bugün

fahişeler de kendi aralarında kategorilere ayrılır, misal eskortlar vardır, kalitelidir, kerhane fahişeleri vardır sosyal güvenceye sahiptir, sağlık kontrolünden geçerler falan. bir de sokak fahişeleri vardır, en basitinden, en adisinden, bunların travesti çıkma ihtimalleri bile vardır, işte hukuku da fahişelik kategorisine sokacaksak türkiye'de hukuk iktidarların sokak fahişeleridir.
2. ve 3. dünya ülkeleri için doğru bir tespittir. çünkü iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hiyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. sesini çıkartmaya çalışan halkın hiç bir gücü olmadığı için gargaraya gelmeleri de kaçınılmaz olur.
bu türkiyede hep böyleydi abd bunu biraz aşmış gibi gözüküyor.
müslümanlar tek yasa koyucunun, hüküm sahibinin, sonsuz ilim sahibi allah olduğunu söyleyince insanların yazdığı ve yine insanlığın kazanımı sayıldığı sikimsonik yasaları kutsayanların bugün bunu anlamış olması benide allah'ın hükmüne inanan birisi olarak oldukça mutlu ederdi şüphesiz. lakin gel gör ki iktidar faşist din düşmanlarının eline geçince bu hukuk yeniden insanlığın en büyük kazanımı olacak şüphesiz!

bildiğim ve değişmeyen bir şey varsa, o da tarihten bugüne, allah tanımazların uydurduğu, paranın ve gücün karşısında eğilen insan yasalarıdır. kütüphanelerce dolusu yazılmıştır üstelik.
bugün durup durken aklıma gelen müthiş aforizma.
iktidara fahişe olmacak tek hukuk ilahi hukuktur kimse tarafından değiştirilemez.
(bkz: şeriat)
buradaki "iktidar" kelimesi, meclis iktidarından ziyade askeri ve sivil bürokrasi iktidarı olarak anlaşılmalıdır.
hiçbir zaman değişmeyeceğine inandığım tespittir.
çok sakallıgillerden bakunin emminin sanki biraz haklılık payı bulunan vecizesi. hadi bakalım.
(bkz: cihan kırmızıgül)
(bkz: pınar selek)
(bkz: manisa davası)
(bkz: sivas davasında zaman aşımı)
bizim ülkemiz gibi otoriter ve totaliter rejimlere doğru evrilen siyasal yapılarda çok doğru bir söylemdir.
hukukun kendisi zaten fahişedir. adalet değil zulüm sarayları dikiyorlar bolca...
(bkz: yayın yasağı)
ilişikteki haberle birlikte tasdiklenmiş durumdur.

Alper Birdal skandalı yazdı: Erkan Baş'ın 'hırsız' listesinde ne işi var?

Hikayeyi burada kesersek, “ne var bunda şaşıracak, o kişi hırsız olamaz mı” diyebilirsiniz. Zaten gencin esas şaşkınlığı da bundan… O kişi hırsız olamaz, olmadığını biliyor.

Alper Birdal - soL

Hırsız

Hafta sonu… Delikanlı, kuzeniyle birlikte maça gidiyor. Yanlarında kuzeninin bir arkadaşı da var. Hep birlikte maçı izliyorlar. Takımlarının kazanmasına seviniyor, çıkıyorlar.

Birkaç gün sonra aynı gencin telefonu çalınıyor. Polise gidiyor. Karakolda, daha önce benzer suçlardan sabıkalı kişilerin fotoğraflarını gösteriyor polis. Genç, fotoğraflardan birini görünce donakalıyor. Gördüğü kişi, birkaç gün önce birlikte maç izledikleri kuzeninin arkadaşı…

Hikayeyi burada kesersek, “ne var bunda şaşıracak, o kişi hırsız olamaz mı” diyebilirsiniz. Zaten gencin esas şaşkınlığı da bundan… O kişi hırsız olamaz, olmadığını biliyor. Polisin o kişinin fotoğrafını sabıkalı hırsızların arasına koymaya cüret etmesine şaşırıyor. Zira o kişinin hırsız olmadığını bütün Türkiye biliyor.

O kişi Erkan Baş.

Evet, bildiğimiz, tanıdığımız Erkan Baş. Türkiye Komünist Partisi yöneticisi, Türkiye devrimci hareketinin yüz akı, cesur önderlerinden Erkan Baş...

