"hayatta en çok, mübârezeyi (düello) severim. en mesut günlerim, en şiddetle hücuma uğradığım, en şiddetle hücum ettiğim zamanlardır.
o zaman damarlarımda hayat veren bir ateş tutuşur, hayatın solukluğu silinir ve gözümün önünde bir gaye canlanır, mübarek ve muazzez bir gaye... fenalığa karşı müsamahakâr, lakayd veya müsadekâr duranları sarsmak, hepsini bu mübâreze meydanına çekmek isterim. yalnız fenâ olmamak kâfi gelir fikrinde değilim..."
7 Aralık 1875'te balıkesir'de doğdu. 1908 yılında ittihat ve terakki cemiyeti'nden istanbul mebusu seçildi. 1920'de istanbul'un ingilizler tarafından işgalinden sonra tutuklanıp malta adası'na sürüldü. 1923'te istiklal mahkemesi'nde yargılandı. 1925'te müebbet sürgün cezası ile çorum'a gönderildi. bu tarihten sonra, atatürk'ün ölümüne kadar politikanın dışında kaldı. 1935-1939 arasında çankırı, 1943-1946 arasında istanbul milletvekili oldu. ulus gazetesinde başyazarlık yaptı. 1954'te demokrat parti aleyhindeki yazıları nedeniyle hapse mahkum edildi. dönemin cumhurbaşkanı celal bayar tarafından affedildi.18 ekim 1957'de istanbul'da yaşamını yitirdi.
eserleri;
nadide (1891)
hayat-ı muhayyel (1899)
hayal içinde (1901)
türkçe sarf ve nahiv (1908)
hayat-ı hakikiye sahneleri (1909)
kavgalarım (1910)
niçin aldatırlarmış? (1922)
edebi hatıralar (1935)
talat paşa (1943)
benim görüşümle olaylar (4 cilt, 1945-1947)
seçme makaleler (1951)
siyasal anılar (1975) ***
siyasal anılar kitabını herkese tavsiye ettigim yazar. nedense atatür pek ondan hoslanmamıs sürekli süpheyle bakmıstır. ismet pasa ise kol kanat germistir.
roman, hikaye, makale, eleştirme, fıkra, mesur şiir gibi türlerde eserler yazmıştır.hikaye ve romanlarında gözleme yer veren tasvir ve tahlillerde derinleşmeyen, gerçekçi bir yazardır. dili oldukça sadedir süsten uzak.
bazı eserleri: hayat-ı muhayyel, niçin aldatırlarmış, nadide(roman), hayal içinde(roman), kavgalarım adlı eserleri vardır.
fransızca'dan çevirdiği bir makale nedeniyle (fransız ihtilali'ni anlatan bir makaledir) servet-i fünün dergisi toplatılır ve topluluk dağılma sürecine girer. ayrıca tanin gazetesini çıkarmıştır.
hukuk ve edebiyat adlı dergisi servet-i fünun edebiyatının dağılmasına neden olmuştur.
yenilikçi ve siyasetçidir.
dili sadedir.
romanlarda gözleme önem verir.
ayrıntılı betimlemeler kullanmaz.
güçlü bir düşünce yapısı, korkusuz, atak bir eleştiri anlayışı vardır.
Servet-i Fünun dönemi yazarlarındandır. Serveti Fünun Dergisi yazmış olduğu 'Edebiyat ve Hukuk' adlı makaleden dolayı kapatılır, topluluk dağılır. ilk romanı Nadide'dir. Eleştrilerini 'Kavgalarım' adlı eserinde toplamıştır.
DiĞER:
Kavgalarım (1910)
Edebi Hatıralar (1935)
Siyasal Anılar (1975)
Talat Paşa (1943)
Türkçe Sarf ve Nahiv (1908)
Benim Görüşümle Olaylar (4 cilt, 1945-47)
Seçme Makaleler (1951)
harf inkılabından önce türkçeye en uygun alfabenin latin alfabesi olduğunu öne sürmüştür. hatta bunu mustafa kemal atatürk'e açıklamış, atatürk bu fikre başta pek sıcak bakmamıştır; ancak daha sonra türkçe için en uygun alfabenin latin alfabesi olduğu yönünde fikir birliği sağlamışlardır.
