HASAN SABBAHIN LiDERi OLDUĞU BiR TARiKAT.FEDAiLERiNi HAŞHAŞ iLE UYUŞTURUP BiR DAĞA KURDUĞU KALESiNDE SUNi BiR CENNET YARATAN VE ONLARI BU ŞEKiLDE ETKiLEYEN TARiKAT,SAVAŞCILARI ÇOK iYi KURGULANMIŞ BU KALEDE KENDiLERiNi CENNETTE SANMIŞLARDIR HAŞHAŞIN ETKiSi GEÇiNCE iSE CENNETE TEKRAR KAVUŞMAK iÇiN SUiKASTCI OLMALARI SÖYLENMiŞTiR DAHA SONRA ONLARI KOMŞU DEVLETLERiN ÖZELLiKLE SELÇUKLULARIN ÖNDE GELEN YÖNETiCiLERiNE SUiKAST YAPMALARI iÇiN GÖNDERiRiDi.BU ŞEKiLDE SELÇUKLU VEZiRLERiNi BiLE YANLARINA KADAR GiDiP ÖLDÜRMÜŞLÜKLERi VARDIR TABii SONRASINDA PARÇA PiNÇiK LiNÇ EDiLMEYi GÖZE ALARAK BU YÜZDEN TARiHTEKi iLK iNTiHAR BOMBACISI BUNLAR SAYILABiLiR.
AYRICA iNGiLiZCEDEKi ASSASSiN* KELiMESiNiN KÖKENi BURADAN GELiR.
yanlış anlaşılmalara neden olmuş bir kelimedir. evet hasan sabbah tarafından kurulmuş bir örgüttür. arapça kökenli bir kelimedir ve assassian anlamı arapçada bekçi, sırların bakçisi anlamına gelir. bu kelime ingilizce ve batı dillerine katil, tetikçi olarak geçmiştir. böyle bir kötü nitelendirmeyi dönemin avrupasındaki tapınakçı örgütlerine borçludur. zira arapçadaki anlamı katil ya da tetikçi değildir.
edit: haşhaş kullananlar ya da esrar keşler anlamına da gelemez. zira bilinenin aksine hasan sabbah hiç bir zaman üyelerine afyon verip cinayet işletmemiştir. bu kötüleme ismaili yani hasan sabbaha diş geçirememiş olan islam alemi ve avrupa tapınakçılarının hasan sabbah ve tarikatına attığı çamur ve iftiradan ibarettir. onlar inanç ve itikat ile bağlanmış kişilerdi. sırra vakıf olan her fedainin yapabileceği şeyleri yapmışlardı.
--spoiler--
Feda savaşçıları, canlı bombalar, intihar saldırıları... Ölmeye ve öldürmeye koşullanmış insanların yarattığı terör fırtınası... Haşhaşi fedailerinin keşfettiği dehşet damarı, Amerika'da sivil uçaklarla gerçekleştirilen "intihar saldırısıyla" doruk noktasına ulaştı.
Bu kez derviş kılığındaydı fedailer. Musul Ulucamii'nde kimsenin kuşkusunu uyandırmadan, bir köşede cuma namazını kılıyorlardı. Musul ve Halep'in Türk Emiri El Porsuki de namaz kılanlar arasındaydı. Etrafı tepeden tırnağa silahlı adamlarla çevriliydi. Ne bir kılıcın, ne de bıçağın delebileceği örme bir zırh giyiyordu. Ama bunlar işe yaramadı. Derviş kılığındaki fedailer, zehirli bir bıçak ile emirin boğazını kestiler. isteseler camideki panikten yararlanıp kaçabilirlerdi ama buna yeltenmediler bile. Sanki namazdan kalkmış gibi sakin, mutlu ve sevinç içinde ölümü karşıladılar. Emirin muhafızları onları oracıkta parçaladı.
Haşhaşilerin dehşet uyandıran bu cinayeti ne ilk, ne de sondu. Örgütün islam dünyasını altüst eden ilk eylemi 1092'de gerçekleşmişti. Hedef, adıyla bile Selçuklu imparatorluğu'nu simgeleyen 75 yaşındaki vezirdi: Nizamülmülk, yani"devletin düzeni". Yıllardır fedailerin hedef aldığı hiç kimse, onların elinden kurtulmayı başaramamıştı. Sultanlar, halifeler, vezirler, emirler, komutanlar bıçak darbeleri altında can vermişti. Fedailerin en zor cinayetleri işlemekle kalmayıp, soğukkanlılıkla ölümü beklemeleri, o çağ insanlarının kanını donduruyor, cinayetin yarattığı dehşet duygusunu katbekat artırıyordu.
Ancak "haşhaş" içenler bunu yapabilir diye düşünülüyordu. Onlara Haşhaşi denmesinin nedeni buydu. Yapılan bir tür intihar eylemiydi çünkü. Bu eylemlerden dolayı da "bütün zamanların en korkunç tarikatı" olarak bilindi. Bu örgütün kurucusu ve büyük üstadı Hasan Sabbah'tı: Hem halifeliğe, hem de o sıralar iran'ın yanı sıra tüm islam dünyasının hâkimi ve Sünni islam'ın koruyucusu Selçuklu Türklerine karşı savaş açan bir Şii önderi...
