim gözler mesut özil misali açılıyor. "hayır ya bu kadar hızlı olamaz". iyice hızını aldıktan sonra havalanıyor. aman allahım o kafamın üstündeki basınç nedir öyle. sanki akrep nalan oturdu kafamın üstüne. hostes abla ağzını açık tut diyor. timsah misali devam ediyorum yolculuğa. basıncı alıyormuş bu şekil. babama bakıyorum. kendi halinde dünya umurunda değil. aslan babam benim. birde ani sarsılmalar yok mu; içeri doğru sıçmak neymiş öğreniyorsun. garip bir ses gelince, tilki kesiliyorum. "normal mi bu normal mi normal mi?" sanki uçak düştü düşecek. her sarsıntı da besmele çekiyor aslan babam. bu durumda dahi ibadet ediyor. şu hava boşlukları yok mu? insanı iyice tedirgin ediyor. babama bakıyorum. yumruklarını sıkmış, koltuğa sıkı sıkı yapışmış, hıng hıng diye sesler çıkarıyor. rengi kıpkırmızı olmuş, belli ki beni korkutan uçağa sinirleniyor. aslan babam. idolüm ya!
dikkatle biniş anından itibaren herşeyi herkesi inceler, göz göze gelmekten kaçınır. hosteslerden bir şey istemeye çekinir. kanat üstü uçuyorsa vay halinedir.