''ülkeyi kurtaracak biricik yol diye yıllardan beri arkasından çıldırmış olduğumuz meşrutiyet, memleket için çok önemli bir tehlike doğuruyordu. memleketi benimsemiş biricik unsur, memleket için her fedakarlığa katlanacak, her zorluğu çekecek unsur Türk 'lerdi.memleket yalnız türk'ler için yurt tu. yurt kelimesi ağızdan çıktığı zaman buna yalnız türk'ün yüreği cevap veriyordu. bulgar için yurt, makedonya'yı da alıp götürerek sofya ile birleşmekti; belki istanbul'a kadar da sarkmak isteyecekti. rumlar için yurt anadolu'nun bazı parçalarını da kapsamak şartıyla istanbul'du. ermeni, anadolu'yu parçalayarak kendine özgü bir yurt yapmayı düşünüyordu.''
hangi franksiyona mensup olduğu, derdinin ne olduğu kimsece anlaşılamamıştır. sürekli bir muhalif tavrı vardır. bu hoş birşeydir, belli bir raddeye değin. ancak, eleştirilerini yapıcılıktan uzak dillendirmiştir. çözüm türetmekten kaçınmıştır. sözümona; ikinci dünya savaşı dönemi bir sovyet, bir ingiliz, bir alman yanlısı olmuştur. 6 7 eylül olayları nda; dp yi eleştirdiği gibi; komünist leri de, eleştirmiştir.
Hüseyin Cahit Yalçın'da kitap ve okuma sevgisi ilk çocukluk yıllarında doğar ve etkisini ömür boyunca devam ettirir. Onun kitaba, okumaya ve kitaplık oluşturmaya duyduğu istek ömrü boyunca çevirdiği kitaplarda, oluşturduğu kitaplıklarda ortaya çıkar.
Hüseyin Cahit'in ilk okudukları dini, milli savaş hikayeleridir. Bu savaş ve yiğitlik hikayeleri dikkatini diğer halk hikayelerinden daha çok çeker, bu aynı zamanda daha ilerde ortaya çıkacak mücadeleci kişiliğin de bir belirtisidir.
Ahmet Mithat Efendi'nin evde her akşam okunan romanları da bu okuma sevgisinin oluşmasına zemin hazırlar ve ona büyük bir hayranlık duymasına neden olur. Yazar Ahmet Mithat Efendi'ye olan saygısını "artık ben de Ahmet Mithat Efendi'nin ümmeti arasına girmiştim." sözleriyle ifade eder.
Yaşı ilerledikçe okuma sevgisi artan Hüseyin Cahit babasının kütüphanesine yönelir fakat orada bulduğu eserlerin pek çoğunun dili ağırdır. Divanlara ilgi duysa da anlayamadığı için bunlardan pek zevk alamaz. Babasının kütüphabesindeki onca kitabın arasında en çok etkilendiği eser Nesimi Divanı'dır. Bunun sebebi ise Nesimi'nin idam ediliş nedeni ve şeklidir. Yazar o dönemde okuduğu eserlerin içinde yarattığı duygularla Rumelide özgür geçen çocukluğunun uzlaştığını ve ruhu ile bedeninin koşut bir biçimde geliştiğini belirtir.
Büyük bir iştahla okunan kitaplar ardından yazma isteğini de getirir, yazar o yaşlarda kendini bunun için yeterli bulmazsa da ilk yazısını kaleme alır.
Hüseyin Cahit on üç yaşındayken ailesi ile birlikte istanbul'a geri döner. istanbul'da kitaplara daha rahat ulaşabilen yazar Ahmet Mithat Efendinin bütün kitaplarını satın alır, bir kütüphane oluşturmaya başlar. Yazar kitapçılardan alınan bu ciltsiz kitapların perişan hallerine üzülür, kitapların ciltsiz halleri, kütüphanesinin boşluğu ona sıkıntı verir.
Yazar ilk eseri Nadide'yi gazetede Recaizade Mahmut Ekrem'in genç bir yazarın eseri için yazdığı övgüyü okuması üzerine yazar. Bu eseri yazarken daha önce Serez'de duyduğu bir hikayeyi kullanır. Yazarın eseri bastırırken karşılaştığı zorluklar,yayın evlerinin ilgisizliği onu yıldırmaz ve sonunda kendi parasıyla bastırmayı başarır. Nadide yayımlandıktan sonra pek az satılır ve yazarın ifadesine göre bu eser Ahmet Mithat Efendi'nin eserlerinin kötü bir taklidi olmaktan öteye gidemez ama yine de yazarın gelişimini göstermesi açısından iyi bir örnektir. Ona göre Nadide'deki fikirlerinden sıyrılmasını sağlayan şey Fransız ve Batı kültürüdür. Hüseyin Cahit Fransızca öğrenmeye isteklidir fakat bu ders okulda düzensiz ve yetersiz bir biçimde öğretilmektedir bu yüzden Fransızcayı kendi bulduğu yolla öğrenir.
