"kitap-lık"* dergisinin ocak 2008 sayısında (112.) ed foster'ın mutfağında çorba pişirirken çekilmiş bir fotoğrafı var. ilhan berk tahta kaşıkla çorbanın tadına bakmak üzereyken donup kalmış bir fotoğraf olarak. ed foster da galiba bu yakınlarda ölmüştü.
oktay rıfat öldüğünde "dünya güzeli bir adamdı" diyen, şair idi. saint antoine'nin güvercinlerine şiir yazan. "hangi boşluklara mısra düşerse: ozan."
sözcük çok önemli derdi, o. türk şiirinin gece dürbünü. her şaire yakın ama bir o kadar da uzak. başkası dedi "bir yeryüzü şairi" diye. ekledim; hem de ikinci yepyeni. "dilin, kıl damarlarına sokulmak istiyorum, belirsizliklerine sokulmak istiyorum" dedi. "şiiri ararken ben; tabii ki dille birlikte bazen öyle istiyorum ki büyük bir sessizliğin içinden şiiri yakalayım, dil orada sıfıra inecek, görünmeyecek ama izlerini görüyorum. bir şairin görevidir dille oynamak. yoksa şiiri büyüyemez" diye ekledi. hep taklitten uzak. etki var ama bildiğin şekilde ilerlemeyen. yeni izlekler, yeni olanaklar, devamlı yenilik. durmamak. hiç bitmez ya devam etti "bakıyorum, bir şiirim bitmiş. tabii bekletiyorum bunu uzun süre üzerinde yine de oynamalar olabiliyor, sonra bir daha bakıyorum üzerinden üç ay geçiyor o bitmemiş dediğim şiirin bittiğini görüyorum bazen tam tersi de olabiliyor. şiir aslında canlı bir madde benim için. onu böyle tarif etmek isterim" nasıl istersen. dediklerin demediklerin. dinleriz.
bana dizenin değişim kaldıracı olan ses kakışmasını "sen" öğrettin. sonra yine, evet, susturdun çünkü devam ettin, gerekliydin. "her şairin bir tragedyası vardır. şiir yazılmaya başlıyor bir yerde şiire karışıyorsunuz ama bir yer var ki şiirin kendisinin konuşmaya başladığının hissediyor bırakıyorsunuz, yani usla şiiri birleştirmeyi büyük bir yanlışlık olarak görüyorum akılla şiirin birlikte gideceğini düşünmek bana çok acayip geliyor." onun serüveni demek türk şiirinin serüveni demek. demek ki parlak demek ki berrak. seksenli yıllardaki griliğine inat. sonra su var. akan. "suyu gördüm/ su her yerde su/ su allah'ın yüzünü görmüştür/ su kunt/ su erdem/ su dişi/ su ki cengiz han soyundandır." ikinci yeni beşinci çizgisinde, devam etmekte-idi.
"bizim yerimiz, şairlerin yeri, bilinçaltı denilen bir yerdir. şairlerin yeri bilinçaltıdır ve bütün şiirleri orada kurulmuştur, orda yaşarlar. freud ne zaman bilinçaltına inse bir şairin kendisinden önce geçtiğini görüyor. biz işte böyle bir yerin adamlarıyız. benim tragedyam da kendimden kurtulamam yani barışık değilim kendimle. zaten hiç olmadım yani ben rahat bir adam olmak isterdim, onun için kimsenin şiirle uğraşmasını istemem, bir vebadır şiir, aslında."
"şair yalnızca işiyle yani şiirle ilgilendiğinden tutulacak yeri yok yani. şiir işte tanımı da çok zor. inciri biliyorum ama şiiri bilmiyorum demiştir, françis ponge. biz şairlerin aradığı bir şey, şiir. aslından olmayan bir şiiri arıyorum." sen aslında olmayan bir şiir ararken olmuşlardan şiir yapmaya çalışan ben. ve dünya ne kadar büyük ilk anlıyorum değil son cümlem, kelimem eksildi ilk anlıyorum. risk almak. hep değişerek hep yeni yönlere giderek hep gelişerek, yeni alanlar keşfederek yaşamak. öğret. "doğrusu ben kendi yaşamıma baktığımda şunu görüyorum her kitap şairin cesetidir orda onu bitirip atar ikinci kitap derken üçüncü kitap, dördüncü, beşinci kitabı hepsi birer yaşama biçimleridir. şiir yaşamadır derler yaşamanın önemini öne alırlar. benim için uzak, oysa. şiir çok okumakla öğrenilendir tüm hayatını ona vereceksin yaşamaktan gelenler tabii ki şaire bir şeyler kazandırır ama "yaşamak" kelimesi çok havada kalan bir laftır." şiire istediği gerçeği vermek bir zorunluluk. her şeyi yıkıp bambaşka bir şiire geçmek, evrenler, kenanlar, devrimler, hepsi ama hepsi hareket demek, biraz "o". sonra bir sır verir gibi "bize" yaklaştın mikrofona, ellerin yaşlı, ellerin orhan pamuk'un devamlı devinimli ellerinden uzak, benden uzak, herkesten. "yalnız, ben galiba böyle doğduğumu biliyorum bunu çekmek zorunda olduğumu biliyorum. çünkü bunun dışında bir şey beni ilgilendirmiyor. kendime dünyada yaşamayı öğretemedim yani dünyayla aramda çok büyük şeyler var, sıkıntılar var herhangi bir insan gibi olamıyorum. sokağa çıktığım zaman sokağa bakıyorum boyuna. yazmak için yahut geçen kadının yüzü beni ilgilendiriyor rahatça sokakta dolaşamıyorum. cehennem dediğim böyle bir olay." bitiyor, bitiyorsun, hiç bitmez ya belleğim şaşırtıcı derecede atlas kaplanıyor, güneşi yakanların selamında sonra atlas kanıyor kime.
