Hayat manasızlaşmaya başlamaz, biryerden sonra manasını yitirmez, hayat zaten ne yaparsanız, nereye giderseniz, kimi severseniz, kimle aşk yaşarsanız yaşayın manasızdır.
Kaygılarıyla, ûzüntüleri ve sevinçleriyle, mutluluğuyla, en nihayetinde ne yaparsanız yapın anlamsızdır. Yüz yıl sonra dünyada sizden eser kalmayacak.
Yani sizin için hayat manasını biryerden sonra yitirdiyse depresyondasınızdır, geçer. Fakat oldum olası sorgulamacıysanız ve hayattan hiçbir zaman memnun olmadıysanız gerçeği bulmuşsunuzdur.
öncelikle belirtmeliyim ki, biraz özeleştiri içerebilir bir entrydir.
hayat. hepimizin bir şekilde ucundan bucağından bulaştığı, seçme şansımız olmadan sunulmuş garip bir hikaye. yaş hafif ilerlediğinde sorgulamaya başladığımız doğum ve ölüm arası senaryomuz.
nasıl da buldum doğru kelimeyi? senaryo. bir film senaryosu.
giriş biraz değişik. doğum anı, dünyayı tanıma evresi. kıça takılan bezler, kusmalar, hastalık filan ! sonrası eğitim. önlükleri giy, defter kitap hazırla, sınıfta sayılacak fasülyeleri hazırla, ayşe'nin tokasına aşık ol !
ortaokul daha sonra. ilk kez kravat takma seramonisi. takım elbise ilk kez. kendini adam olmuş sanmak ! baban gibi giyinince adam oldum sanıyorsun. ama nafile.
ve kudurma safhaları, lise ! belki de ilk kız arkadaş. ilk sevgili. elele tutuşunca komple değişen metabolizma. saf duygularla yazılan şiirler. sevgiliyi görünce amı götü dağıtan kalp ritmi !
ve üniversite. hayatın hem en eğlenceli olmaya başladığı, hem de ilerleyen yıllarda nasıl bir skindirik senaryoya sürüklendiğini anladığın yer.
ve iş hayatı. toz pembe değil her şey. çalışırsan var, çalışmazsan yoksun. tutunduğun bir iş. tabi eğer şanslıysan.
ve hep aynı tempo. iş, ödemeler, borçlanma, faturalar derken geçip giden diğer bir ömür. sanki hayat senaryosu çatallaşıyor bir yerde. bir kavşak gibi. siz herhangi birisine sapıyorsunuz ve bunu farketmiyorsunuz bile.
siz kendi senaryonuzu oynarken, diğer yanda gayet renkli geçen diğer senaryolar. diğer hayatlar. nasıl oldu da ben o hayatı yaşayamadım diye düşündüğünüzde, başınıza gelenin aslında sizin elinizde olmadığını farkediş ! işte bu çok acı.
yaşanan herşey belli bir rayda ilerleyen trenin, ray istikametinden başka hiçbir yere sapamaması gibi tıpkı. bu gidişe dur diyerek, istikameti değiştirmek istediğinizde raydan çıkan bir hayat ve facia.
gündelik yaşam. artık rutin hale gelen günlük davranışlar ve replikler. şu saatten sonra piyangodan tonla para çıksa neye yarar?
hayat her şekliyle bir bok !
en azından bana göre. ve belki bir gün neyi ne şekilde yaşadığınızı görünce, size göre de.
şan, şöhret para içinde yaşayan da, parasız pulsuz sefilce yaşayan da aynı senaryonun kurbanları.
ne sevgili, ne para, ne o, ne bu ! hayat öyle ya da böyle skertmeye devam ediyor.
dünyaya gelince boşuna ağlamıyoruz. yani ağlamıyormuşuz meğer !
film kopana kadar tabi herşey. filmin nerede kopacağı ise ayrı bir muamma. 13 bölümlük dizi değil ki, son bölümde herşeyin biteceğini bilesin !
film bitene kadar ; yaşamaya devam. oyunculuk güzel olsun en azından. film izlenmese de olur.
Olması gerekenler oldurabildiklerimiz olduramadıklarımızın yoğunluğu şiddetiyle belirlenen hal durumu.