Gazetelerde çıkan ilk yazısı, arkadaşı Mehmet Cavit'le beraber Fransızcadan çevirdikleri, Serveti Fünun dergisinde çıkan yazılardır.
Fransızca okumaya başladıktan sonra önce Alexsandre Dumas'nın kitaplarını okur. Ardından George Ohnett, Octave Feiullet ve Alexsandre Dumas Fill gelir. Bir süre sonra Ahmet ihsan'ın Serveti Fünun dergisine resmini bastığı Paul Bouget'nin romanlarına ilgi duyar. Paul Bourget'e olan hayranlığı Bourget'nin Dreyfus davasında krallığın ve kilisenin tarafını tutmasına kadar devam eder. Bu saatten sonra yazarın yazılarını okumaz.
Hüseyin Cahit düşünsel yaşamında asıl etkili olan etmenin Batı, özellikle de Fransız kültürü olduğunu ifade eder. Doğu eserlerinin onun üzerinde etkisi olmamıştır. Nadide ile Hayat-ı Muhayyel arasındaki fark bundan ileri gelir.
Ahmet Şuayıp ile lisede tanışır ve uzun yıllar sürecek bir dostluğun temeli yine bu yıllarda atılır. Yine bu yıllarda yurt ve özgürlük sevgisi içlerinde doğmaya başlar. Rodostaki sürgününden dönen dayısı onu Namık Kemal'in eserleriyle tanıştırır. Rodosta Namık Kemal'in eğitiminden geçen bu genç adam onun gözünde adeta bir peygamber gibidir. Onun etkisiyle siyasal eserler de okumaya başlar. Arkadaşı Ahmet Şuayıp aracılığıyla Mizan, Meşveret ve Teps gibi zor ulaşılan gazetelere ulaşır. Her şeyin şüphe ile izlendiği bir dönemde bu gazeteleri bulmak hayli zordur. Hüseyin Cahit bu dönemi yaşayan gençliği karanlıkta kağıt fenerle yolunu bulmaya çalışan Ahmet Şuayb'a benzetir. Tıpkı gazeteleri elde etmek için kışın karanlığında kağıt fenerle yolunu bulmaya çalışan Ahmet Şuayıp gibi gençlik de elindeki çok az bir imkanla kendisine bir yol bulmaya çalışmaktadır.
Lise üçüncü sınıftayken Hayal içinde adlı romanına konu olacak duygusal birserüven yaşamıştır. Yazara göre serüven bile sayılamayacak bu küçük olaydaki isimler kitapta değiştirilmiştir.
Lise dördüncü sınıfta edebiyat derslerine ismail Safa Bey girer. Önce öğretmenleri sonra dostları olan ismail Safa onlara edebiyatı sevdirmek için uğraşır. Fransızca öğretmenleri ise onlara birşey öğretemeyecek kadar yaşlı ve bilgisizdir.
Sene sonunda Mülkiye Okuluna girecekler için yapılacak sınava topluca girmeme kararı alırlar. Bu baş kaldırma girişimi saray tarafından büyük bir suç olarak algılanır ve kendileri mezun olduktan üç yıl sonraya kadar okuldan birincilik ve ikincilikle mezun olanlar mabeyn katipliğine alınmazlar.
istedikleri kitapları satın alabilmek Hüseyin Cahit ve Ahmet Şuayıp için büyük bir sorundur. Kitapların ucuzluğuna karşı yine de paraları yetmez. Bu sorunu aşabilmek için Saraya çeviriler yapan Karabet'e çeviri yapmayı düşünürler fakat Saray için çeviri yapacak olmak onlara bir ahlaksızlık olarak görünür. Uzun uzun düşündükten sonra bunun bir ahlaksızlık olmadığına karar verirler ve çeviri yapmakta bir sakınca görmezler.
