ilk aşk

    287.
  1. her $eyin ba$ladığı yer: kar$ıyaka iskele d&r.

    tarih: ağustos 2000.

    onunla tanı$tığım gün. onu ilk gördüğüm gün. o hiçbir zaman benim sevgilim değildi. hiçbir zaman sevgilim olmasını istemediğimdi. çünkü en büyük dileğim onu asla kaybetmemekti. sevgili olmak istemememin en büyük nedeni ise buydu.

    o gün dersaneden çıktıktan sonra, isveç güzeli arkada$ım ile kar$ıyaka çar$ıda biraz gezinmi$, ardından bir süredir alı$kanlık haline getirdiğimiz 'bon jovi'nin yeni albümü gelmi$ mi diye bakmaya', d&r'a gitmi$tik.

    o gün onunla tanı$acaktım. ve bu konuda hiçbir fikrim yoktu. ne kadar acayip. hayatınıza birisi girecek ve hayatınıza giren bir sürü insandan daha çok sevip değer vereceksiniz. onunla kamyonla anıya sahip olacaksınız ve: onunla tanı$madan daha bir saniye öncesine kadar hiçbir fikriniz yok bu konuda. ne kadar acayip değil mi ?

    standın önünde dikilmi$, b harfindeki sanatçılar arasında bir umut bon jovi'yi arıyorum. ah safım benim. eğer o albüm gelmi$ olsa, en kö$esine koymazlar mı mağazanın ? arıyorum bir umut. belki gelmi$tir de biri arkalara koymu$tur bakarken falan diye. arkada$ımla konu$uyoruz bir yandan, birisi bizi dinliyor. birileri. iki ki$iler. onlarda bir erkek bir kız. arkada$ımla ben gibi. onlarda bir gün yitip gidecek iki beden aslında. arkada$ımla ben gibi. ama hepimiz için çok erken...

    bon jovi'den muhabbet açılıyor, albümü bizim gibi bekliyorlarmı$ onlarda. konu$uyoruz, gülü$üyoruz. sonra mağazadan beraber çıkıyoruz. kar$ıyaka sahile doğru yöneliyoruz. o günü beraber geçiriyoruz. her dakikasından zevk alarak. hayatımızın en güzel günlerinden birini. beraber geçiriyoruz...

    bir süre sonra benim o 'isveç güzeli' gidiyor. memleketine. bizimkilerle ise çok samimiyiz. kızın adı $eyma. oğlanın ali. ali $eyma'ya zil zurna a$ık. $eyma da ali'yi çok seviyor. ama ona olan sevgisi onunki gibi değil. safça. arkada$ça.. biz sürekli beraberiz. artık hayatlarımızın daimi parçaları olmu$ durumdayız. yanımda onlar olmadan içimden hiçbir $ey yapmak gelmiyor. onların da ben.

    gel zaman git zaman, $eyma'nın ağzından devamlı tek bir isim duyuyorum. bebekliğinden beri arkada$ı olan, yediği içtiği ayrı gitmediği bir tanesi: vildan. kapı kom$uları. aralarında bir kaç ay var.. $eyma bana sürekli vildan'ı anlatıyor. vildan $eyma'nın yapamadıklarını yapan biri. asi ruhlu, dikba$lı. $eyma masumiyeti temsil ediyor. vildan ise günahı..

    ve gün gelip çatıyor, $eyma'nın doğum günü partisinde vildan'la tanı$ıyorum. hani o gördüğüm an a$ık oldum derler ya, i$te aynen o.. kalbim yerinden çıkıcakmı$casına çarpmaya ba$lıyor onu görünce. kendimi kaybediyorum.

    bir süre onu uzaktan izliyorum. çevresinde sürekli erkekler var. izmir'in en önemli okullarından birinde okuyor. erkek gibi kız. güçlü, tuttuğunu koparan. okuldaki en yakı$ıklı erkeği kolaylıkla tavlayabilir. pek umudum yok ona kar$ı ama takıntı haline geliyor. ilk a$kım. gözümde büyüdükçe büyüyor. muhabbetimiz iyi durumda ama yanında heyecanlanıp duruyorum. açılırsam suratıma bakmaz diyorum. cep telefonum da olmadığı için çağrı bekleme, mesaj gönderme gibi aktivitelerle insanların flörtle$tiğinden de habersizim, giri$emiyorum..

