bugün

Bir ilişkiyi kadın başlatır, kadın bitirir. Ama başlatan ve bitiren her zaman aynı kadın olmayabilir.
- Gabriel Garcia Marquez
Birisiyle mutlu ve sağlıklıca beraber bir şey yapılmak isteniyorsa bunun için öncelikle aynı istek bulunmalıdır her iki kişide de.

En temel düstur.
ilişki saygı sınırlarını aşmayan sonsuz ve karşılıklı sevgi, samimiyet ister. Baya uzun süredir yürüttüğüm bi ilişkim var. Cinsel manada pek bişey kalmadı aşırı mantara bağladı fakat gelecek için istiyorum.
ilişki sevgi, saygı, samimiyet ve sadakat barındırmalı.
bir yerden sonra düzene oturmalı.

insan yine neden kestirip attı, niye gitti, neden ayrıldı gibi sorularla uğraşmamalı.
ne kadar kavga olursa olsun empati ile orta yolda buluşabilmeli.
kendini rahatça ifade edebilmeli ve karşısındaki dert yerine huzur olabilmeli.

günlük hayatın belki yoruculuğundan, belki monotonluğundan ona kaçmalı.

ama orada sıkıntı varsa bu adam en sonunda her şeyden kaçmaya başlayacak.
dert verecek, sıkıntı verecekse bir ilişki..
demek yanlış bir şeyler var demektir.

şöyle istediğim gibi bir ilişkim olsun istiyorum.
böyle ilk 1 yıllık safhaları geride bırakıp, doğrudan şu kısma geçebileceğim.
Hayat felsefem.
Memlekette boku çıkan durum.Bak yemin ederim toplumun eksik yanı.

Oturuyoruz bir yere, açıp karikatür okuyoruz, ne bileyim kahve içerken puzzle yapıp, bira içerken maket yapıyoruz. En olmadı bulmaca falan çözüyoruz.

Insanlar görüp gülümsüyor, ne bileyim kolay gelsin diyor. Şaşırıyorlar falan. E çok mu anormal bir şey yapıyoruz? Yok. Neye şaşırıyorlar bu kadar? Sevgili dediğin şey tüm gün el ele göz göze oturmak olabilir mi arkadaşım? Sadece aşk sözcükleriyle kaç ay geçer mesela? Hani gündemden, toplumden, kültürden, ortak bir şeylerden hararetli konuştuğun bir şeyler olmalı lan!

Sonuç: "ilişki" diye nitelendirdiğimiz şeyi çok yanlış anlamış bir toplumuz abiler ablalar.

"He çok konuşuyorsun feyk, seninki çok mu iyi?" Diyecek olanlara iyi ya da kötü gibi bir ayrım yapmaksızın " günümüz ilişkilerinden farklı" diyebilirim. Bu bazen denk gelmekle alakalı, bazen ortak ritmi tutturabilmekle, bazen karakterlerin uyumuyla falan alakalı olabilir bilmiyorum.

He aylarını el ele "aşkım seni çok seviyorum " la geçiren insanlar belki daha mutludur. Olamaz mı? Olabilir. Bu işin bir "olması gereken"i yoktur muhtemelen.
Fakat, dışarıdan samimiyetsiz duruyorsunuz abiler. Paylaşımsız, boş, verimsiz duruyorsunuz.
Her türlü toplumsal öğretilmişlikten uzak olanı makbuldur. Derin ve sessiz olanı makbuldur. Masum olanı makbuldur. Bu tarz bir ilişki içinde sevgi ve nefret muhteşem bir denge içindedir.
Zaman geçiyor sonra bir bakıyorsun sadece ona ilişiksin. Saati gibi falan. Arada bakıyor; o kadar...
Bir başkasının senin var olan düzenini altüst etmesine kendi isteğin ve izninle razı geldiğin durum.
Sadece aşk olarak algılanması yanlış olan kelime. Başka bir bireyle iletişim kurduğunuz her an bir ilişki içindesinizdir zaten. Bunun cinsiyetle veya yaşla ilgisi yoktur. anne ile çocuk arasında olan karşılıklı veri alışverişi de ilişkidir, iki sevgilinin arasındaki de...
Erkek; Gideri var mı?

