evlenmişsinizdir, eşyaları eşinizin babası döşemiştir. mutfağa girersiniz ve yıkılırsınız, çünkü tüm beyaz eşyalar bosch markadır ve siz philips istemektesinizdir.
evinize geldiğinde kuru bir selamla geçiştirip, hal hatır sormadan öte muhabbet etmediğiniz birinci dereceden akrabanızın*, arkadaş ortamında kafanız iyiyken vefat ettiğinin haberini aldığınız andır.
cebinden çıkan eşyaları ilgili yerlere teslim etmek için toplarken, tek camı çatlamış bir gözlük, eprimiş bir cüzdan içinden fırlayan, üzerinde telefon numaralarının yazılı olduğu bir kaç küçük kağıt parçası gibi..nasıl olup da tuvalette ölecek kadar yalnız kaldığına şaşırdığınız yaşlı adamın ölüsüne herkesten uzun bakışınızın sebebi boşluğunu kavradığınız anlardandır.
andır gelir geçer,
gündeliğin sıradanlığına karışır herşey..
yaşadığımız anlarda mücadele ederken böylesi bi his herzaman hissedilmez. herşey herzaman demek olsaydı herzaman da herşeyde olurdu. ama herşey uzakken herzaman denilmesi mümkün değildir.
cok sevdiginiz birini kaybettiginiz andan sonra ki hayatınızdır.. geceleri her saniye düsünürsünüz neden bu kadar seye katlanayım ki diye, sabah oldugun da yapmak zorunda oldugunuz aptal ve amacları olmayan seyleri düsünürsünüz aglarsınız ama böyledir iste, yapcak birsey yoktur, hayat bostur nekadar ugrasırsanız, ugrasın dolmaz ondan sonra.