    fakat durumun az çok farkında olan $eyma bir süre sonra bana o umut veren cümleyi sarfediyor: 'bu ak$am okuldan sonra ye$il vadi'ye gidiyosun. vildan çağırıyor..'

    vildan çağırıyor ? nasıl yahu ? $eyma kankisine her $eyi anlatmı$ tabi, ben ayakta uyuyorum. bu karman çorman ruh haliyle $eyma'ya kızıyorum, utancımdan 'nasıl yaparsın' diye bağırıp çağırıyorum ama zılgıtı yiyorum.

    her neyse, vildan'ın kar$ısına çıktığım o an hayatımda hatırlamak istemediğim en utanç verici an. vildan ise çok eğleniyor. sürekli kıkırıdıyor falan. allahtan kıkırdıyor, bende biraz gerginliğimi atıyorum. bana 'neden bana bir sinyal vermedinki' falan diyor. 'ulan ilk kez a$ık oluyorum, ben n'aptığımı biliyomuyum ?' diyemiyorum tabi. aptal saptal susuyorum. gülüyor. bende gülüyorum. o çok güzel gülüyor. baktıkça içim gidiyor, o hep gülsün ben hep bakayım istiyorum..

    zaman ilerliyor, vildan artık benim sevgilim. çok mutluyum. kimsede görmediğim $eyleri onda görüyorum. kimseyle bir daha ya$amadıklarımı onla ya$ıyorum. onunla öğreniyor, büyüyorum.

    her $eyin ba$ladığı andan itibaren tam bir yıl geçiyor. tarih: 21 temmuz 2001. evimdeyim. ablam yurtdı$ından gelmi$. yıllar sonra. benden mutlusu yok. ama olabildiğinin en acıklısından telefon çalıyor. telefonun ucunda $eyma var. 'ali' deyip ağlamaya ba$lıyor. cümlenin sonu bir türlü gelmiyor. sadece ağlıyor. ara ara yine 'ali' diyor.

    ali $eyma'ya bir mesaj atıp duygularını açmı$. $eyma olumsuz yanıt verince ailesiyle bulunduğu yazlıkta canına kıymı$. dostum ve karde$im dediğim ali. daha gencecik bir beden. ailesi herkese boğulduğunu söylüyor.. artık ali yok.. artık güzel günler de yok..

    3-5 ay sonra, yeni bir yıla yeni umutlar, yeni hayaller ile beraber giriyoruz. birlikte yava$ yava$ toparlanmaya çalı$ıyoruz. fakat bazı sorunlar var yeni yeni haberdar olduğum, yeni kavramaya çalı$tığım. okulunda bazı çocuklar var vildan'ın. zengin ve yaramaz çocuklar. vildan'ı sürekli bir yerlere çağırıyorlar. beni ihmal etmeye ba$lıyor. gece eve geç geliyor. bu konuda konu$tuğumuzda 'ya canım demircan arabayla bırakıyor' diyor. 'ben o çocuğa ve arkada$larına güvenmiyorum' diyorum. 'ya iyi çocuklar canım ya saçmalama..' diyor. öyle bir ses tonuyla diyor ki tüylerim diken diken oluyor. o en ufak güzel bir söz etse tüm kızgınlığım gidiyor. hepimiz kötü günler geçirsek de içimizde bunu bir $eylerin bahanesi olarak kullanan sadece o oluyor..

    ne yapsam etsem derken bir gün demircan denen çocukla görü$üp vildan'dan uzak durmasını söylüyorum. artist artist tehidt ediyorum. bir $ey yapabileceğimden değil. ama seviyorum ve gözüm bir $ey görmüyor. demircan bana hiç ses çıkarmıyor ve peki diyor ama gidip vildan'a her $eyi söylüyor. istese arkada$larıyla beni dövüp yüzüm gözüm mor bir $ekilde evime yollayabilirken bunu yapıyor çünkü bu vildan'ı çıldırtıyor ve böylece aramızı bozup arkamdan sinsi sinsi kötü adam gülü$ü atıyor.