Kadın; Geliri var mı?
ilmek ilmek işlemekten gelir.
arkadaslik, Akrabalik, Patron Calisan, Ogretmen Ogrenci gibi turleri vardir.
ilişkide en önemli şey karşılıklı anlaşmakdır.
insanlar birbirini seviyor , seni seviyorum diyor , sonra bırakıyor , diyoruz ki nasıl bırakırsın beni hani çok seviyordun . şarki diblemeye benziyor aslında yeni bir şarkı buluyorsun , çok iyi sarıyo herseyini ögrenip ezberledikten sonra o şarkiyı bıkıyosun gına geliyor . ama başka bi yerde duyuyorsun mesela çok sonra. yine seviyorsun şarkıyı , söylüyorsun . ezbere biliyorsun çünkü.
Paylaştıkça çoğalan şeydir. Evet.
tanımı oldukça zor kavramlardan biri. daha önce aşk başlığında yazdığım uzun bir entry ile aşka dair düşüncelerimi, belirgin olmasa da ilişki deneyimlerine dokundurarak aktarmaya çalıştım.

özellikle uzun süredir yalnızsanız, geniş arkadaş çevreniz yoksa ve gönül ilişkisi kurma anlamında coşkulu hayalleriniz/istekleriniz kalmadıysa diğer insanları daha çok gözlemler hale geliyorsunuz. bursayı, yaşadığım şehri, sanki kıyısından köşesine kadar her yerini biliyormuş gibi bi' tavırla değil de, bir yabancının gözünden tecrübe etmeye çalışıyorum son günlerde. doğal olarak insanları da okumak gerekiyor. genç, yaşlı, uzun, kısa, liseli,evli,nişanlı gibi her türden insana bakmak ihtiyacı duyuyorum. müzenin canlı kanlı parçaları gibi onlara dokunmadan onları insan havuzuma koyuyorum. ilişkilerinde gördüğüm şeyler adeta yalnızlığımı perçinleyen noktalar haline geliyor. ne istediğimi bilmiyorum, belirlediğim bir ilişki türü yok kafamda. ancak insanların dışarıya yansıttığı ilişkilerinde onları inceledikçe, ilişkinin bana katacağını düşündüğüm hiçbir şey kalmadığı hissi sarıyor her yanımı. en büyük sorun, ilişkinin başlama sebebi. insanlar kendilerini ilişki içinde "bulmak" yerine, ilişkiyi somut olarak yaratıyor, var olduğuna dair herkesin üzerinde hemfikir olacağını düşündükleri göstergeleri yapay bir şekilde üretiyorlar. facebook ve instagram gibi sosyal medya araçlarında, diğer insanlarca onaylanan, fotoğraflanarak dondurulan "sevgililik" tecrübeleriyle insanlar, ilişki denilen şeyi yaşadıklarını kendilerine anlatmış oluyorlar. diğer bir sorun ise, kişilerin birbirlerine eşlik etme sorunu. eşlik etmiyorlar, birbirlerini belirli/sabit bi noktaya mıhlayarak, büyüme, gelişme, oluş, farklı tecrübelere şans tanıma durumlarını ortadan kaldırıyorlar. doğal olarak, gelişmeye ve değişmeye açık olmayan, birbirlerini "tanımış" iki bireyin sınırlandırıldığı bir ilişki ortaya çıkıyor. sevgi, kıskançlık, tutku gibi duygularla ilgilenmiyorum burada. burada vurgulamak istediğim şey, adı her ne olursa olsun, birlikteliklerin kişileri "olmuş" gibi ele alan boyutunun, "oluşa" zarar verdiği gerçeğidir. bu yüzdendir ki evlilik gibi her anı planlı gibi görünen ve sorumluluklarla bezenmiş ilişki türünün aşk/sevgi ile bağlantısı oldukça hızlı kopar. kimlik sorunu ve buna bağlı olarak oluşma çok muhtemel olan kişinin kendine yabancılaşması ilişkilerin derinlerinde olan sorunların asıl kaynağı haline gelir. ilişki rolleri ve görevleri yerine getirme süreci olur. ne demek istediğimi anlatmak için gerçekten can atıyorum. böyle hisseden birileri varsa bana görüş bildirebilirler. şimdi bi de şunu dinleyin:

yolda yürüyorsunuz, bi yere yetişme derdi olmadan, insanlar geçiyor yanınızdan, bazıları ile göz göze geliyorsunuz, geçip gidiyorlar tek tek. hava güzel, gökyüzü mavi, ağaçlarsa sonbaharın nimetlerinden yararlanıp, renk cümbüşüyle selamlıyorlar sizi. sonra bi' kahve içmek geliyor içinizden, sevdiğiniz bi mekana oturuyorsunuz. tam otururken karşı masadaki biriyle göz göze geliyorsunuz. ama bu başka bir şey. içinize işliyor. gözleri güzel değil, çok güzel/yakışıklı değil. ama ruhunuzun kitabından satırlar fısıldayan biri. tanıdık ama değil de. sonra bi şekilde masanızda konuşurken buluyorsunuz kendinizi bu kişiyle. size gökyüzünün nasıl da güzel olduğundan, ağaçlara vuran gün ışığının kafasında yarattığı imgelerden bahsediyor ve iç dünyanıza davet ediyor sözleriyle. "size en sevdiğin kahve nedir", "tanıdık geldiniz" gibi şeyler söylemiyor. o anda gerçekten konuşmak istediği için yanınızda. gözlerinizin onu davet ettiği sadece size ait olduğunu düşündüğünüz dünyanıza girmek istiyor ve bu dünyanın kuralları yok. herkesin kullandığı kelimeleri kullanış biçimiyle,kimsenin çevirmemiş olduğu bir kitaptan pasajlar fısıldıyor gibi. ağzından büyülü sözcükler şelalesi akıyor adeta. her şeyin sadece kelimelerle mümkün olduğunu hatırlatıyor. hiç hissetmediğin, kavramsal olarak karşılığı olmayan hislerin tanımları onda sanki. en basit şey bile var olmak için güzel bir sebep haline geliyor onun yüzünden. onun gözünden dünyaya bakma şansını elde ediyorsunuz. sizi, kendinizden kurtarıyor, kendinizi sevdiriyor, size ayna tutuyor ve siz bu aynada gülümsüyorsunuz. kendinize dair yeni şeyler keşfetmenizi sağlıyor, size sorular soruyor. var olduğunu hissettiğin o nadir an. ve sadece onda olan kimyasal bir şey yüzünden böyle. "ben bu hissi ya bi' daha yaşayamazsam, aman tanrım çok güzel" diyorsunuz. zaman yavaş akıyor o yokken, tuvalete gitti ya. arkasından bakıyorsunuz, o varken zamanın hızlı aktığı ve etrafınızdaki hiçbir kimseyi ve hiçbir nesneyi algılayamadığınız o mekanı o gelene kadar son bi kez inceliyorsunuz. gerçeklik algınız bükülüyor. o büküyor adeta. sanki herkes ve her şey, sizi ondan alıkoyan engel. sanki herkes ve her şey onu anlamanızı sağlayacak bi' araç. herkes ve her şey onun etrafında, onu daha da anlamlı kılan bir dekor. söz biter ya hani, doldurmak için telefonuna bakarsın, çünkü karşındaki kişiyle gerçekten "yalnız" kalırsın. onunlayken sustuğun an, gözlerine saniyelerce durmadan bakar, anlatmak istediğin ve anlatılması gereken, ama anlatılamayacak her şeyin ışık hızıyla aktığını hissedersin. bütün olasılıklar, rüyalar, imgeler, aşka dair bildiğin, bilmediğin, evrenin en en en derinlerinde sönen yıldızların, denizin en en dibinde, ışığın olmadığı noktada var olan, olmayan her şeyin gözlerinden aktığını görürsün. tanım-la-ya-maz-sın!