Basın hayatına girişi yirmi yaşındayken Mektep dergisine verdiği yazılarla olur. Bu dergide yazdığı sırada Cenap Şahabettin'in şiirleriyle tanışır. Bu şiirler onun şiire bakış açısını değiştirir. Muallim Naci, Andelib gibi şairlerin şiirlerinden çok farklıdırlar. Bu şiirlerin dergide yayımlanması basında büyük bir etki yaratır. Mehmet Rauf''un dergiye gönderdiği mektup yazarın Mehmet Rauf ile tanışmasına vesile olur. Yazar Mehmet Rauf'un yazılarıyla Cenap Şahabettin'in şiirlerini biçimde olmasa bile özde benzetir. ikisi de yenidir, ikisi de basma kalıplılıktan, düşüncesizlikten kurtulmuştur. Cenap bunları eski Türkçenin bütün inceliklerini bilen pürüzsüz ince bir dille anlatır, Rauf ise bu araçlardan yoksundur. Şiirlerinin yayınlanışının meydana getirdiği etkilerden sonra Cenap Şahabettin bir gün Mektep dergisine gelir ve yazar bu şekilde şairle tanışmış olur.
Mülkiye Okulunu bitirdikten sonra menemenlizade tahir bey'in yardımıyla Maarif Bakanlığı yazı işleri dairesine girer. Burada yapılacak iş az, vakit çoktur. Vaktinin çoğunu kitap okuyarak geçirir.
Röneka, Yeşilköy'de gördüğü küçük bir kız çocuğundan etkilenerek yazdığı bir hikayedir. Mehmet Rauf'un ısrarı üzerine bu hikaye Serveti Fünun'da yayımlanır ve bundan sonra da Serveti Fünun'da sürekli olarak yazmaya başlar.
Serveti Fünun'a gittiği bir gün Tevfik Fikret ve Halit Ziya ile tanışır. Halit Ziya'nın daha önce Ferdi ve Şürekası, Nemide gibi eserlerini okumuş, bu eserlerle Türk romanının ulaştığı seviyeye şaşırmıştır. Bu eserleri Fransız edebiyatıyla yakınlık iddia edebilecek gerçek sanat eserleri olarak görür.
Ahmet Şuayıp, Mehmet Rauf ve birkaç arkadaşıyla beraber Larousse dergisini örnek aldıkları Yeni Mecmua adlı bir dergi çıkarmak isterler fakat dergi daha çıkmadan durdurulur.
Serveti Fünun dergisi daha belirgin bir varlık göstermeye başladıkça dergiye yönelen saldırılar da gittikçe sertleşir. Bu saldırılar arasından en başarılısı Ahmet Mithat Efendi'den gelir. Yazara göre Ahmet Mithat Efendi'nin bu kadar şiddetli saldırmasının sebebi onun eserlerine ilginin ve saygının kalmamış olmasıdır.
Tarik gazetesi tekrar açılınca bu gazeteye girerler. Burada yayımladığı "Araplardan Yararlanacağımız Bilimler" adlı makale tepkilere neden olur. Basın yoluyla pek çok sert cevap alır.
Serveti Fünun'da yazdığı eleştiriler Ali Kemal Bey'le aralarında edebi bir tartışma geçmesine neden olur. bu tartışma ise sadrazam Küçük Sait Paşa ile tanışmasına vesile olur.
Tarik gazetesi yayın hayatına uzun süre devam edemez ve kapanır. Bu sırada ona ve arkadaşına Sabah gaztesinde yazması için öneride bulunurlar. Hüseyin Cahit vearkadaşı bu gazetede yazmaya başlarlar.
Yazar Abdülhamit döneminde gazeteci ve yazar olmanın zorluklarından ve Abdülhamit döneminin baskıcı yönetiminden sıklıkla bahseder. Dizgide yapılacak en ufak bir yanlışlık, yanlış manaya gelebilecek en ufak bir söz yazarın, imtiyaz sahibinin sorguya çekilmesi, gazetenin kapatılması için yeterli bir sebeptir. Yazara göre bu dönemi yaşamamış birinin bunu anlaması olanaksızdır. Pek çok kelimenin kullanılması yasaklanmış, yazılan yazılar, çeviriler sansür memurlarının elinde bambaşka bir hal almışlardır.
