bugün

ben, bugüne kadar kazanmak için oynamadım hiç. oyunun bana verdiği zevkle yetindim. uçurumdan kurtulmanın tek yolu ona bakmak, derinliğini ölçmek ve kendini o boşluğa bırakmaktır diye düşündüm zor zamanlarda kaçmadım hiçbir zaman zorluklardan,göğüs gerdim, üstesinden gelmeye çalıştığım. ben her üstesinden gelmeye çalıştığımda sen bana yeni acılar doğurdun. neyse eski defterleri açacak değilim...

herkes bağırırken her şey yeterince kötüdür.ancak eğer kimsenin diyecek bir şeyi kalmamışsa,işte o zaman, sana yemin ederim her şey bitmiştir. insanlar nasıl oluyor da isyan etmiyorlar diye düşünüyorum kendi kendime, nasıl herşeyi oluruna bırakıyorlar, nasıl oluyorda tepkisiz kalıyorlar. en küçük bir kıpırdanma bile yok.

soğuk savaş döneminde çocukluk yaşadım, boris yeltsin felan filan hani. 2 ülke süper güç yarışı içerisindeydi ve ben kararımı vermiştim. hangisi süper güç olursa olsun ben onun dilini konuşmalıydım. zaten ingilizceyi okulda öğrenecektim, benim biran önce rusça öğrenmeye başlamam lazımdı. bugünkü yarım yamalak rusçamı sanırım küçükken düşündüğüm bu çılgınca düşüncelere borçluyum.

hayat, kime ne zaman merhamet edeceği, hangi çocuğunun ne zaman başını okşayacağı belli olmayan bir "anne" adeta. ne zaman kime ne kadar süt vereceğini bilemediğimiz koca memeli bir "anne"

hayat bu kadar mı boktan olur?

bir insan bu kadar dibe batabilir?

hayat denen bu "anne" bu kadar mı kayırıcı bir fahişe olabilir...

buraya karaladığımız kelimelerden önce de vardı "yalnızlık" ve kelimeden sonra da var olmaya devam etti yalnızlık... kelimenin bittiği yerde başladı; kelime söylenemeden önce başladı. kelimeler, yalnızlığı unutturdu ve yalnızlık, kelimeyle birlikte yaşadı insanın içinde. kelimeler, yalnızlığı anlattı ve yalnızlığın içinde eriyip kayboldu. yalnız kelimeler acıyı dindirdi ve kelimeler insanın aklına geldikçe, yalnızlık büyüdü dayanılmaz oldu.

dayanılmaz acı isyana kadar vardı?

ya sonra?

isyan etmeye bile üşenen bünyelerden başka birşey göremiyorum ben...

bunlarda yetmezmiş gibi "hayatta tesadüf diye bir şey yoktur,bunlar sadece planlanmış karşılaşmalardır" demiyorlar mı!?

aha çileden çıktığım dakikalar bunlar...

iplerin benim elimde olduğunu bırak hissetmeyi,düşünmek bile tatmin ederken beni, elimizde kalan tek şey olan öz iradeye bile gem vuruyorlar!

ben saymayı boş verdim zaten çoktandır!
geçen sadece yıllar olmadı,ömürler,peş peşe ömürler geçti... sen farkında değilsin...

hani şu dünya tarihi kitapları varya okuduğun

hah!

hep bc 4000 den başlar fark ettin değil mi?

aslında işin o kadar basit olmadığını, aslında ondan da geçmişi olduğunu sende bende gayet iyi biliyoruz...

herşey bir yanılsamadan ibaret sanki! yaşıyormuşuzda yaşamıyormuşuz gibi!

annem benim ölümden korktuğumu bilirdi. bunu bildiği halde gene de ölmüştü. bu da böyle birşey işte. iplerin senin elinde olmadığı gerçeği. hemde hiçbirşeyin...

hep senden bir şeyler bekleyen biri vardır,yani senin bir şeyler yapmanı bekleyen. aslındahiçbir şey umuru değildir ama gene de bekler.bu boktan kurallardan biridir ve dünyanın berbat bir yer olmasının nedenidir.

evet yukarıdakinden bahsediyorum...

yeni mi farkına vardın?