" bu şarkıda iki kız üstü açık arabada gün batımına doğru sürüyorlar. saçları da uçuşuyor."
" üzerlerinde de şey olsun, biri elbise giymiş olsun."

sizin en saçma imgelerinize eşlik eder, en anlamsız oyunlarınıza karakter yazar. birlikte hayatı baştan yazarsınız. size kimse karışamaz. ona dokunmadığınız halde, konuşurken deniz kenarında omzunuzda geleceğe kahkaha fırlatır durumdasınızdır. şimdiki zaman, geçmiş ve geleceğin kalıntılarından istediğini kendine alır ve sana en tatlı haliyle sunar kendini. her şey mümkün. en akıllı da sizsiniz. en güzel de. gözlerinize aynı anda bakamadığı için üzülür bile içten içe.

" hadi bi oyun oynayalım, birbirimize bakarken, dayanamayıp önce gülümseyen kişi oyunu kaybedecek."
" neden sana aşık olacağım şeyler yapıyorsun?" ( uzun süre gülmeden bakar, karşındaki ise oyunu kaybetmiştir, dayanamayıp gülümsemiştir.)
" yaaa tamam bakma, ya tamam...huu..."

kurulan cümlelerin anlamlarını düşünürsünüz. hiçbir şey "sırf" söylenmemiştir. her kelime sizde bi' yere dokunur, ondan başka kapılar açılır. her kapıdan farklı bi dünyaya çıkarsınız, o elinizden tutuyordur. bazense film karakterleri olursunuz. ama daha gerçeksinizdir. sonsuza doğru koşuyorsunuz. sonsuza.

hep sizi izliyordur, size tamamlanmış gözüyle bakmaz. her şarkıda, her karşılaşılan insanda, her renkte size yeni bir siz olma fırsatı verir. metro metro, avm'ler avm değildir artık. her şeyin anlamı değişmiştir. ciddi ciddi bir tane daha mekansal boyut olduğuna inanmaya başlarsınız. yerçekimsel dalgaların size dokunamadığı.

cebine küçük notlar bırakırsınız. o iğrenç kağıt parçasında yazan şarkı, yakuttur. koşar. aceleyle bilgisayar başında o şarkıları dinler. sizin farklı biri olduğunuza inanma şevkiyle yapar bunu. sizin her bir parçanıza, sizi anlamak için, size daha çok yaklaşmak için öyle kıymet verir ki. "iyi ki benmişim" dersiniz.

kimseniz aranızdakileri anlamadığı, bilmediği yoğun bir ofis ortamında sizi görür. o gün hiç konuşmadınız, karşılaşmadınız, haberleşmediniz. sizin kimin yanından geldiğinizi bilmiyor, ne yaptığınızı da. başka biriyle görüştüğünüzden başka bir şey bilmiyor. ama yine de o soruyu, cevabını çok iyi bildiği, kendisinin de hissettiği o soruyu soruyor. selam yok, nasılsın yok.

"özledin mi beni?" ( su alırken soruyor, cevabını bekleyerek değil. cevabını size hatırlatmak istiyor. sen beni özledin)
" evet, sen?"
"ben de."

siz ağlarsınız. ağlama nedeninizi anlatırsınız. çok sizden bir şey. çok özel bir şey. sizi siz yapan şeyi açıklar bu aslında. o, konuyu dağıtır, sizi sizden kurtarır. sizin ağlamanızla alakalı olmayan insanlara verdiğiniz " gerizekalı herif" tepkinizi destekler, " evet gerizekalısınız, çünkü onu ağlattınız." der sinemaya girerken.

küçük bir çocuksunuz onun yanında.

"ben de geleyim, n'olur."
" tamam gel, başımın belası, tam bi çocuksun ya."

dünya da oyun alanınız. o sizin inşa etmeye çalıştığınız kumdan kaleler için kum taşır. ama çaktırmadan da yıkan o dur.
Derin mevzu bu.
Genelde insanlar ilişki bittiğinde şunu derler,
"Yaa çok çabaladım...çaba sarf ettim vs."
Yanılgıdır bu.