Onun düşmanları üzerinde dehşet yaratmak üzere tercih ettiği silah suikasttı. Ama suikastı o icat etmemişti. Dünyanın tanıdığı, bildiği bir şeydi. Eski Mısır'dan Roma'ya, Çin'den Bizans'a pek çok örneği vardı. Taht kavgalarının, iktidar çekişmelerinin olduğu her yerde, suikasta da yer vardı.
Ne var ki, Hasan'ın kullandığı suikast tarzı, hazırlık, hedef, yöntem ve yarattığı etki bakımından farklıydı. Tarihte belki de ilk kez, bir merkezden yönlendirilen bir örgüt, terörü bir dehşet makinesi olarak kullanıyordu. Etkinliği, hiyerarşisi ve disiplin anlayışı bakımından, bir tarikattan çok dinsel/siyasal bir örgüttü bu.
Müritler de derviş ya da derviş adayları değil, profesyonel suikastçı idi ve onlara fedailer (dai: davetçi, misyoner) deniliyordu.
Eğitim düzeylerine, güvenirliklerine ve cesaretlerine göre çıraktan "üstadı azama" kadar derecelere ayrılmışlardı. Her biri, büyük üstat Hasan Sabbah'ın bizzat belirlediği tekniklerle yoğun bir ruhsal ve bedensel eğitimden geçiyordu.
Gerçekleştirilecek cinayet, hem düşmanları, hem de halk üzerinde dehşet, korku ve hatta hayranlık uyandıracak nitelikte olmalıydı. Darbe öldürülecek kişiyle birlikte, onun temsil ettiği değerlere ve halkın duygularına yönelmeliydi.
O yüzden, hedef belirlenirken, intikam duygusundan daha çok, mitsel tarafı ele alınıyordu.
Ama bu amaç sadece hedefin niteliğiyle sağlanamazdı, buna uygun yöntem de geliştirilmeliydi. Buna göre, fedailer tek tek ya da ikili üçlü gruplar halinde görevlendiriliyor; tüccar, derviş, dilenci kılığına giren bu kişiler cinayetin işleneceği kente gönderiliyordu. Eylem gününe kadar, kentte herhangi bir olaya karışmamaya ve kuşku çekmemeye büyük özen gösteren fedailer, kurbanlarını izliyor, yaşadıkları yerleri, alışkanlıklarını belliyor ve büyük bir sabırla eylem anını bekliyorlardı.
Tüm bu hazırlıklar inanılmaz bir gizlilik içinde yürütülüyordu. Ancak, icraatın, hazırlıktaki gizliliğin tersine açıkta, halkın gözü önünde gerçekleştirilmesi gerekiyordu.
Cinayet yeri genellikle kentin en büyük camisi, tercih edilen gün de cumaydı. Sanki suikast yapmıyor, cuma namazı için toplanan kalabalığa asla unutamayacakları bir gösteri sunuyorlardı. Hedefteki kişi ne denli korunursa korunsun, bir yolunu bulup üzerine çullanıyor ve bıçak darbeleriyle öldürüyorlardı. Bazıları bıçağı bırakıp kalabalığa söylev çekiyor, bazıları da, soğukkanlılıkla muhafızların gelip kendisini parçalamasını bekliyordu.
Neden? Çünkü Hasan Sabbah, nasıl keşfetti bilinmez, etkili bir eylemin sadece can almak, bir hasımdan kurtulmak değil korku ve dehşet yaratmak olduğunu biliyordu. O yüzden de onun fedaileri sadece cinayet işlemiyor, aynı zamanda kendilerini de feda ediyorlardı.
Amerikalı yönetmen Coppola'nın ünlü filmi "Baba"da bir feda sahnesi vardı. Kumarhane işletmek üzere Küba'ya giden Amerikalı mafya önderi, bir militanın kendisini polislerle birlikte havaya uçurmasına tanık oluyor ve derhal "yatırım" yapmaktan vazgeçiyordu.
Ona göre, eğer insanlar davaları uğruna kendilerini parçalayabiliyorsa, orada tutunma şansı yok demekti. Hasan Sabbah'tan bu yana bin yıl geçmişti ve insanlar inançları ya da politik mücadeleleri uğruna kendilerini feda etmeye devam ediyorlardı.
Bütün halkların tarihi, kendisini ülkesi, vatanı, inançları uğruna feda eden ve pek çoğu kahramanlar listesinde yer alan insanlarla doludur. Bu yönüyle feda, dehşet verici bir eylem değil, onur duyulan bir davranış olarak algılanıyordu. Düşmana yakalanmaktansa intihar edenler, teslim olmaktansa ölmeyi göze alanlar; örneğin 2. Dünya Savaşı'nın Japon kamikazeleri övgü ve hayranlıkla anılıyordu.