Sabah gazetesinden ayrılışı diğer gazete arkadaşlarıyla beraber topluca gazeteden ayrılmalarıyla olur. Gazete yönetiminden maaş artışı isteyip bunun yerine getirilmemesi sonucu topluca gazeteden ayrılıp Saadet gazetesini çıkarmaya karar verirler fakat imtiyaz sahibi Ömer Bey gazetenin piyasada biraz varlık gösterdiğini görünce Hüseyin Cahit ve arkadaşlarını işten atar. Bunun sonucunda Saadet gazetesi tekrar kapanır.
Hüseyin Cahit bu gazetelerde yazarken bir yandan da Serveti Fünun'da yazmaya devam eder. Buradaki yazılarından para almaz, burası onun için bir edebiyat ve sanat yuvasıdır ve buraya son derece bağlıdır.
Serveti Fünun yazarları içinde Tevfik Fikret belirgin kişiliğiyle göze çarpar. Hüseyin Cahit'e göre Tevfik Fikret büyük bir lider olabilecek biridir ama ne yazık ki Abdülhamit döneminin baskıcı yönetimi altında sadece sanat ve yurtseverlik akımının öncüsü olabilmiştir.
Serveti Fünun topluluğu yurtsever olmamakla suçlanmışsa da o dönemde yurtsever olmanın imkanı yoktur. Yine de Serveti Fünun topluluğunun sanatçılarını bir arada tutan bağlardan biri de özgürlük ve yurt severlik duygularıdır.
Serveti Fünun topluluğundaki sanatçılar için bu baskı ortamından kurtulmak isteği oldukça güçlüdür. Bir ara yeni Zelanda'ya gitme düşüncesi ortaya çıkar fakat bu düşünce gerçekleştirilemez. Yazarın Hayat-ı Muhayyel adlı eseri de bu hayalin ürünüdür. Daha sonra Manisa'da bir çiftlikde yaşama fikri ortaya çıkarsa da bu da yine gerçekleşmez.
Serveti Fünun yayınları ilerledikçe Hüseyin Cahit'te Edebiyat-ı Cedide kitaplığı adı altında bir dizi oluşturma fikri oluşur. Bu kitapların görünümü, baskısı Avrupadaki kitaplar gibi olacaktır. Bu isteğini Mehmet Rauf ve Tevfik Fikret de olumlu karşılar. Hüseyin Cahit'in Hayat-ı Muhayyel adlı eseri dizinin ilk kitabı olarak basılır. Bu kitaplarda önsöz yoktur, bunun nedeni ise yazarların Abdülhamit'e dua etmeden önsöz yazamayacak olmalarıdır. Abdülhamit'e dua etmemek için eserlere önsöz yazmazlar. Kitapların kapaklarının kırmızı beyaz olmasının sebebi ise insanlara vatan kavramının çağrıştırılmak istenmesidir.
Yazar eserlerinin isimlerine dikkat çekerek aralarındaki yakınlığı ifade eder. bu kitaplar düş, hayal ve gerçek arasındaki farkı anlatan eserlerdir. Hayal içinde adlı roman ise nezih adlı bir gencin umutlar ve düşler içinde bir süre yaşadıktan sonra düş kırıklığıyla eski haline dönüşünü anlatır. Yazar bu kitaptan sonra serinin ikinci kitabı olacak Hakikat Pençesinde' yazmayı düşünür fakat bu eser yazılmaz.
Topluluğun Transval Savaşıöncesinde ingiliz Konsolosluğuna gönderdiği mektup Abdullah Zühtü tarafından Saraya jurnallenir. Bunun sonucunda ismail Safa ve Hüseyin Siret sürgüne gönderilir. ismail Safa sürgünde ölür.
Hüseyin Siret topluluğun en hayalperest şairlerinden biridir. Yazar uzun yıllar dost kaldığı Hüseyin Siret'le siyasal alanda düşman olursa da daha sonra tekrar barışırlar.
Serveti fünunda A. Nadir ve H. Nazım isimleriyle yazan Ali Ekrem ve Reşit bey'in Musavver Malumat dergisinde yazmaları sonucuaralarında bir edebiyat tartışması çıkar bu tartışma Meşrutiyete kadar süren bu tartışmanın ardından barışırlar.