    iyi kötü ili$kimiz devam ediyor.. ama her sonbahar zamanları kötü bir $ey olacak diye bir mukaveleye imza atmı$ız, haberimiz yok.. tarih: 7 ekim 2002. çe$me'den ablası ve ablasının seviglisiyle dönen $eyma yolda kaza geçiriyor. kazada ablasıyla beraber can veriyor. dünya bizim için bir kez daha alt üst oluyor..

    artık en ağır travmaları odasında bir ba$ına ya$ayan bir sevgilim var. sabahtan üçyol'a gidip onu görüyorum. öğlen gaziemir'e, okuluma dönüyorum. ak$am tekrar üçyol'a gidip onu görüyorum. gece bazen onlarda kalıyorum, bazense eve dönüyorum. haftasonu onu psikologa götürüyorum. onun babası yok benim gibi. ben bir nevi onun babası oluyorum. annesi beni çok seviyor. bana emanet ediyor. emanete hıyanet etmek istemiyorum. aylar geçiyor. vildan biraz düzeliyor. düzeldiğine inanıyorum. psikoloğa gitmek istemiyor. iyi olduğuna inandığımdan peki diyorum. sevgililer günü yakla$ıyor. güzel bir sevgililer günü planlıyorum. annesi romanya'ya tura gidiyor. onu bana emanet ediyor...

    sevgililer günü planım ortalama bir $arap ve çiçekten ibaret. o ise evde bize güzel bir yemek hazırlıyor. ak$am $arabı ve çiçeği alıp evin kapısını çalıyorum. kapıyı açıyor. yemek çok güzel kokuyor. elimden çiçeği alıp kokluyor. 'te$ekkür ederim sevgilim' diyerek beni dudaklarımdan öpüyor. ona bir kez daha a$ık oluyorum.

    her $ey çok romantik. yemekte bıçak sol elimde, eti kesmeye çabalıyorum. kesemiyorum. gülüyor. gülme diyorum. daha çok gülüyor. bende gülüyorum. $arabını yudumluyor. $arabımı yudumlarken onu kesiyorum. ah ne kadar da güzel yudumluyor..

    yemeğin ardından film izleyeceğiz. film: ghost. ikimizde gözlerimizi bile kırpmadan, bilmem kaçıncı defa izliyoruz. o omzuma yaslanıp izliyor. izledikten sonra akan gözya$larını siliyorum. gözlerinden öpüyorum. tuzlu gözya$larını yutuyorum. 'seni seviyorum' diyorum. bana sımsıkı sarılıyor. 'bende seni seviyorum sevgilim' diyor. o bana içinde sevgi ta$ıyan herhangi bir kelime sarfettiğinde benim sevgim katlanarak artıyor..

    elimden tutup beni annesinin yatak odasına götürüyor. 'ya olur mu' falan diyorum.. 'sus ve gel' diyor. 'annenin yatağında uyumayalım' diyorum. 'uyumıycaz zaten' diyor. ne yapacağımı bilmiyorum. ondan istemediği yahut istese de pi$man olabileceği bir $eyi asla beklememeyi bırak fotoğraf açık olsa da, bunu aklımdan geçirdiğim için bile daha $imdiden suçluluk duyuyorum. ayrıca annesi bana bu denli güvenirken bunu asla yapamam diyorum. yatağın ba$ında ayaktayız. gözgözeyiz. gözlerini kapatıp kafasını sağa doğru yatırarak dudaklarını dudaklarıma yana$tırıyor. bende aynısını yapıyorum..

    o gece malum $ey oluyor i$te.. olan $eyin ardından ne kadar pi$man olursam olayım oluyor.. bir kaç ay geçiyor. o ba$ımın belası adam ve arkada$ları yine hayatımıza giriyor. vildan yine onlarla çıkıp bir yerlere gidiyor. bir gün kavgalarımız neticesinde bende gidiyorum.

