her katil cinayet mahalline geri döner genellemesinden çıkarılmış yanlış sonuçtur.eylem mağdurları ve failleri yönünden incelendiğinde, terk edenin fiili işlediği yere dönmesi icap eder.
"
--spoiler--
bir sabah dükkana geldim, baktım bu oturuyor. önce tanıyamadım. anlayınca içim cız etti. cız etti de ne? torna vida yemiş gibi oldum. çökmüş, zayıflamış, bembeyaz bir surat... ama bu sefer başka güzel orospu. oranin sarkilari gibi. kalktı böyle, dimdik konuşmaya başladı. dedi para lazim cok para."
--spoiler--
--spoiler--
Bilerek mi yanına
almadın giderken
başının yastıkta
bıraktığı
çukuru
Güveniyordum
oysa ben sevgimize
vapur iskelesi
ya da tren istasyonundaki
saatin doğruluğu kadar
Beni senin gibi
bir de annem terketmişti
ki göbeğimde durur
onun yokluğundan
bana kalan
çukur
--spoiler--
--spoiler--
''annemin elini öper gibi öptüm seni dudaklarından
annemin cenazesinde kılmadığım namaz kadar masum
annemin mezartaşındaki imla hataları kadar sarhoş
annemin vasiyetindeki,
'oğlumu benim yanıma gömmeyin sakın' maddesi kadar sevecendin.
bazı eski romanlar
'yıl bin dokuz yüz bilmem kaç' diye başlardı,
ben çocukluğuma, çocukluğumun çocuk romanına,
senin oyuncaklarını kırarak başladım.
ben her sonbahara hep yaz'ı kırarak başladım.
yazları kırarak sonbaharlara başlamak...
bunlar benim sevişirken kaybettiğim savaşlardı!
firari bir aşka saklanacak kalp bulmak
anneme talip olan yalnızlığın sorumluluğundaydı.
belki o kadının ölüm nedeniyle ısınan gözlerinin,
uzak şehirleri hatırlatan soğukluğunda
bir kalp bulmak
bir kalbe çevrilmeyecek bir teklif sunmak
okyanusları birleştiren hayali ara denizlerin sonundaydı
--spoiler--
--spoiler--
Dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen
Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu
Şu samanyolu hani avuçlarından dökülen
Kum taneleri var ya onlardan birindeyim
Yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor
Bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte
Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum
Dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun
Sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum
Kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup
Ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için
Bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar
Ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa
Bir daha doğmamak için doğmak diyorsun
Ölümlülerin işi bir de mutlu olanların
Onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar
Bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa
Çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan
Susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit
Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Bir kaza olsa adı aşk oluyor artık
Aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık
Seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada
Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak
Yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin
Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen
Hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun
Adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada
Esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum.
Çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil
--spoiler--
--spoiler--
Kardır yağan üstümüze geceden,
Yağmurlu, karanlık bir düşünceden,
Ormanın uğultusuyla birlikte
Ve dörtnala dümdüz bir mavilikte
Kar yağıyor üstümüze, inceden.
Sesin nerde kaldı, her günkü sesin,
Unutulmuş güzel şarkılar için
Bu kar gecesinde uzaktan, yoldan,
Rüzgâr gibi tâ eski Anadolu'dan
Sesin nerde kaldı? kar içindesin!
Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam!
Uyandırmayın beni, uyanamam.
Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,
Allah aşkına, gök, deniz aşkına
Yağsın kar üstümüze buram buram...
Buğulandıkça yüzü her aynanın
Beyaz dokusunda bu saf rüyanın
Göğe uzanır - tek, tenha - bir kamış
Sırf unutmak için, unutmak ey kış!
Büyük yalnızlığını dünyanın.
--spoiler--
kirdin mi incittin mi birilerini
kimleri kazandim, yitirdiklerim kimler.
kendimi yeniledim mi yazdiklarimda?
yeniden düsünmeliyim
dostluklarimi, iliskilerimi
gözlerim çocukluk fotograflarinda mi kaldi
yitirdim mi yoksa masumiyetimi?
borçlarimi ödedim mi?
dogru seçtim mi sorularin fiillerini?
tirnaklarim kesilmis, dislerim firçalanmis, saçlarim taranmis,
giysilerim ütülü, odam düzenli mi?
geri verdim mi aldiklarimi:
asklari, dostluklari, sevgileri, güvenleri, baglari,
kitaplara, sayfalara, satirlara borcumu ödedim mi?
yokladim mi duygularimi
hala sevebiliyor muyum insanlari?
