ilk buluşmada çay ocağına götürmek, ikinci buluşmada çorbacıya, üçüncü buluşmada kelle paçacıya gitmeye delalettir. ayrıca evlenme teklifi de ya ali samiyen stadında ya da ocak başında gelecektir.
bilen bilir, çok eskiden sönmez'in alt katında bir çay ocağı vardı. harika frape yaparlardı. o zamanlar starbucks'lar, gloria jeans'ler, kahve dünyaları yoktu, kahve kültürümüz türk kahvesi ve almanya'dan gelen gurbetçi akrabaların getirdiği o zamanlar adını bile bilmediğimiz granül kahvelerden ibaretti. içerisine süt katmayı bile akıl etmezdik de acı, ekşi bir tat gelirdi başlarda. işte bu dönemde birde sönmez'de ki çay ocağının tadını hala anımsadığım ve en lezzetli kahveden bile lezzetli diye hatırladığım frapeleri vardı. Küçücük masalar dip dibe sandalyelerde oturup frape içerdik.
başka şehirden gelen sevgiliyi elinden tuttuduğum gibi oraya götürdüm ikinci buluşmamızda. bir sonra ki buluşmamızda da tuz pazarının orda ki kardeşler pide'ye götürmüştüm. hayatında ilk kez çatal bıçak olmayan masada yemek yiyen sevgilimin şaşkınlığına mı yoksa benim daha yeni sevgili olduğum bir adamı pasaj köşelerinde gizli kalmış muhteşem ama bir o kadarda varoş lezzetlerle tanıştırdığıma mı gülseydim bilemedim. uzun, çok uzun yıllar geçti ve biz o mekanların tadını hiçbir yere değişmedik.
kısaca tanımlarsak, çok samimi olabilecek davranıştır. bazen pasaj köşelerinde gizli kalmış enfes tatlar olabiliyor. sevgili ile keşfedince de tadına doyum olmuyor.