böyle olur her insana ara sıra. ver bi çay osman abi diyesim gelir bir de sigara yakasım.
ama ne çay verecek bir osman abi vardır o sırada, ne de çakmağı bulabilirim panikten.
şu an yaşadığım duygu. eski sevgilimin az önce bir oğlu oldu ve bunu whatsapp tan yazarak mutluluğunu benimle paylaştı. mutluluğunu paylaşıyorum diyerek elbette ki toz pembe bir yalan söyledim. lakin içimde şu an kelle koparan bir işidci var. ay heyt yu. fak yu oooolllll.
edit: bahsi geçen namussuz evlendiği kişiyle beni aldatmıştı. bense hala mutsuz ve umutsuz bir bekarım.
mümkün olmayan durumdur.
birçok şeyden nefret edilebilir ancak her şeyden nefret ettiğini söylemek fazla iddialıdır. kendinden oldukça fazla nefret eden biri olarak söylemeliyim ki, sevdiğim birkaç bir şey yok değil. hayatımın işleyişinden, sorumluluklardan, zorunluluklardan, çevremdeki insanlardan, trafikten, aptal tv programlarından, sosyal medyadan, her an ulaşılabilir olmaktan, fazla içip kusmaktan, sık sık fast food yemek ve daha bir sürü şeyden nefret ediyorum. ama her türlü soruna ve şiddetli geçimsizliğe rağmen yanımda olan ailemi, dinlediğim güzel şarkıları, anlamlı filmleri, yalnız başıma camdan sigara içmeyi ve alarmsız uyandığım sabahları seviyorum.
şimdi bir kamu spotu mesajı vereceğim. her şeyden nefret edemezsiniz, çünkü öyle bir düzenimiz var ki nefret edilesi onca şeyin arasında aşık olunacak birkaç bir şey bulabiliyoruz yine de. bu birkaç bir şey için de yaşıyoruz işte. yaşasın birkaç bir şeyler! şerefe!
nefret etmek için koşul aranmadan her şeyden ama her şeyden nefret etmektir. insanlardan, kurumlardan, doğadan, hayvanlardan... kısacası varlık adı altındaki korkunç şakadan nefret etmektir. var olmaya devam edilen her saniye kişiyi yakıp kavurur, varlıktan yoksunluğa doğru atılan her gölgeli adım biraz olsun rahatsız zihni dinginleştirse de daha yok edilmesi gereken kocaman bir "her şey" olduğu için kişi son nefesini verene kadar kırbaçlanırcasına nefretini kusmak için fırsat arar. çünkü o bu hale getirilmiştir, varlığı olumlayan psikotik insanlık tarafından.
Ölmek ile yaşamak arasında sürekli gidip gelmektir. Doğdun, daha dün çocuktun, salak salak davranıyordun ama mutluydun. Sonra okul başladı. Seni şekillendirdiler. Büyüdün. Bir baltaya sap olman gerekiyor. Sonra iş bulup, evlenmek, yaşlanıp gebermek. Hiç doğmamış olmak ne güzel olurdu. Bir yandan bakıyorsun ne acılar var. Seninkilerin yanında hiç kalır. Ama yine de kendini iyi biliyorsun, en iyi kendini tanıyorsun. Tutunacak bir dalın yoksa vicdan azabı birlikte geliyor. Ailene karşı borçlu hissediyorsun en çok. Her şeyden bıksan hiçbir yaşama amacın kalmasa yine de bu borç seni bekletiyor boş yere. Ama sonuç ne olacak ? Hiçbir şey. Zaten tüm her şey hiç. Bunu biliyorsun yine de şu vicdan azabı yok mu ? Gidip bir uçurumdan atlatmıyor insanı.
doğan güneşten, aldığım nefesten, tutan elimden, yürüyen ayağımdan, gören gözümden, üzerine bastığım topraktan-asfalttan... allah belasını versin her şeyin allah kahretsin her şeyi demektir.
zaten ben her zaman söylemişimdir; liseli olmak bir orta öğretim kurumunda öğrenci olmak gibi bir tanıma sığdırılamaz. daha farklı bir şeydir liselilik...