bugün

Ne zaman kitaplardan uzaklaşsam hemen bir livaneli kitabı bulur, bir nefeste okurum. Negzel yazar. Adamım.

“Merhamet zulmün merhemi olamaz”
Sebepli veya sebepsiz yere huzur halinin gitmesi, huzur eksikliği.
Bu huzursuzluk kimilerinde boşluk kimilerinde de ağır gelecek derecede bir doluluk hissi oluşturur.
Kıvranmak da buna dahildir.
tecrübelerime dayanarak, herhangi bir şeyin haddinden çok olması veya hiç olmaması bu durumu yaratır diyebilirim.

örneğin hayatınızdaki insan sayısı, duygu çokluğu yahut kıtlığınız, uyku yahut yeme düzeniniz, sağlık durumunuz, cüzdandaki para miktarınız...

buna paralel olarak ortalama, standart, sıkıcı, sıradan dediğimiz şeyler de huzur verebilir.
şu anda var olan şey. tıpkı dün ve ondan önceki gün gibi. bugün de bok gibi geçecek eminim.
gene geldi tipini ettiğim.
Bazen nedeni bilinmeksizin de ortaya çıkabilir.
Birkaç gündür sebebini bilmediğim şekilde mutsuz ciddi şekilde halsizdim, meğer grip habercisiymiş.
Bildiğim bir rahatsızlık halim olmadığı ve uykusuzluktan yorgun olduğum halde uyuyamıyordum, papatya çayları da fayda etmedi.
Uyku bölünmeleri yaşadım. Sabah uyanınca da geri uyuyamadım. Az uykudan iyice bitkin düşmüştüm.
Dün saçımı kurutmamam da tuzu biberi oldu, welcome you grip.
Bir insanı, bir ülkeyi kısaca musallat olduğu herkesi hayattan soğutan, gücünü kıran, hırpalayan duygudur.
(bkz: Huzur isyanda)
Huzur islamda.
Sürekli hırçın olma hali .
Keyifsiz ruhsal sendrom.
“biz, bu ülkenin okuryazarları, boşluğa düşen bir trapezci gibiydik. doğu askısını bırakmış, batı askısını da yakalayamadan aşağı düşmüştük.”

Yukarıdaki alıntıya ev sahipliği yapan okunulası bir livaneli kitabı.
ara ara hissettiriyor. tek başına sahilde yürümek de işe yaramıyor artık.
insanı içerden kemiren bir kurt gibidir. her yerde, her şeyde karşısına çıkar insanın.
Akıcı bir dili var kitabın. Fena değildi.
Içinde bulunduğum durum. Aslında çok sebep var.
meyvesini vermelidir.
görsel
Zülfü livaneli çok sevdiğim bir kitap olan "huzursuzluğun kitabı" yazarı pessoa'ın bir sözüyle başlar:
Şu küçücük dünyada herkes incitilmiş, isimsiz, herkes yanlış yerde.
Kitap kendine hızlıca sarıyor fakat okunması şart değil. Yezidilerle ilgili bilgi sahibi oluyorsunuz, mültecilerle, can pazarıyla, yoksullukla.

"harese nedir bilir misin oğlum? arapça eski bir kelimedir. bildiğin o hırs, haris, ihtiras, muhteris sözleri buradan türemiştir. harese şudur evladım: develere çöl gemileri derler bilirsin, bu mübarek hayvan üç hafta yemeden içmeden, aç susuz çölde yürür de yürür; o kadar dayanıklıdır yani. ama bunların çölde çok sevdikleri bir diken vardır. gördükleri yerde o dikeni koparır çiğnemeye başlarlar. keskin diken devenin ağzında yaralar açar, o yaralardan kan akmaya başlar. tuzlu kan dikenle karışınca bu tat devenin daha çok hoşuna gider. böylece yedikçe kanar, kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz ve engel olunmazsa kan kaybından ölür deve. bunun adı haresedir. demin de söyledim, hırs, ihtiras, haris gibi kelimeler buradan gelir. bütün ortadoğu’nun âdeti budur oğlum, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kanının tadından sarhoş olur."
sikeyim livan elleri. gidin pessoa okuyun.
Gerçek gibi...
Vicdanlari susmuş, kendinden başka kimseleri düşünmeyen günümüz insanlarinin özellikle savaşlara kıvılcım tutan para babalarinin okumasi gereken nefis bir kitap.
en mutlu olabileceğiniz anlarda bile sizi içten içe yiyip bitiren şeydir.
Livaneli’nin bugün okuduğum kitabı. Kitabın son sayfalarını biri yırtmış kitap bitmedi sanki. Bir çok yerde diyaloglar eksik gibiydi. Livaneli’nin kaleminden çıkmış gibi değildi. Sevemedim. Devamı niteliğinde bir kitap çıkar onu okursam o zaman hikayenin etkilerini yazabilirim.
Livaneli’nin tek solukta okunabilecek akıcı romanı. Olayın içindeymişim gibi hissettim.

Okurken yezidiler hakkında çok şey anlatıyor. Özellikle onlar hakkındaki doğru bilinen yanlışları.

(Maruldan korkma mevzusunu araştırdım gerçekten kutsal sayıyorlarmış)
insana uyku uyutmaz. Gün içinde kafayı toplatmaz, insanın yaşam kalitesini düşürür.
Uykusuzluğu da beraberinde getirir.