bugün (gbkz: bodrum)'da yaşamını yitiren büyük şair, "şiirimizin uçbeyi". bir televizyon kanalı onun şairliğinden tek söz etmedi ama fenerbahçeli oluşunu öne çıkardı. herkesin şiir yazdığı ama şiir dergilerinin, kitaplarının satmadığı ülkemin şairlerinin kaderi de bu olsa gerek.
aşk hakkında aşağıdaki şiiri yazmış adamdır. şimdi bizi yukarıdan seyredecek olandır.
Sen varken kötü diye bir şey bilmiyorduk
Mutsuzluklar, bu karalar yaşamada yoktu
Sensiz karanlığın çizgisine koymuşlar umudu
Sensiz esenliğimizin üstünü çizmişler
Nicedir bir pencereden deniz güzel değil
Nicedir ışımayan insanlığımız sensizliğimizden.
evet hep açık gidip gelen ağzın içindi;
gökyüzünün o huysuz maviliği içindi;
elma kokan bir Türkçeyle konuştuğun içindi;
ölümün sefil, kötü belleği içindi;
her gün pazar kurulan o sokaklar içindi;
saçında uykusu kaçmış çiçekler ıslattığın içindi;
çocuklar okuldan dönüyormuş gibi sesin içindi;
işte bütün ama bütün bunlar için sana teşekkür ederim.*
seni kaybettiğimizi de kim söylüyor? yaşıyorsun, sadece daha güzel bir yerde...
cennette...
şiirlerin, duyguların bizde ya, yeter o bize.
epeydir görüşmüyoruz kendisiyle
seksenlik merdivenini
çıka çıka bitiremediği halde
hala dinçmiş öyle diyorlar
bunamamış da
ama oldumbittim bunaktı zaten
haa bi de
şiirlerini gerdirmek için
avrupaya gidiyormuş arasıra
''70.000 aşk ve 90.000.000 dize;Ünlü şair ilhan berk burda yatıyor!N'olur yolcu,sevaptır,sakın üşenme.Yukarıdakı sayıya bir sıfır da sen ekle.''cemal süreya.
dil ve anlatım III kitabındaki günlük örneği sonucunda merak edilen, araştırıldığındaysa 'daha önceden niçin yapmadım bunu' diyerek hayıflanmaya sebep olan şahane insandır. **
el yazılarına vuruyor güneş adlı günlük türündeki eserinde her anını yazıya aktarmış olan, çok yalnız olduğunu düşündüğüm yazardır. alıntı:
....saat 11.30: kapıcı geldi, marul, yoğurt, biftek ısmarladım. gazetenin başlıklarına baktım. havalar daha da soğuyacak. komer üstüne bir haber okudum. gazeteyi dürüp kaldırdım. bahçede kapıcının karısı süprüntüleri döküyor.
saat 12.00: tarhana çorbası yaptım. salça, pek az yağ koydum. kapıcı eti, yoğurdu, marulu getirdi. bol maydanozlu marul salatası yaptım. bol limon sıktım....
ikinci Yeni akımının öncü şairlerindendir. Kendisine yaşlı insan muamelesi yapıldı mı sinirlendiği görülmüştür. Bir panelde Sait Faik'le ilgili konuşurken "o zamanlar Sait Beyoğluna çıkardı akşamları, biz de oradayız o zamanlar." gibi bir cümle kurmuştu da yaşayan tarihle burun buruna olduğumuzu anlamıştık. Bakın ne yazmış, ne söylemiş şair:
Sevgilim, işte eylül
Ve senin usul usul seğiren yüzün.
Zaman ki sonsuzdur
Bitmemiş şiirler gibidir.
Bazı hüzünleri
Bazı nehirleri tutup anlatmak gibidir.
Biz ki zamanı tırnak içine alıp yaşadık
(isteğin bulanık kıyısında)
Bundan değil midir bizim aşkımızda
Sürekli bir akşam hüznü vardır.
1918'de Manisa'da doğdu. ilk ve orta okulu doğduğu kentte tamamladı. Balıkesir Necatibey ilköğretmen Okulu'nu ve Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Fransızca Bölümü'nü bitirdi. Zonguldak, Samsun ve Kırşehir'deki liselerde Fransızca öğretmenliği yaptı. Ankara'da Ziraat Bankası Yayın Bürosu'nda çevirmen olarak çalıştı. 1969'da emekliye ayrıldı. Kendini şiir ve yazılarına verdi. Manisa Halkevi Dergisi'nde yayınlanan ilk şiirleriyle bu şiirlerden oluşan "Güneşi Yakanların Selamı"nda (1935) görülen Nâzım Hikmet etkisi sonraki şiirlerinde kayboldu. "istanbul", "Günaydın Yeryüzü", "Türkiye Şarkısı" kitaplarındaki şiirlerinde geleceğe dönük toplumsal özlemleri dile getirdi. 1950'lerin ortalarında beliren genç şairleri etkiledi, onların bazı özelliklerinde de etkilendi. ikinci Yeni akımına katıldı. Araştırmacı kişiliği, özgün duyarlılıkları ve buluşlarıyla 20. Yüzyıl Türk şiirinin en önemli isimleri arasında.
Dünya şiirinin olanaklarını Türkçe şiirde değerlendiren, geleneksel ve batılı şiir biçimleri üzerinde denemelere girişen, sürekli kendini yenileyen bir şiir ustasıdır.
cehennemde yaşayan adam... ustam... nadir bulunmaz onun gibisi... onun gibisi yok, o tek!
''Düşünürken Buldum Kayayı
Düşünürken buldum kayayı.
Otlarla konuşmaktan geliyordum.
Ölü bir yaprak, adını unutmuş bir sokak, sav dolu bir tümce, suçlu bir ırmak,
bir de partal bir kuş yürüyorduk.
Bir atlı karıncaydı yaşamak, onu yürüyorduk.
Bilirim sözcüklerin ulaştığı yere hiçbir şey erişemez.
isa ile Karahisari'nin gömlekleri dikişsizdi.
Sözcükler bunu gördü.
(Ey görünmezlik! Elimden tut.
Gecede sözcüklerin ağırlığı daha bir artıyor.
Ve...
- Yazık, tümcemi tamamlayamayacağım. -)
Anlamdan hep kuşku duydum.
Evler odalardı, unuttum.
Dünya ki varlığının ayırdında değildir.
Trenler geçer yüzünden: Kendini varsayar.
Her şey, her şey konuşur evrende.
Evler, çocuklar, nehirler, coğrafya.
Nehirlerin vakti olmadığını okudum.
Coğrafya adına sevinmemiştir.
Anlam sıkıcıdır.
Günde üç kez aynada kendine bakar.
Yalnızlık saçar.
Anlamla ev yapılmaz.
Anladım ama yalnızlığım sürüyor.
Düşüncelerim yok benim.
Kaya bilir kaya olduğunu, ben bilmem.
Anladığımda yitirdim şiirimi.
O gün bugün bir akarsu gibi kocadım.''