bugün

insanın içini kemirir.
olması gereken tek şey zıttıdır.
mutluluk yoksunluğu.stres anı.can sıkıcıdır hele bir de nedeni bilinmiyorsa daha da can sıkıcı hale gelir.durmadan kafanı kurcalar durursun , beynin alt üst olur.. ve birşey bulamazsan beyninin bulandığıyla kalırsın işte öylece.neden anlayamadan boğucu bir baskı oluşuverir üstünde, nefes alışını zorlaştırır. sağa sola bakınır boş boş neden ararsın, tutunacak nedenler ya da bir kurtarıcı arar gözlerin. suçlayacak ya da kurtaracak olmadığında ie deli eder insanı.huzurunuz yoktur işte, rahat edemezsiniz, içiniz düğüm düğüm olur.işte o zaman siz huzursuzsunuzdur.
ruh kemiricisi.

dudakta uçuk, ağızda aft, yüzde sivilce, gözde arpacık... hepsine sebep.
okuduğunu anlayamamak, dinlediğini bilememek, baktığın yeri görememek... hepsine sebep.
gidememek, kalamamak, oturamamak, yürüyememek, nefes bile alamamak... hepsine sebep.

gitmeli bi an evvel. dayanması çok zor.
bir tatlı huzur istediğim bu ara, fazlası değil.
bir arkadaşımın tabiri ile;

hani önemli bir şey söyleyeceksin de telefonda ararsın ya,

ama bir türlü o uzun dıt sesi gelmez karşıdakinin telefonun çaldığını anladığın.

sen de merakla beklersin acaba çalacak mı telefon yoksa acı bir ses "aradığınız numaraya ulaşılamıyor" diyen,

umutlu, gergin, umutları azalan,

işte, öyle bir şey
dengeyi bozdurur insana mazallah uzun sürelı olursa.
buhranların, afakanların ve sıkıntıların kişi üzerinde vermiş olduğu rahatsızlık halidir.
en olmadık zamanda gelen ve gitmek bilmeyen durumdur.insana en saçma şeyleri bile yaptırır.
final döneminin gelmesiyle birlikte tavan yapan his.
insanların ortada hiç birşey yokken kendilerine yarattıkları eziyet. bu insanlar; kendilerini germekle kalmaz, karşılarındaki insanları da gererler. cidden anlam veremiyorum bu tiplere.
huzurun oldu yerlerde bile çıkabilen saçma duygu. aslında yaşadığınızı hissettiğiniz duygu. insanlar ölümüne mutlu gözükür ama içlerinde hep bu duygu vardır. son saniyelerinde bile bu duygu vardır. anahtarı mı unuttum, yemeğin altını kapadım mı, kapıyı kitledim mi, hepsi huzursuzluk sebebidir. insanın içi içini yer. anlamsızdır çoğu zaman. çünkü yapacak bir şey kalmamıştır.

huzursuzluğun en büyük göstergesi, dudak kenarları aşağı doğru kayan gülümsedir. mutsuz ama gülüyor. garip bir şeydir.
kalbiniz daha hızlı çarpıyor, nefesiniz daralıyor, çığlık atmak, ona buna bağrınmak istiyorsunuz.
bu huzurluğun nedenini açıklayamıyor, durup duruken ne bu şimdi diyip daha da huzursuz oluyorsunuz. yapmayı unuttuğum çok önemli bir olay ya da aramayı unuttuğum çok önemli biri mi vardı diyorsunuz.
sizden fersah fersah uzak sevdiğinizin başna birşey mi geldi de bu kadar daralıyorsunuz acaba diye düşünerek çok daha fazla nefes darlığı çekiyorsunuz. ne arayabiliyorsunuz ne de nefes alabiliyorsunuz. sevdicek değil de anne ? baba? kardeş? arkadaş mı yoka? yok yok bunlar da değil herhalde..
o zaman nedir bu böyle içimi kemirip duran ?
koşarak uzaklaşmak istiyorum, ama tıkıldım kaldım, kıpırdayamıyorum.
ne var ya , ne ?
daimi olanı insanı yaşı istediği kadar genç olsun; şeker, alzheimer, parkinson, kalp, nefes darlığı ile yaşıyormuş gibi hissettirir. tek bir nedenle duyulmaz, genelde birkaç etken bir aradayken huzursuzluğa neden olur ama insanı öyle bir alıştırır ki kendine, huzursuzluğunuzun geçmesinden de korkarsınız; huzurluyken nasıl hissettiğinizi bir anda unutturur. o yüzden huzurlu olmak için önünüzde çok da fazla engel kalmadığını hissettiğinizde farkında olmadan yeni huzursuzluk nedenleri ararsınız kendi kendinize. uyuşturucu bağımlılığı gibi aq.
üst üste yaşanan kötü olaylar sonucu yaşanan iç sıkısıntısı.
sindiremediklerinle yaşama zorunluluğudur.
idealist hezeyanıdır.
tüm şeylerden önce olanın en mükemmel olduğu fikri yeniden ona kavuşma beklentisiyle birleşince hiçbir şey güven vermez olur, kendini zavallı gibi hissetmek ise kaçınılmazlaşır. en huzursuz insanların dindarlar arasından çıkması bundandır, en ufak inanç bile insanı o meşhur boşluğun içine atar; üstesinden gelmek için çeşit çeşit zaman geçirme taktiklerini ise din onlara öğretir. dinleri bir dakikalarını olsun boş bırakmaz ki içine düştükleri çukur akıllarına gelmesin. bunun içindir ki dindarlar "hayatımı din düzenlesin" diye ağlarlar, çok sevdiklerinden değil başka çareleri olmadığından.
materyalistler ise her şeyin maddi olduğu temelinden hareketle her şeyin her an değişmekte olduğunu bilirler ve değişmez evrenin yaydığı huzursuzluktan etkilenmezler, sürekli değişen bir halde insanın canı sıkılmaz ki kendini oyalamak için içten içe talep duysunlar; çok fazla heyecan vardır zaten hayatlarında, yaşamak bile yeterlidir coşmak için.
hasılı huzursuzlar kendi kendilerine yarattıkları tatminsiz halden o kadar şikayetçilerdir ki bunu her şekilde yok saymakta, materyalistlerin içlerindeki boşlukta kaybolduğunu iddia etmektedirler.
gerçekten çok komik öyle değil mi?
canlıdır. içinizde aniden kıpırdayabilir. o değilde mutlak huzursuzluk var birde.
bir eşya gibi yanımda taşırım bazen. her an lazım. bir an gelir bir yerde unutursunuz onu.