ilhan berk de böyle bir olay-dı. bir pazar özlencesi.
Biliyor musun sen bir şiirde ilk satırsın ilk sözcük
Beyaz bir gül
Beyaz bir gül ne kadar beyaz olursa o kadar
Ne kadar suysa bir su
O kadar
Ben en yakın yüzüm yüzüne
Uyandığın sabaha, yatağına
Birden bulup birden yitirdiğin bir şey olur ya,ona
Bir dağ okulunda ilk derslere giren çocuklara
ilk coğrafyacılara
ilk harflerine bir alfabenin.
Yüzün ki korkular verir bana ne zaman yüzümü tutsam yüzüne
Ben ki ölüme hiç eğilmedim hiç girmedi sözlüğüme
Belki sokağa ilk çıkan bir çocuktur ölüm
Belki senin bazen topuz yaptığın saçın
Bir yaban çiceği ya da ve daha ilk geliyordur dünyaya
Bir demet maydanozu koparıp bırakmak belki de.
Dedim ya hiç bilmiyorum arabı belki de benim sık sık çıkarıp
Baktığım bir fotoğrafın
Bıyıkları hep yüzüne düşen bir adama çektirdiğim
Bir suya bakarken
Bir suya
Duru mu duru ve daha sessiz ölümün kendinden.
Ben ki seninle aştım yasları
Koydum çağıma adımı.Bir burukluğu
yüzün gibi.
sevgiliye gönderilen mektuplarda şiirleri mutlaka yadedilen, yuvarlak gözlüklerini unutmayacağımız, aynı zamanda ressam ve yardımcısı yazar gonca özmen ile aşk yaşadığı söylentileri çıkan büyük şair.
acı nın adı şiirinden;
"Seninle hızla kararır bozulur ipek seninle hızla
Hızla düğümlenir bulanır su seninle
Körlenir seninle hızla emeğin tarihi "
sana nehirlerden rüzgarlardan söz ediyorum
benim için nehirleri eğit, su yolları aç.
ben ki daha ağzı lekeli bir çocukken
yürürken gördüm bir gün nehirleri
nehirlerin rüzgarların sözü yaşar
ben ağzının yaprağıyım, bir yere yaz bunu.
ey güzel el yazısı güzel mürekkep güzel uç.
beni küçük su birikintileri büyüttü.
beni anlamak için su birikintilerine sor
su unutmaz:daireler çizerek dikkatle çalışır.
benim için yapraklar topla, yatağını lekele.
Durup dururken aklına gelmez yağmak yağmurun
Gitsen nereye gidebilirsin hâlâ bilmem
Bizans'ta olmak belki iyi belki fena belki bunu da
diyemem
Ben küçük dükkânlarsız, kahvelersiz sokakları
sevmem,
odaları, duvarları sevmem
' bu dünyadan ilhan berk geçti dedim yürüdüm,' diyen, dünyaya ve nesnelere her daim küçük bir çocuk merakı ve şaşkınlığı ile bakmış, yazgısı, dünyayı şiire tercüme etmek olan, bir bulutun gökte sürüklenişi denli sessiz, dikkatli dizelerin şairi. ete kemiğe bürünmüş, ilhan berk diye görünmüş kuyruklu yıldız.
En sona O kalmıştı, öyle bir gitti ki, piç gibi ortada kaldık!
Ölüme, o büyük tümceye, çalışmaya gittiğinden beri feci özlüyorum seni. Yüzüne el süremeden, toprağına bakıp kahrolmak varmış kaderde. Şimdi ne zaman adı anılsa "ilk harfin" gözlerim doluyor.
Bir cehennemde yalnızlık çekiyorum!
"Yazmak mutsuzluktur, mutlu insan yazamaz. Bu yeryüzünü olduğu gibi görmeme engel olan ve bana yeryüzünü cehennem eden bu yazmak eyleminden kurtulduğum, mutlu olduğum bir tek şey var: Resim yapmak."