nasıl ölürsen öl her saniye ölüme daha da yaklaştığının farkına var ve üzme kendini, üzme kimseyi. bırak birileri çok zengin olsun, bırak birileri senden daha çok sevişsin. aç cocukları kafaya tak, boş yere ölen 20 yaşındaki gençeleri düşün. işte o zaman değişir belki bişeyler. o zaman düzelir belki bu boktan yer. sevginin gücü, güce olan sevgiyi yendiğinde kimse ölmemiş olacak işte. seven kişi yaşatır toprağı taşı sıçmaz bizim gibi içine..
hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünyaya çalışmak, gelişmek, ilerlemek aynı zamanda bunları ahlak dairesinde yürütmek belki az sonra öleceğini unutmamak insanın temel görevidir.
en çok da unutulup gitme endişesi ve evet kesinlikle unutulup gidecek olma gerçeği sebebiyle acı ve korkutucu gelen, insaoğlunun laneti ve kaçınılmaz sonu olan ölüme doğru yürüdüğünün farkına varmaktır.
''her sabah bir gün doğarken bir gün de eksilir ömürden.'' yaşlanmak da acı gelir bana. sanki hiçbir şey eskisi gibi olamazmış hissi.
bugün ilk defa kendime itiraf ediyorum ki: ölmekten değil ölümden korkuyorum. bu ikisinin arasında hiçbir fark yokmuş gibi görünebilir ama lakin ki öyle değildir. ölmek herkesin başına gelecek can verme hadisesi. ölmenin nasıl olduğunu görebiliyoruz fakat ölümün nasıl bir şey olduğunu kimse bilmiyor. ölüm denilen dipsiz karanlık kuyunun beni içine çekip sonsuzluğa hapsetmesinden korkuyorum ve 'silinecek' olmak canımı acıtıyor. sözlükte silik olmaya benzemez ama sözlükte bile silik olduğunuzda ne kadar üzülürsünüz öyle değil mi koyar adama sadece izlemekle yetinirsiniz. uzaklarda bir yerlerde yalnız olmak istemiyorum. hayat boyunca yalnızdım zaten.