Genel bakarsak, hayatın torbasından
Gelişigüzel çekersek elimize ilk gelecekler listesi:
1-uykusuzluk; gecenin bu saati uyku içindir. ilk insandan beri biyolojik saat buna kuruludur. Gece uykusuzluğu depresyona sokar yada mani patlatır.
2-koenzim q10 düşüklüğü; vücutta belli bir yaştan sonra miktarı azalıp, ihtiyacı artıyor.
Karşılanması gerekiyor.
Ve diğer bedensel ihtiyacın vitamin mineral ayağı.
3-kendinle temas kurmamak; kişinin kendine, kendiliğindenliğine zaman ayırmaması.hep mecburiyetlere öncelik vermek kendi iç sesine kulak vermemek keyif alınan, ruhu besleyen ihyaçlara yönelmeyi engelliyor.
4-zaman yönetimi: her işi zamanında yapmak. Yemek vakti yemek, ders vakti ders, yayılma vakti yayılma.
5-keşke ve eğer terörizmi: geçmişin pişmanlığı geleceğin kaygısı gölgesinde bugünün yitirilmesiyleşimdi burada olamamak.an bu andır. Bugünü yaşayıp, burada olan beden -ruh-zihini doyurmak gerekir.
6-amaçsızlık; küçük büyük herkesin bir amacı olmalı. Bu dünyaya gelme sebebi bu ruhun bu bedene gelme sebebi sorgulanmalı. Hayatta küçükten büyüğe, kendine, ailesine, çevresine, topluma, dünyaya, evrene minicik bir fayda sağlayacak bir amacı olmalı. Birinin hiç önemsemediği, görmediği sahip olduğu bir değer başka birinin mucizesi olabilir. Öncelikle bireyin kendini mutlu etmeye yönelik amacı olmalı.
7-yeterince; elinden gelenin geldiği kadarıyla, sahip olduğunun yettiği kadarıyla varolabilmeyi kabul edebilmek.
8-vazgeçebilmek:en zor olanı. isteklerinden, arzularından bağımlılıklarından gücünü aşanından saygı ve sevgiyle vazgeçebilmek. gerçekleştiremediklerinin gereksiz yükünden kurtulunca gerçekleştirebileceklerin için özgür kalabilirsin. Vakti gelince vedalaşmak şart.
9-eylemsizlik; en büyük engel.bir gün mutlaka butonu elimizin altında ve en sık kullamdığımız kaçma yöntemi. Yapıcam, bakarız, düşünürüz. Aklımıza geldiğinde heyecanlandıran fikirleri uyutmakta insanoğlunun üstüne yok. Bir gün biri gerçeklrştirdiğinde "yemin ederim benim aklıma geldiydi". Mutlaka gelmiştir mutlaka düşünülmüştür ne yazık ki harekete geçilmemiştir. Uygun zaman uygun şartlar beklenmiştir. Başkası hayata geçirmiştir.bir gün birinin gelip beni keşfetmesini beklerken zaman seni beklememiştir. Keşfettiğin yönün elinde son nefesini vermiştir. Pişmanlıklar koleksiyonuna bir yenisi eklenmiştir.
Radyo dinlerken tv izlerken beğenmediğin müzik program başladığında yayın manasını yitirdiğinde kanal değiştirme hakkını kullanan ademoğlu hayatı için bu şansı tanıyamayabiliyor kendine.
manayı kendi içimiz dışında bir yerlerde ararken ne aradığımızı unuttuğumuzda ruhumuz bedenimiz zihnimiz küsüyor. hayatın sunduklarını göremediğimizde hayat bize küsmüyor. Yenisini getiriyor bıkmadan usanmadan ta ki biz onu görüp hissedip kabul edene kadar.
Hayat manasızlaştığında yönümüzü değiştirsek hayat için küçük kendimiz için büyük adım atmış oluruz.
Küçük bir değişimden kendine ve başkalarına zarar gelmiyorsa fayda görme ihtimalin yüksektir.
bazen herkesin yaşadığı duygudur. taşınması ağır bir yük gibi gelir. bir ağlama kriziyle kendinize gelirsiniz. özellikle hava yağmurluysa ve siz yürüyorsanız sokaklarda. gözyaşlarınızı kimse farketmez bile. yağmurun da işe yaradığı anlar varmış dersiniz, üstünüzü ıslatmaktan başka.