aşık olduğunuz bir kadında,
kötü bir hadiseye şahit olduğunuzda oracıkta,
sığındığınızda Allah da.

kısacası huzursuzluk aslında bazen olması gereken birşey. hep çok huzur bu dünyaya göre değil.

huzursuzluk bu dünyanın mahsulüdür değerini bilenler için pekala gani ga nimet.
yok olması, her şeyi düzeltecek olan his.
birine:

-mutlu musun? diye sormuştum.
-evet, ama huzurlu olmak istiyorum. demişti.
uykunun, mutluluğun, hayatın engeli. akla yapışıp kalır, hayatta gitmez.
paranın gideremediği tek şey.
negatif heyecan.
Son bir kac gundur beni terk etmeyen duygu. Git ullan artik, yoksa ben gidecegim bu dunyadan.
uyutmuyor anasını satayım. huzursuzluk yaratacak o kadar çok şey var ki. en yakında olduğu için "final haftası" mesela.
sonra aileden birinin hastalığı. evin kirliliği ve temizlemeye mecalinin olmaması var. kendini hiç unutturmayan eski sevgilinin özledim mesajı gibi arada sırada akla gelip geren "gss prim borcu" var. bilakis eski sevgiliden gelen özledim mesajı var, diğer yandan gelen bi' "özledim" mesajı yok. boşluk var, kimsesizlik gibi. sanırım ailem hayatta olmasa, benim hayatta olduğumu sikine takacak bir insan yok. yani ailemle konuştuktan sonra gün boyunca telefonumu kaybetsem yada koyduğum yerden kaldırmasam kaybettiğim bi' şey olmuyo. 26 aralık bugün, ben 20 haziran civarı bi' ara başlayacağım işte, otelin şartları ne olacak, kimlerle çalışacağım diye kendimi gerebiliyorum. sonra bir de "senden başka herkesin sevişiyo olması" düşüncesi var. en terleteni de eski sevgilinin sevişiyo, seviliyo olması. yeni insanlarla tanışmaya gram isteğinin olmaması var. yıllarca babanın haline, tavırlarına küfür edip, yıllar sonra adamın birebir aynısı, suratsız bi' herife dönüşmüş olmak var. benim gibi insanları hayata döndürmek, bi' şeylerden zevk almasını sağlamak o kadar zor ki. en hayat dolu olanınıza bile " yeter lan ne bok yersen ye" dedirttiğimi bilirim. suratına bakılmayacak bir tipim yok, hatta türkiye koşullarında inceden yakışıklı bile sayılabilirim. * ama hiç bir insanı terketmedim aksine hep terkedilen ben oldum. bunu da tipime değil suratsızlığıma ve ruhsuzluğuma bağlıyorum, yersen. bu durum bile bi' huzursuzluk benim için. her şey senin elinde değiştirmek için diyolla, elimde belki eyvallah da, içimde gram istek yok.
tekrar başa dönersek okulun ne zaman biteceği ve bittiğini düşününce oluşan belirsizlik var. tüm bunları düşününce sanırım bunların hepsinin tek kaynağı, ana konumuz "final haftası". yani bütün bu huzursuzluk sebeplerini düşünüyo olmam final haftasının yarattığı gerginlikten. bakarsan bir aya kalmadan dayı olucam, ne güzel bi' şey değil mi ?
bakamıyorum işte. böyle de kahpe çocuğudur final haftası.