ovmali gümüsleri, bakirlarimi; cila geçmeli ahsaplarima
ovmali umutlari
sakli tutmali gelecek inancini, yarinlari eksik etmemeli agzimizdan
ey uzak akrabalarim, üvey asklarim
mevsim sonu dostlarim, isporta mali ayriliklar
arkadas ölümleri, dost hançerleri, talan ettigimiz zulalar
gece telefonlari, issiz konusmalar
magrur incelikler, vurgun yemis iliskiler
uçurum duygusuyla yasadigimiz hayat ey
o kadar çok anlattim ki
kendime kaldim anlatmaktan...
bunaldim kendisiyle bogusmasini
baskalarinda çözmeye çalisan insanlardan
usandim sözcük oynamalarindan, tilsimli sifatlardan,
ofset duyarliliklardan
kaç zamandir duru, yalin, çaliskan, iyi insanlar özlüyorum
'içtenligin' yada 'dünya görüsünün' kirletmedigi
kendime bir yeni yil karti yazarak bunlari diliyorum
aranip duruyorum adresini yitirdigim insanlari
vitrin camlarina yansiyan yüzlerde
bilmiyorum kalmis midir adresini yüzlerinde tasiyan insanlar
hala bir umut var midir
çikmaz bir sokaga benzeyen bu avare avunmasi vitrinlerde
ne çikmaz sokaktayim nede mutsuz
sadece rüzgarlardan daha güçlü olmak istiyorum o kadar
açik denizlerde nice yolculuklara yelken açarken
kis günesinin mutlu ettigi bir kedi gibi mutlu, emin, tasasiz
sere serpe ve keyifli olmak tek istegim ve dilegim
senin ve benim , yani bizim için... "
--spoiler--
Seni sevdim,
Seni birdenbire değil usul usul sevdim.
'Uyandım bir sabah' gibi değil,
Öyle değil nasıl yürür özsu dal uçlarına
Ve gün ışığı sislerden düşsel ovalara...
Seni sevdim...
Artık tek mümkünüm sensin.
--spoiler--
--spoiler--
insan telefon defterini temize çekerken bazi isimleri eski defterinde birakir.
onlar artık bir daha asla aranmayacaktır. garip bir hüznü barındıran bu silik isimlere bakılır bakılır. kimi okuldan sınıf arkadaşınızdır, kimi çok çabuk unutuverdiğiniz bir sevgili, kimi bir cafede aylarca her şeyi ama her şeyi paylaştığınız birisi; ya da istifa ettiğiniz bir yerden bir arkadaşınız! soyadları sorulmamış bir sürü hatırlanmayan isim de vardır defterde ve şüphesiz üstünde isim olmayan telefon numaraları korkunç bir operasyonla onlarca hayat, onlarca güzellik bir çırpıda ortadan kaldırılır.
insan telefon defterini temize çekerken bazi isimler üzerinde durur.
onca zaman sonra bir kez arasanız, sesini duysanız... ona edilebilecek bir çift sözünüz yoktur! birlikte gittiğiniz filmler, meyhaneler, evler birbirinizi yıllar sonra özlemenizi sağlayacak sevgiyi aşılamamıştır size. yalnızca bir isimdir şimdi o. temize çekerken atlarsınız hemen. derhal çevirirsiniz sayfayı telaşla, alelacele. oh, isim geçmişte kalmıştır.
insan telefon defterini temize çekerken hayatini da sorgular!
hangisi ihanet etmiştir, hangisi yalvarmıştır kendisini bırakmamanız için; hangisinin bir süre sonra arkanızdan konuştuğunu duymuşsunuzdur; hangisi sizi en güzel öpmüştür; hangisi rüyalarınıza girmiştir, hangisinin ayak parmakları ilginizi çekmiştir, hangisine hediye alırken zorlanmışsınızdır, hangisiyle en hararetli tartışmalara girip kavga etmişsinizdir, hangisi için sabahlara kadar içip içip ağlamışsınızdır?!...
doğrular, yanlışlar, hatalar, tutkular! birlikte edip cansever okuduğunuz o insanlar, solmuşlardır.
insan telefon defterini temize çekerken yalnizliğini da kanitlar.
bütün bu insanlar şimdi nerede, ne yapmaktadırlar? saat elbette dört'tür! paradoks, labirent, koni, tüm bilimsel ifadeler ve mentalite tersine dönmüştür. ters dönmüşüzdür. bu tek başınalık ve bu isim katliamı aslında size ters gelir... çalan telefona bakarsınız. acaba? acaba telefon defterini temize çeken bir arkadaşınızın son anda kurtarma çabası mıdır? bir iki kırık sözcük, yarım yamalak bir buluşma, belki...