çaba gerektiren ilişkiye ilişki denmez. Böyle ilişki olmaz.
mutluluk veren ilişki çaba gerektirmez. ilişki kendiliğinden akmalı.
Akış mutluluk verir.
Berekettir...
düzgün bir erkek ilk adımı atmaz. düzgün bir bayan da atmaz. ilişki teklifi edenle olmaz. etmeyenle zaten olmaz. ilişkisi olan şerefsizdir.
Çok ünlü bir fotomodelle, sapık eğilimli ve esrarkeş bir manken gencin öyküsü..
Tür: Dram
Yapım Yılı: 1983
Süre: 85 dk
Özellikler: 35 mm, Renkli
Vizyon Tarihi: Aralık 1983
Ülke: Türkiye
Dil: Türkçe
Yönetmen: Temel Gürsu
Senarist: Erdoğan Tünaş
Yapımcı: Temel Gürsu
Oyuncular: Banu Alkan, Faruk Peker, Münir Özkul, Neriman Köksal...

https://www.youtube.com/watch?v=INy5fHBbGH4
en güzeli cinsel ilişkidir.
bir erkek ilişkiye başlarken sapıtır, kadın ise güvendikten sonra sapıtır ve öyle devam eder. Kadın geç sahiplenir ama sahiplenmenin dibini yaşar ve yaşattırır. Ondandır bu kıskançlıkları diye düşünürüm. Hani en azından benimkilerin hepsi bu şekilde oldu.
Henüz çaylak olduğumdan dolayı buraya yazmak zorunda kalıyorum sanırım yeni üye oldum nasıl kullanacağımı bilemiyorum her neyse..

Şimdi ben buraya uzun uzun başımdan geçen bir olayı yazacağım sizde paşa paşa okuyacaksınız ve sonra hayattın tesadüflere ne kadar yer verdiğini anlayacaksınız. Hani hayatımı yazsam roman olur diyen tipler varya işte o tiplerden biriside benim.

Başlıyorum..