Hüseyin Cahit için Serveti Fünun hareketinin ruhu Fikret'tir. Topluluğun siyasal ve sanatsal yönden odak noktasıdır. Yazara göre Tevfik Fikret yaşayan bir ülküdür. Ahlak konusunda katı kuralları vardır. Kendisinin bu kurallara uymada gösterdiği titizliği herkesten bekler. Hüseyin Cahit'in bir 31 Ağustos gecesi seyrettiği ay ışığından bahsetmesi onun için yurt sevmezliktir. Aile hayatına ve eşine son derece bağlıdır fakat Rübab-ı Şikeste'deki Birinci Tesadüf, ikinci Tesadüf adlı şiirlerbir mağazada çalışan satıcı kızın verdiği esinle yazılmışlardır. Fikret büyük bir şair olmasına karşın arkadaşlarını kendinden üstün görür. Hüseyin Cahit Fikret'i bazı yanlışların saklanacağı, söylenmeyeceği bir ağabey konumunda görür. Mehmet Rauf'la beraber ondan bazı şeyleri gizlerler.
Mehmet Rauf özenli giyinen, beyaz üniformasıyla hemen göze çarpan kısa boylu tıknaz biridir. Hayatına akıldan çok duygular hakimdir, sürekli bir aşk duygusu içinde yaşar. Bu duygusallık onu intihara sürükler fakat kurtulur.
Tevfik Fikret'in Ahmet ihsan Bey'le yaşadığı anlaşmazlık sonucunda Tevfik fikret'in isteği üzerine Serveti Fünun dergisinin başına geçer fakat bu Fikret'le aralarının açılmasına neden olur. Dergi Hüseyin Cahit Yalçın'ın P: Lacombe'den çevirdiği "Edebiyat ve Hukuk" adlı makale yüzünden süresiz bir biçimde kapatılışına kadar yazarın yöneiminde çıkar.Dergi süresiz bir biçimde kapatıldıktan kısa bir süre sonra tekrar açılırsa da Saray edebiyatı kesinlikle yasaklamıştır. Bu tarihten sonra dergide edebi eser çıkmaz.
Yazar Serveti Fünun Edebiyatı bittikten sonra edebiyat üzerine yazmayı bırakır, dil bilgisine yönelir. "Türkçe Sarf ve Nahiv" adlı bir kitap hazırlar.
Meşrutiyetin ilanından sonra yeniden gazeteciliğe döner, Abdullah Zühtü ve Tevfik Fikret'le beraber "Tanin" adlı bir gazete çıkarmaya karar verirler. Bu gazete Falih Rıfkı, aka Gündüz gibi önemli kişilerin keşfedildiği ve yetiştiği bir okul haline gelir.
Yazarla Tevfik Fikret'in ikinci darılmaları Tevfik Fikret'in Maarif Bakanı Emrullah Efendi ile aralarında çıkan tartışmada Fikret'in Tanin'in kendisini yeterince desteklemediğini düşünmesinden ileri gelir. Bu son dargınlık Fikret'in hastalığının son dönemlerine kadar sürer.
Hüseyin Cahit Balkan Savaşı'nın ardından Tanin'i bırakır ve Malta sürgününe kadar süren bir durgunluk dönemine girer. Malta'da kendi kendine italyanca öğrenir, çeviriler yapar. istanbul'a dondüğünde "Oğlum un Kütüphanesi" adlı bir dizi çıkarmayı düşünür.
servet-i fünun dergisi'nin kapanmasına sebep olmuş "edebiyat ve hukuk" adlı makaleyi fransızca'dan çevirmiş olan, gazeteci, yazar ve eleştirmen.
kavgacı ve hırçın üslubu dikkat çekmekteydi. eski edebiyata karşı yeniyi, doğu kültürü'ne karşı batı kültürü'nü savunmuştur. ona göre edebiyat bir araç değil amaç olmalıdır. bu fikir çerçevesinde devrinin ünlü tartışmalarında ismi vardır. hatta eleştirilerini ve tartışmalarını topladığı "kavgalarım" adlı bir eseri de vardır. cumhuriyetin ilanından sonra milletvekilliği yapmış ve 82 yaşında hayata veda etmiştir.
Edebiyat ve hukuk adlı çeviri makalesi, servet-i fünun dergisinin kapanmasına neden olmuştu.
dili sadedir ve anlatımı süsten uzaktır.
Kavgalarım, malta adası' nda, nadide önemli eserlerindendir.
edebiyat ve hukuk adlı makaleyii çevirmesiyle türk edebiyat tarihinde önemli yer edinmiştir. edebiyat hastası bir hukukçu oğlu olarak çok saygı duyarım kendisine.