    kar$ıyaka'da bir ev burası. murat diye ne idüğü belirsiz, orta ya$lı bir adam parti veriyormu$. demircan tanıyor bir tek adamı, milleti çağırmı$.. zenginliğin diplerinde gezinen bir grup insan var burada. motorcu gençler falan.. 90'ların aydan $ener, toprak sergen filmleri gibi bir ortam.. buradakiler çok paranın getirdiği bo$luktan kelli saçma sapan $eyler yapıyorlar. ortamdan resmen tiksiniyorum. birileri bir tarafta yiyi$iyor, diğerleri bir $eyler içiyor. garip $eyler.. demircan denen it ve arkada$larıyla tanı$ıyorum. sarmıyor. biraz uzakla$ıp geziniyorum evde.. emre diye bir çocukla tanı$ıyorum. çocuk da arkada$ının yanında gelmi$ ve bu ortamdan tiksinmi$, balkondan bakınıyor.. muhabbet koyula$ınca birbirimize numaralarımızı veriyoruz..

    ili$kiye ağırlık koyuyorum. 'bir daha o çocukla görü$meni ve o eve gitmeni istemiyorum diyorum. kabul etmiyor. inatla$ıyor. kavga ediyoruz. büyüyor. büyüyor. ve.. her $ey bitiyor..

    gecelerden bir gece.. o gün tanı$tığım çocuk beni arıyor, emre. telefonu açıyorum.. 'abi seni aradığım için üzgünüm ama vildan burada motorcu bir adamla öpü$üyor' diyor.. beynimden kaynar sular dökülüyor..

    bir kaç gün sonra evde okula gitmek için hazırlanırken kapı çalıyor. gelen o. 'niye geldin' diyorum. kabahat i$lemi$ bir çocuk gibi ba$ını öne eğiyor, 'beni içeri almayacak mısın ?' diyor. arkamı dönüp içeri gidiyorum, arkamdan geliyor. 'açıklayabilirim' diyor. 'neyi' diyorum. gözlerime bakıyor.. yumu$amamalıyım.. 'seni sev..' derken 'git!' diyorum.. gözlerimden akmasın diye ya$ları zor tutarken 'lütfen çek git!!' diye bağırıyorum. hızlı adımlarla kapıdan çıkıp gidiyor.. bu onu son görü$üm..

    bir kaç gece sonra sarho$ bir $ekilde arıyor. 'seninle bir $ey konu$malıyız, çok önemli' diyor. 'seninle konu$acak hiçbir $eyim yok' diyorum. 'ama konu$mamız gerekli' diyor. 'beni bir daha sakın arama' diye bağırıp telefonu suratına kapıyorum. ertesi gün ilk i$ telefonumu deği$tiriyorum..

    'git'ten sonra o çocukla yeniden görü$üyor ve bir süre sonra o çocukla kaçarak bilmediğim bir yere gittiğini öğreniyorum..

    ve sonradan, benden hamile olup bebeği aldırdığını..

    uzun bir süre sonra, bir gün gizli bir numaradan telefon geliyor. kar$ımda tanıdık bir ses, 'seni sevdiğimi asla unutma..' diyor..
    71 ...
  2. 3.
  3. en temiz aşktır çünkü genelde çok küçükken yaşanılmıştır. ne bi çıkar, ne bi cinsellik vardır işin içinde. keşke herkes o günkü gibi sevebilse..
    22 ...
  4. 758.
  5. unutulmamasının sebebi;
    o acemiliği bir daha hiç yaşamayacağını bilmek olsa gerek....
    21 ...
  6. 20.
  7. ilk öpücükde canınız yanar, ilk sevişmede ağlarsınız, ilk seni seviyorumda arkanıza bakmadan yalınayak koşarsınız denize doğru. ayaklarınız kanar, hissetmezsiniz. 'nereye' diye seslenir ardınızdan ilk aşkınız. dönüp bakamazsınız. ilk aşkınızın ve ilk öpücüğünüzün hayal olmasından, onu orada görememekten korkarsınız.
    20 ...
  8. 4.
  9. ezginin günlüğü şarkısı. söz ve müzik hüsnü arkan'a ait.

