SÜRÜ HEYVANI OLDUĞUMUZ için illa bi yere dahail olmalıyız.
daha mutlu olmak için tabi. yoksa insan tek başına da hayatınız sürdürebilir.
uludağ sözlük e dahil olmak bile sürüye dahil olma içgüdümüzü doyurabilir.
basit aslında.
Hoş olmadığı kadar hoştur. Çoğunlukla rahatsız edicidir.
Vatan, millet, sakarya muhabbeti yapabilecek yeterli bilgi birikime ve hatta sevgiye sahip olabilirsiniz ama aidiyet duygusu yoksa sevgi bile değersiz kalıyor.
"Benim vatanım", "Benim" ailem, "benim" dostlarım, "benim" sevgilim, "benim" kalemim.. der durursun sana ait olan ya da olmasını istediğin şeylere ama sen onlara ait olamadıkça ait olmazlar asla sana. Bu yüzden yürüdüğün toprak memleketinin olsa bile uzakları düşleyebilir, sarıldığın kollar ve kokladığın ten bile sana kendini yabancı hissettirebilir.
Hiç bir yere ait hissedememek bir yandan kendi kimliğini sorgulatır diğer yandan etrafındakileri. "Acaba beni düşlediklerim ve arzularım mı oluşturuyor yoksa yaptıklarım mı?" derken "Ben olduğum yerde mi yoksa olmam gereken yerde mi ya da olmak istediğim yerde mi asıl ben olurum?" dersin.
Ve belki bir gün kendini ait olduğun yerde ait olduğun kişiyle birlikte bulursun.
bir şeylerin yarım ve buruk olmasından kaynaklanan ruh sancısı. öldürmez ama yaşatmaz da, bu yüzden sancıdır.
çocukluğu özlemekten bu yaşına, bu yıllara adapte olamamak gibi. köy diye ağlayıp iki gün sonra şehir hayatını özlemek gibi. uzaktayken evi özleyip, vardığında yabancı hissetmek gibi. anın güzelliğinin tadına varırken bir yandan inceden hissedilen sızı gibi. biraz garip. aslında tam gibi ama buruk da gibi. mutlak ve uzak.
bir charles baudelaire sözü gibi: “...nerede değilsem orada iyi olacakmışım gibi gelir.”
"Uzak nedir?
Kendinin bile ücrasında yaşayan benim için
gidecek yer ne kadar uzak olabilir?
Başım açık, saçlarımı ikiye
ortadan ayırdım
kimin ülkesinden geçsem
şakaklarımda dövmeler beni ele verecek
cesur ve onurlu diyecekler
halbuki suskun ve kederliyim."