Üniversiteden yeni mezun oldum ve son zamanlarda boy gösteren bir şirketin danışma bölümünde işe başladım. Danışma dediğime bakmayın öyle aklınıza 2 telefon 1 bilgisayar gelmesin cidden kokpit gibi danışma yapmışlar maşallah her neyse. Her sabah jilet gibi traşımı olurum çekerim takımımı ya da pantolonumu gömleğimi, alırım nescafemi, iş arkadaşlarıma selam vererek girerim ofisime başlarım mesaime.. ilk zamanların sıkıcı geçtiğini söyleyebilirim hatta yeni olmama rağmen işi bırakacağımı bile düşündüm sorunlardan dolayı ama bu problem çalışmaya devam ettikçe azaldı ve kısa zaman sonra ortama ayak uydurabildim. işten çıktığım zaman kafamı toparlayabilmem için her zaman gittiğim şirket yakınlarında bir cafe vardı ve oraya oturup her zaman ki gibi sütlü ve şekersiz nescafemi sipariş ettim. Sağ çapraz masama tanıdık bir sima oturdu ve bana bakarak gülümsedi ve bende gülümseyip başımı hafiften aşağıya indirerek ona selam verdim. Yüz tanıdıktı ama elleri, konuşması, tavrı, hal ve hareketleri sanki şirket çalışanı değil gibiydi ama sekreter modundaydı sürekli müdürün odasına girip çıkar, şirket koridorlarında elinde dosyalar ile ilerlerdi. Dışarıdan gören şirket sahibi zannedebilirdi ama öyle değildi. O da benim gibi her işten çıktığı zaman bu cafeye gelip bir şeyler içer ve makale, kitap ve ya gazete okuyarak kafasını dinginlerdi. ilerleyen zamanlarda ikimiz de aynı saatlerde aynı yerlerde olduğumuz için bir yakınlaşma oldu daha önce tanışma fırsatımız olmamıştı çünkü ikimiz de yoğun çalışıyorduk ve bizim tanışabileceğimiz bir pozisyon ve ortam oluşmamıştı. ismi selendi selen hanım diye hitap ederdim ilk zamanlarda. Kısa süre sonra birbirimize uyum sağladık ve hiç bir zaman sakin ve ağır başlı tavrımı ona karşı bozmadım ( kısa gülücükler, ufak espriler ve basit çılgınlıklar dışında ) Selen hanım bizim şirkette müdürün sekreteriymiş meğerse tahminlerimin doğru çıktığını bir kez daha anlamış olup içimden tekrardan gülümsedim. Devam ettik bu cafede kısa buluşmaların dışında izin günlerinde de sosyal aktiviteler yapmaya başladık ve zaman ilerledikçe dahada yakınlaştık ve akşamlarıda barda, akşam yemeklerinde ve sinemalarda olmaya başladık. Bu akışımız ilerledikçe haliyle birbirimize karşı bir ilgi uyandı ve taksimin ara sokaklarında bir bara oturduk. Orada biraz sohbet, biraz içki, biraz yakınlaşmadan sonra seleni evine bırakmak için taksiye bindik ve evine ulaştığımızda yukarıda da devam edebileceğimizi söyledi bende otoriterliğimi bir kenara bırakıp ona ayak uydurdum ve tekel bayii den aldığımız viskimiz ve çikolatalarımız ile selenin evine girdik. Hoş ve şirin dekor edilmiş bir evdi sekreter olarak alınabilecek bir ev değildi fakat bulunduğumuz şirkette iş konumuna göre maaşların biraz şişik olduğunu tahmin etmiştim. Salona geçtim biraz daha içmeye devam ettik ve selen bu kıyafetlerden sıkıldığını ve daha rahat bir şeyler giyip geleceğini belirtti ve gitti ben oturup onu beklerken alkolünde etkisi ile aklımda koridordan salına salına geceliğiyle geleceğini ve koridorun sonunda ki duvara yaslanıp bir gözünü kırparak baş parmağı ile bana sinyal vereceğini hayal ediyorum ama onun koridordan yavaş yavaş eşofmanını ve t-shirtünü giymiş salaş bir şekilde bana doğru yaklaştığını anladığım zaman hayallerim toz oluveriyor. Biraz daha içmeye devam ediyoruz ve kafamda bir cümle oluşuyor "Bu denli içebilmeyi nereden öğrendi" 70 cllik bir viskiyi iki kişinin içmesi şaşırtıcı bir durum hadi ben üniversite dönemlerinden kalma bir sebepten dolayı alışığım peki ya sen?

Zaman ilerledi konu konuyu açtı konuşmaya devam ettik ve daha sonra ortamı sıcak bir hava bastı. Lambalar söndü, mumlar yakıldı, hafiften slow bir müzik açıldı. Selen ile o denli yakınlaşabileceğimi bilemiyordum fakat bu yakınlaşma kısa süre sonra sevişmeye dönüştü. Seleni nasıl kucaklayıp yatak odasına gittiğimi hatırlamıyorum hatta yatak odasını tek seferde bulabilmem de onu şaşırtmış durumlardan birisiydi. Tam olarak 3 saat boyunca hiç durmadan seviştik. O bana göre biraz amatör ama dayanmasını ve zevk almasını çok iyi biliyor.

Ertesi sabah uyandığımızda baş ucumda bir not olduğunu görüyorum " Günaydın berkay, tatlı rüyanı bölmek istemedim. Şirkete gidiyorum merak etme.. bu arada serkan bey'e biraz rahatsız olduğunu ve bugün gelemeyeceğini ilettim. Ben dönene kadar yat dinlen, eve geldiğimde seni görmek istiyorum" Notu okuduktan sonra şaşkın bir şekilde mutfağa doğru yöneliyorum ve kahvemi hazırlayıp balkona geçiyorum. Telefonda instagram, twitter falan zaman geçirmeye çalışırken kapının sesini duyuyorum ve tedirgin ve şüpheci bir şekilde içeri yöneliyorum gelen kişi Selen. Beni evde tek bırakmaya dayanamamış ve bir bahane uydurarak şirketten biraz erken çıkmış. Karşıma geliyor ve konuşmaya başlıyoruz. Halinde ufak bir soğukluk var, sanki dün olanlar hiç yaşanmamış ve ilk tanıştığımız zamana dönmüşüz gibi ama belki ben uyku sersemliği ile yanlış anlıyor da olabilirim hayır hayır yanlış anlamıyorum ciddi bir soğukluk var.

