akçay'da deniz kenarı kayalık bir yer. efes maltı yarısını bile içemeden abime vermiştim. vıyk öyle iğrenç bir şeydi. şimdi ise tuborg gold ve erdinger biralarının tadına doyulmuyor.
esasen ilk içtiğimi yeri hatırlamıyorum ama ilk tam içtiğimi bildiğim bir anım var onu anlatayım.
yaş daha 18 19, sene 2007 ya da 2008. arkadaşım, taksim de peyote adlı barda abisinin arkadaşlarının sahne aldığını söyledi. çıktık yola, gittik mekana, sahne almadan önce oturduk lafladık bayağı, kafa adamlardı, muhabbet de fena buna ek olarak biralar da geliyor masaya, paramız kısıtlı ama o birada ne varsa artık, masada açılan klasik efes şişe olmasına rağmen emzik gibi içiyorum çok da içli dışlı değilim ama nasıl dibine görüyorum, arkadaşım resmen filmlerdeki gibi kolumdan "bu kadar yeter, abartma" diye çıkıştı. biraz duraksamış olsak da şişenin dibini gördüm. bira inanılmaz tatlı geliyordu, evet bildiğin tatlı geliyordu!
gördüm gördüm de istikla caddesine sağa sola yalpalayan, ördek gibi yürüyen bir çocuk vardı. hah işte o bendim.
hala da öyle iştahla bira içemem, yakar genzimi...
bizim evde bir arkadaşla yarımşar litrelik efes extra alıp içmiştik. tadı zıkkım gibi geldiğinden bitirene kadar canım çıkmıştı ve hiç etkilemememişti.
unutulmaz. ilklerin en lezzetli hatıralarındandır. insanları değil de dünyayı tanımak istenen erken bir yaş ise lirik değil pastoral bir hissiyattır.
sene 1999, bir gece yarısı, yatakhaneden sıvışarak çamlığın tellerinden aşağıdaki sahile kaçıp gündüzden zulanan şarabı moda kayalıklarında gömüş, dünyanın güzelleşmesi ve kapanış.
Hiç unutmam. Ilkokul besteydik.
Sınıf arkadaşlarımdan ikisi alevi idi. Bunlarla belediye otobüsüne bindiydik. Otobüste posette biralar bulduk.
Sakladik. Okul çıkışı mezbahanin orada ağaçlar var. Tenha bir yer.
Irmak var. O sogutlerin altında bira içtim. Begenmedim.
Ulan bir flashbackle o an O gün aklıma geldi ya.
Ilkokul beş ne ya. Vay be.