    şimdi ben oldum yeniden
    kaçıncı kez yitirdiğim, bulduğum
    kardeşim kadar eski bir sokakta seni gördüm

    anladım artık, beyaz bir vapurdur aşk
    makine dairesinde söylemediğimiz sözler
    uyutmaz yolcuları sabaha kadar
    seni gördüm
    seni mi gördüm
    çözüldüm geçmiş gibi
    bir karanfil açmış gibi yakamda
    kokladım yalnızlığımı,acıdım kendime, sana
    zamanın üzümleri hep şarap olmuş

    ilk aşkım, deli aşkım bana çare bul, kendine çare bul
    bağlandı elim kolum, neyleyim
    ilk aşkım, deli aşkım bana çare bul, kendine çare bul

    gel çöz beni, azat et benden
    bu dünya naylon, anlamak güç
    bırak yıkasın içimizi geçmiş
    bırak yıkasın ikimizi geçmiş.
    19 ...
  10. 443.
  11. ilkler unutulmaz derler.
    benim ilk aşkım melih unutmak isteyeceğim cinsten bir aşktı ve ezik hatıralarla dolu.

    orta ikide idik hacılar. o zamanlar küçük bir kız çocuğunun en tatlı tipte olması gereken yaşlardı ve ben tuncay şanlı'ya benziyordum.
    melih ise sanki gökten zembille inmişçesine şirin ve çekici idi. öğretmenim demez 'örtmenim' derdi. bu bile bana çok büyük bi bokmuş da ona çok yakışıyormuş gibi gelirdi. daha önce bu kadar net bi his tattığımı bilmem. 12 yaşındaydım ve sanki o güne kadar hayatımın anlamı yokmuş gibi geliyordu. ta ki melih'e kadar. tabi şu an 'lan salak ne yaşadın da bu tribe girdin.' diyorum ama gel de o zaman ki alahomoraya anlat.varsa o yoksa o. bu arada o zaman ki alahomora aynı zaman da inek bi öğrenciydi. dershanenin en güzel, en ders dinlenecek yerinde kolona yaslanarak oturuyordum. tabi olum aşıktım ama derslerden de ödün vermiyordum. melih ise en önde mal gibi oturmuştu. ne ders dinleyebiliyor ne de dinleyemiyordu. öyle geri zekalı bi biçimde, onun tabiriyle örtmen kızmasın diye derse katılırdı. bir gün ben en gözde yerimde oturuyorken geldi ve bana 'ya bu derslik burada ben oturabilir miyim?' dedi.

    içimden ' ağzıma bile sıçızlayabilirsin ' dedim. ama tabi ona 'buyur tabi , ama sadece bi ders baak ehu ehu' diye espri ile karışık yerimi verdim. onun yerine geçtim. öğretmenin kıçını öpecek kadar tahtaya yakındı, tahtaya bakarken alnım kırışıyordu. neyse sürekli içimden melih benle konuştu laan diyip tatmin oluyordum.

    fakat bu mutluluğum, güm pat çat bum efektiyle bozuldu. tam dersin en konsantre noktasında sınıfımızın en piç çocuğu yunus gelip, kafama öyle bir geçirdi ki, ne olduğumu şaşırdım. başım dönüyordu, canım yanmıştı, aynı zamanda da ezik olduğum için kafamı kaldırıp sadece 'ne oluyo yiaa' diyebildim. o an yunus'un ağzından çıkan kelime beni çok üzdü hacılar. gevşekçe, doğruluk mu cesaret mi oynuyorduk ta melih senin kafana vurmamı söyledi dedi bana. bunlar olurken ise o köşede gülüyordu, dalga geçiyodu lan. kaltak melih canımı yakmıştı, asıl kafam değil kalbim acıyordu. bağırmak istedim sustum, kaçmak istedim oturdum, yunus'a geçirmek istedim kendimi tuttum, ağlamak istedim yapamadım..

    o an anladım ki aşk dünyadaki en boktan duyguydu. yunus kafama vurduktan sonra melih'in bakıp gülmesi hala hatıramdadır.

    eşşek kadar oldum, hatta tipim baya değişti, ezik de değilim artık, ama hala o anı canımı acıtır.
    aşk olayına pek iç açıcı bi başlangıç yapamadım lakin, zaten aşklar hep böyle değil mi azizim..