Konuşmaya başlıyor.. nereden başlasam bilemiyorum, sana karşı bir şeyler hisettiğim doğru ama bunlar basit hislerden başka hiç bir şey değil, üzgünüm. Sana açıklama yapacak ve doğruları anlatacak kadar saygım var, lütfen sözümü kesmeden beni dinle. Benim hakkında bildiğin çoğu şeyi yanlış anlattım sana. Aslında ben müdürün ya da müdür yardımcısının sekreteri değilim, bu ev benim değil, yalnız değilim. Şirketin kurucusu olan Şevket Demirbaş'ın tek varisi ve kızıyım ben, Selen Demirbaş. Bu ev bir arkadaşımın sevgilisi ile birlikte beraber yalnız zamanlar ve ortamlar kurmak için açtığı bir ev. Erkek arkadaşım.. erkek arkadaşım şirkette sekreterliğini yaptığımı zannettiğin müdür yardımcısı. Onun ile olan bazı sebeplerden dolayı kafamı dinginlemek için o cafeye gittim ve daha sonra belki iyi gelebilirsin diye senin ile tanıştım, geldin de. Ama yapamam bunu sürdüremem erkek arkadaşımı seviyorum. Lütfen bu yaşanmışlık aramızda kalsın.. Çantasından çıkardığı bir miktar parayı bana uzatır ve sözlerini destelerin arasına sıkıştırmaya başlar. " Artık şirkette çalışmanı istemiyorum, o cafeye gelmeni istemiyorum. Beni unutmanı ve hayatına devam etmeni istiyorum. " Ona aşık olduğumu anlamış sanırım. O an kendimi öyle kullanılmış hissettim ki bir hayat kadını olsam belki bunu normal karşılayabilirdim fakat kendi halinde sıkıcı ve monoton hayatına devam eden otoritelerine ve düzenine ilgi gösteren bir adam olarak bu olay bana fazla gelmiş durumda. Alışılmış bir türk filmi sahnesi yaratarak " Paranda, şirketin de senin olsun. Normal de seni anlayışla karşılayabilirdim fakat o kağıt parçalarını çıkardığın zaman benim gözümde hiç bir değerin kalmadı. Şirketten ayrılıyorum hatta için rahat olsun istanbuldan da ayrılıp başka bir şehire taşınıyorum. " Sözlerini söyleyerek ona konuşma fırsatı bile vermeden evden hızlı bir şekilde ayrıldım.

Size bu olay çok sıkıcı ve ya monoton gelmiş olabilir fakat hayatımda yaşamış olduğum en acı olay bu benim. 3-4 haftada aşık olduğum kadının bu şekil yalan dolu olması ve beni kullanması. Şimdi okuyan arkadaşlar kendi kendine şehrini niye değiştiriyorsun semt değiştirmen yetmez miydi? diyebilir. Onunda açıklamasını şu şekilde yapabilirim:

"Siz hiç belki bir gün tekrar denk gelirim korkusu ile yaşamınıza devam ettiniz mi? Ben devam ettim, ve ettiğim süreçte ise tekrar denk geldiğim zaman tüm psikolojik sorunlarımın baş gösterdiğini anlamış oldum"

Şuan bursada yaşamaktayım ve üniversite branşım ile ilgili ufak bir ofisim var. Güzel bir karım ve bir de güzeller güzeli kızım var. Kızımın adını selen koydum çünkü onu öyle yetiştirmeliyim ki babasının düştüğü hataya düşürebileceği bir erkek olmasın. Onu her gözümün önünden ayırdığımda o kadının aklıma gelebilmesi için.

Sağlıcakla kalın.
özneldir, her çiftte farklıdır ve başka ilişkilerle kıyaslanmamalıdır.
Merhaba'dan başlayıp sktr git'e doğru uzanan süreç.