1600'lerde britanya'lıların, bizim kültürümüzdeki karabasan'a eşdeğer tanımladıkları; kadınların göğüs ve boyunlarına çökerek onların hayatlarına son verdiğine inandıkları metapşişik mit.
kapıları korkutucu bir sesle açılan, en arka kısmında durmanın cesaret/sağlam bir duruş gerektirdiği, halk arasında uçan teneke olarak adlandırılan, körüklü olursa ölüm tehlikesi taşıyan ve hala nasıl çalışabildiği merak edilen otobüs markası.
Dile kolay 20 seneyi aşkındır istanbul'da çalışan otobüslerin markası. Evet belki sık sık elden geçtiler ama daha on sene önce devreye girip de çatır çatır her şeyi elde kalan BMC'leri, Hyundai'leri görünce insan hayretini saklayamıyor.
ayakta gittiğinde ayakları uyuşturan, kliması olmayan, kapıları beni çok korkutmasına rağmen sevdiğim otobüstür.ayrıca şu zeminindeki kapaklardan yolu seyredebilirsiniz.
ankara da toplu taşıma aracı olarak en çok kullanılan efsane otobüstür. körüklüleri daha da efsanedir. öyle bir sesi var ki içerisindeyken kulaklıkla son ses müzik dinlememe rağmen müziğin sesini bastırmayı başarıyordu. öyle de lanet bir şey.
kar yağmur demeyen, bozuk yollarda insana farklı heyecanlar yaşatan, kendine has kokusu olan, içi her an zelzele oluyormuşcasına titreyen; istanbul'un 20 yıl çilesini naz yapmadan çekmiş emektar otobüstür.
fakirin ayağını yoldan kesen, nice çamurlu istanbul varoşundan merkeze yolcu taşıyan otobüstür. özlenendir...
hangi otobüs 20 yıla yakın dayanırdı, istanbul yollarında onca km'ye, yolcu sayısına...
hikayeye göre mimar daidalos, yunan kralı minos'un karısının poposuna bakıp "off taş gibi hatun, sütun gibi bacakları var" der. bunun üzerine şerefsiz minos, bu mimar olan daidalos ile oğlu ikarus'a gıcık olur ve bu ikisini labyrinthos adında bir labirente kapatır. bu arada tüm yunan sütunlarının kral tarafından yıkıldığını anlatmaya gerek yoktur sanırım. neyse bu labirentin içinde baba-oğul ne bok yiyeceğiz diye düşünürken mimar daidalos kendisi ve oğlu için kaçmalarına yarayacak bir çift kanat yapar ve peligom ile oğlunun sırtına yapıştırır. her ne kadar tarihsel kaynaklarda balmumu ile yapıştırıldığı söylense de inanmayın, yalandır. peligomdur doğrusu. velhasılı kelam, kanatları yapıştırır oğlunun sırtına ve tembihler: "aman oğlum, yaman oğlum. sakın ola uçuyorum diye götün kalkmasın, istikbal göklerdedir ama özgürlüğün bokunu çıkarma. güneşten uzak dur. bir de denizin üzerinden uç ki kanatlar nemli kalsın yoksa su kaynatır" der. ikarus babasını hiç siklemez tabii. uçtukça uçar, uçtukça uçar, uçtukça uçar, uçtukça uçar ve uçtukça uçar... (evet tıkandım, hikayenin sonunu getiremiyorum) uçtukça uçar... (bi el atın lan) evet, uçtukça uçar, uçar ve uçar. o kadar çok uçar ki, izosferin bile dışına çıkar. o sırada daha nasa kurulmadığı için houston'dan da yardım alamaz. yolunu kaybedip venüs'e konar. bu sırada kralda atina'da venüs'e konmakta, venüs ile ateşli geceler geçirmektedir. neyse, "madem bu kadar geldik e bari bi güneş yapıp geliyim" diyen ikarus güneşe doğru yol alır. bu sırada güneşin önüne geçtiği için gölgesi dünyaya düşer. batman işareti işte burdan gelir. ikarus'un gölgesini gören babası "lan avradını sktiğimin evladı, gel lan buraya, kurtar babanı bu labirentten" der. babasının korkusundan daha bi hızlanan ikarus sonunda ışık hızını geçip enerjiye dönüşür. mitolojik hikayede güneşe yaklaşıp yandığı söylense de yalandır, uydurmadır, inanmayın. enerjiye dönüşmüştür aslen. olay budur yani.
körüklü uzun olanlarında en rahat uyuyabildiğim otobüstü galiba. galiba restore ediyorlar bazılarını. umarım körüklülerini de restore edip nostalji yaşatırlar sesinin aynı kalması şartıyla.
zamanında bursa'da da kullanılmış macar otobüs markası. koltukları şimdiki otobüslerin iki milim süngerli koltuklarına göre çok rahattı. ama o gürültüsü yüzünden kafa şişiren, iki insanı konuşturmayan otobüslerdi. kapıları yolcuya küfreder gibi açılırdı.
hala daha tek tük görülür sağda solda, burulaşın deposunda da sarıya boyanmış halde yatan var bi kaç tane.