Ancak modern zamanların terör örgütleri, aynen Hasan Sabbah'ın yaptığı gibi, "kendini feda etme"nin ardında yatan dehşet damarını keşfetmekte gecikmedi ve militanlarına "feda savaşçılarını" örnek göstermeye başladı. Bu çılgınlığın bir kez denenmesi yeterliydi ve hangi ülkede yapılırsa yapılsın tüm dünyaya yayılması kaçınılmazdı.
Nitekim öyle oldu; silahlı baskınlara, uçak kaçırmalara, suikastlara, barikat savaşlarına, bombalamalara tanık olan 20. yüzyıl insanlığı, her intihar saldırısında daha çok sarsıldı.
--spoiler--
Haşhaşi Geleneği , Kemal Tayfur , Atlas Dergisi , Ekim 2001
ortodoks islam düşüncesinin başarılı çamur atmalarından biridir. zira haşhaşilik fikrinin ismaililere yönelik bir komplo teorisi olduğunu yapılan tarihsel araştırmalar artık rahatlıkla iddia edebiliyor. fakat iyi bir örnektir, benzerleri için
günümüzde başka isimlerde faaliyet gösteren örgüt.
iran'dan bir adam geldi. Adı Reza ZERRAB'dı...
Türkiye'ye iran PETROLLERiNDEN 87 milyar euro soktu.
ZERRAB üzerinden Türkiye'ye operasyon yapıldı.
işin ucu Erdoğan'a karakter SUiKASTI ile DARBEYE kadar gitti.
SINIRLAR geçilmişti.
Suikast gerçekleşirse Türkiye UÇURUMDAN aşağı yuvarlanacaktı.
Ve BiN yıl öncesi... Yer yine iran...
Emir ZERRAB talebesi Hasan'ı yanına çağırdı. "Ey oğul hayatın boyunca dinde asla ama asla sınırları geçme, uçurumdan aşağı yuvarlanma" dedi.
Hasan gitti, ismailiye tarikatını kurdu.
Ömrünü Selçuklu Türk Devleti'ni parçalamaya adadı.
Tarikatını yaydı, taraftar topladı, ALAMUTU şehrini ele geçirdi.
Gizli bir sahte CENNET yaptırdı.
içinden sütler, ballar, şaraplar akan nehirler geçirdi.
Kızlar yerleştirip "Huriler" takımı kurdu.
Müridlerine haşhaş verip uyuşturdu.
Bu sahte cennete soktu.
Uyuşturucunun etkisiyle kendinden geçen müridler araziye bırakıldı.
Ayılan Hasan Sabbah'ın yanına koştu. "Bana ne oldu" diye sordu.
Hassan Sabbah; "Öldün ve cennete gittin evladım.
Tanrı ile ölen müridlerimi cennete göndermek için daha önceden sözleşme yaptım.
Ve seni tekrar dirilltik" dedi.
Ardından "Tekrar cennete gitmek ister misin?" diye sordu. "Evet" diye bağırdı her mürid. "O zaman suikastçı olacaksın" talimatını aldı.
Hassan Sabbah savaşlarda önce bu sadık müridlerinden birkaçını öne sürdü. "UÇURUMDAN aşağı atla" dedi. "Cennete gidiyorum" diyerek sevinç çığlıkları ile atladı müridler.
Karşı tarafa korku veriyordu Hassan Sabbah.
Sonra savaşa başlıyordu.
işte o müridler birer birer Selçuklu devlet adamlarına SUiKASTE gönderildi.
Tarikatın en ünlü suikastçısı ibn-i Tahir'di.
Selçuklu veziri Nizamülmülk'ü çadırına girip öldürdü.
Sultan Melikşah da aynı şekilde halledildi.
Selçuklu "BÜYÜMEYi" engelleyen Haşhaşiler'i kesin olarak halletme kararı aldı.
Sultan Sencer savaş hazırlıklarına başladı.
Bir sabah uyandığında yastığına saplanmış hançer gördü.
Ucunda bir mektup vardı ve şöyle yazıyordu; "ister bizimle ilgili planlarını gerçekleştir, ister bizi rahat bırak...
Yatak odana kendi evimmiş gibi girebiliyorsam arkanı sağlam tut.
imza; ibn-i Tahir." "Biz senin yatak odana kadar gireriz. Seni yok etmek kolay" mesajı veriyordu tarikat.
Hassan Sabbah suikastçılarıyla Selçuklu Devleti'nin BÜYÜMESiNE ve ORTADOĞU'ya yayılmasına büyük DARBE vurdu.
Yıllar sonra Hulagu Han, Alamutu'ya girdi.
Tüm SUiKASTÇI ordusunu EVLERiNE ATEŞ düşürerek yok etti.
Koca şehri, altına "PETROL" döşeyerek havaya uçurdu.
Aradan BiN yıl geçti.
Türkiye enerji hatlarına iniyor, PETROL'de söz sahibi oluyor.
Selçuklu ve Osmanlı torunlarının Başbakanı Erdoğan dün; "HAŞHAŞiLER denen gözü dönmüş örgütün gerektiğinde düşmanlarla nasıl işbirliğine gittiğini asırlar önce gördük.
Türkiye bu sızıntılara asla geçit vermeyecek" dedi.
Ne demek istedi acaba?