    sevmeli mi sevmemeli mi yoksa hiç bulaşmamalı mı?
    amaann sevişin gençler..
    16 ...
  12. 633.
  13. ilk aşk tek aşk olduğunda güzel olur.
    11 ...
  14. 2.
  15. elde edilsede hayatımızda sadece güzel bir anı olarak kalacak * kişidir.eğer bu aşkınız platonik ise hiç bir zaman unutamayız.çünkü elde edilemeyen herşey insanoğluna daha cazip gelir.
    11 ...
  16. 657.
  17. istanbul- cevizli'de oturuyoruz o zamanlar.

    mahallede ahmet adında bir çocuk var. sarışın, yeşil gözlü, çokomel gibi bir oğlan. mahallenin tüm kızları ona hasta. bende ona aşıklardan biriyim. bir yandan çok rakibim olmasına hayıflanıyorum, bir yandan '' o benim olacak'' diye hırs yapıyorum. ahmet bende o derece bir takıntı.

    o zamanlar ''çıkmak'' diye bir kavram var biliyorum ama çıkınca ne yapılır ne edilir bildiğim yok.

    ergenin allahıyım. yarım saatte bir üstbaş değişip, yanıma mahallenin bu işlere en yatkın kızını alarak çocuğun mahallesine akıyorum.

    ahmet'i kah dışarda bisiklete binerken, kah oralarda onun için dolandığımı hissetmiş balkonda arz-ı endam ederken buluyorum. günler, aylar...böyle geçiyor. yanyana gelmek, tek laf etmek yok.

    okul çıkışı aynı yoldan yürümek tek aksiyonumuz. bir gün oturup ahmet'e mektup yazıyorum. mektup bugün gibi aklımda. yanlarında kalpler ve seni seviyorum'lar dolu salakça ama masum bir mektup. yazdığım mektupu yastığımın altına koyup nasılsa veririm deyip okula gidiyorum.

    anne bu durur mu? yatağı düzeltirken buluyor mektubu.

    akşama bir dayak inanamazsınız. sanki kızını genelevde görmüş. ''sen orospu mu olcaksın!'' sürekli bunu tekrarlayarak aşka lanet ettiren dayağımı yiyiyorum.

    ahmet'i de mecburen unutup liseye kadar aşk hayatıma ara veriyorum. sonra ankara'ya taşınıyoruz...yıllar geçiyor. eski komşulardan ahmet'in kan kanserinden öldüğünü öğreniyorum.

    ve duyduğum an aşkımı bugün kaybetmiş gibi ağlıyorum.

    ilk aşk böyledir işte. unutulmaz.
    10 ...
  18. 804.
  19. masumdur. sonra aşklarınız da sizinle beraber kirlenmeye başlar. ayak oyunları, yalanlar öğrenilir. daha hesaplı kitaplıdır her şey. başka aşklar da yaşarsınız ama asla ilk aşk gibi yalansız, çıkarsız olmaz.

    benim ilk aşkımın adı ahmet''di. çokomel gibi bi oğlandı. tabi ki aynı mahalledeydik. sürekli kıyafet değişir, onu görebilmek için apartmanlarının önüne giderdim. birkere gözgöze gelebilmek için bi aşağı bi yukarı yürür, heyecandan ölücek gibi olurdum.

    hiç unutmuyorum bir gün oturdum ahmet'e kenarında kalpler, çiçekler olan bir mektup yazdım. ama o acemilikle anneme yakalandım. evde kıyamet koptu. aşkımız ergen psikolojisi konusunda cahil olan zalim annemin dayağıyla başlamadan bitti. *

    sonra mahalleden taşındık. aradan yıllar geçti. duydum ki ilk aşkım, yeşil gözlüm lösemiden ölmüş. oturdum çocuk gibi ağladım. sanki o gün sevmişim gibi canım yandı. sonra neden bu kadar üzüldüğümü düşündüm. ahmet benim masumiyetimdi, dizimdeki yaralar, özlediğim mahallemdi. o benim çocukluğumdu.

    artık yok.
    11 ...
© 2025 uludağ sözlük