Telefonu çalınan delikanlı, bir fırsatını bulup Erkan’ın kendisine gösterilen fotoğraflarını görüntülemeyi başarıyor. Bunlar, Haziran Direnişi’nin 45’inci gününde istiklal Caddesi’nde yapılan gözaltıdan sonra Vatan Emniyet’te çekilen fotoğraflar. Hatırlayacaksınız; 8 Temmuz’da Valiliğin halkla dalga geçercesine Gezi Parkı’nı bir açıp bir kapadığı sırada gözaltına alınanlardan biriydi Erkan Baş da… Vatan’a götürüldüler, zorla fotoğrafları çekildi. Sonra o fotoğraflar, Emniyet’in “sabıkalı hırsız” listesine giriverdi!

Gözaltına alınanlar arasında Taksim Dayanışması’ndan Mücella Yapıcı da vardı. Belki Mücella Hanım’ın gözaltında zorla çekilen fotoğrafları da şimdi yankesiciler listesinde dolaşıyordur, kim bilir…

Dün basına yansıdı. Ankara Adliyesi’nde savcılar, Emniyet müdürleri vesaire, önceki gün gizli bir “Gezi zirvesi” yapmış. “Öyle baretle, deniz gözlüğüyle insanları gözaltına almayın” denilmiş polise. Somut kanıtlar istenmiş ve bunun için MOBESE çekimleri, fotoğraf gibi araçlara önem verilmesi istenmiş.

Önceki gün Ankara’da bu toplantının yapıldığı saatlerde yüzlerce sivil polis Kadıköy’ün merkezinde önüne gelenin çantasını karıştırıp, deniz gözlüğü ve maske bulduğu herkesi gözaltına alıyordu. Polis, Salı gününden beri Kadıköy’ü fiilen abluka altına alarak, gövde gösterisi yapıyor, “ben buradayım” mesajı veriyor. Antakya’da, Armutlu’da aynı; Tuzluçayır’da aynı…

Devlet, açıkça hedef seçtiği mekanlarda terör estirerek hakimiyet kurma stratejisiyle hareket ediyor. Polisin ipinden boşalması, bu stratejinin bir parçası… Gizli zirvenin “somut delil” getirin talimatı olsa olsa “bu kadar da abartmayın” ayarıdır başka bir ifadeyle.

Herkesin tanıdığı, bildiği, güvendiği insanların fotoğraflarının sabıkalı hırsızlar arasında dolaştırılması da aynı stratejinin bir unsuru. Haziran Direnişi’yle birbirine kenetlenen, on yıllardır görmediğimiz türde bir dayanışmacılık örneği sergileyen, birbirine güvenmeye başlayan insanların kafasına “acaba” sorularının serpilmesi, güvensizliğin ve korkunun yeniden egemen kılınması… AKP’nin stratejisi buna dayanıyor.

Bu stratejinin mimarı, başından beri “büyük oyun”, “milletimiz bunu yutmuyor” gibi sözler eden Erdoğan’dır. “Büyük oyun” diyor, “sakın ola birbirinize güvenmeye kalkmayın” mesajı veriyorlar. “Milletimiz yutmuyor” diyor, “bak senin o çok güvendiğin kişi belki de bir hırsız” diye yumurtluyorlar.

Hırsızlar, halk direnişinin meşruiyetini bu şekilde çalabileceklerini, halkı bu şekilde bozguna uğratabileceklerini varsayıyorlar. Yanılıyorlar. Hem de çok…

kaynak: http://haber.sol.org.tr/s...e-ne-isi-var-haberi-79638
bazı zamanlarda haklılığı daha da ortaya çıkan yerinde tespit.
az önce dogrulugunu bir kez daha teyit ettigimiz kaliplasmis cumle.
hukuk başlı başına fahişedir. bilmem kaç kişinin tecavüz ettiği kızı suçlu bulan bir sistemdir bu koduğumun sistemi. nereye çekersen oraya uzar, götü başı ayrı oynar.
Gerçekliği bugün bir kez daha ispatlanan önerme.
Gücü elinde tutanlar hukuku ve yargıyı ederini vermek suretiyle istedikleri pozisyonda becerebilirler.
bakunin' in sözüdür.
çok dogru sozdur.

rahmetli marx'da gorseydi bu gunleri... Ne guzel yazardi simdi bu konu uzerine. Artik afyon mu derdi ecstazy mi bilemiyorum ama.
tam da bugünü anlatıyor.

başbakan ilker başbuğ un salınmasını emrediyor,
cemaat içişleri bakanıyla il emniyet kayıtlarını yayınlıyor hemen ardından.

bakan diyor ki savcının yolladığı emri yırt at, tanımıyorum.
Hukuk fahişeyse hukukçular?..

insanı sinir etmeyin hukuk hukuktur bittiği yerde şiddet başlar.
Yaşayarak öğrendiğimiz acı gerçek.
(bkz: Yassıada)
adalet mülkün köpeğidir.
avukat savcı ve hakime olmayı bi bok sananlara qapaq olmuştur.