bugün

ilk aşk

istanbul- cevizli'de oturuyoruz o zamanlar.

mahallede ahmet adında bir çocuk var. sarışın, yeşil gözlü, çokomel gibi bir oğlan. mahallenin tüm kızları ona hasta. bende ona aşıklardan biriyim. bir yandan çok rakibim olmasına hayıflanıyorum, bir yandan '' o benim olacak'' diye hırs yapıyorum. ahmet bende o derece bir takıntı.

o zamanlar ''çıkmak'' diye bir kavram var biliyorum ama çıkınca ne yapılır ne edilir bildiğim yok.

ergenin allahıyım. yarım saatte bir üstbaş değişip, yanıma mahallenin bu işlere en yatkın kızını alarak çocuğun mahallesine akıyorum.

ahmet'i kah dışarda bisiklete binerken, kah oralarda onun için dolandığımı hissetmiş balkonda arz-ı endam ederken buluyorum. günler, aylar...böyle geçiyor. yanyana gelmek, tek laf etmek yok.

okul çıkışı aynı yoldan yürümek tek aksiyonumuz. bir gün oturup ahmet'e mektup yazıyorum. mektup bugün gibi aklımda. yanlarında kalpler ve seni seviyorum'lar dolu salakça ama masum bir mektup. yazdığım mektupu yastığımın altına koyup nasılsa veririm deyip okula gidiyorum.

anne bu durur mu? yatağı düzeltirken buluyor mektubu.

akşama bir dayak inanamazsınız. sanki kızını genelevde görmüş. ''sen orospu mu olcaksın!'' sürekli bunu tekrarlayarak aşka lanet ettiren dayağımı yiyiyorum.

ahmet'i de mecburen unutup liseye kadar aşk hayatıma ara veriyorum. sonra ankara'ya taşınıyoruz...yıllar geçiyor. eski komşulardan ahmet'in kan kanserinden öldüğünü öğreniyorum.

ve duyduğum an aşkımı bugün kaybetmiş gibi ağlıyorum.

ilk aşk böyledir işte. unutulmaz.