hayatında ne abla ne abi ne anne, baba... hiç kimse yok lan. bir gün bi şey oluyor illaki gidiyorlar. böyle 19 yasında afedersin sik gibi kalıyorsun koskoca şehirde. sonra telefonlar seyrekleşiyor... ayrılıyor hayatlar. oysa ben sanmıştım ki... hiç kopamayız biz!
teksin...
tam birini sevebileceğinizi düşünmüşken konuşacak şeyleri çabuk tükettiğinizi farkettiğiniz anki ruhsal tatminsizlik ve hayalkırıklığının verdiği umutsuzlukdur. sanki cam parçalarının üzerinde yürümüşsünüz de elinizdeki dondurma yüzünden yaralarınızla ilgilenemiyorsunuz. **
acaiplikler bütünüdür. oysa "gerçek" insanın kendi bildiği rotasında yaşamak istediğidir. ama öyle dengesiz şeyler dayatılır ki "gerçek" diye, ruhsuzca nefes almaktır çok kez. yıkamadığımız saçma sapan geleneksellikleri "gerçek" bilmek adına. ve arkana baktığında koca bir hiçtir. sana kalansa acılardır sadece farkında bile değilsindir.*
herkes birey olarak yaşasaydı hayatın gerçeği diye bir şey olmazdı sanırım. herkesin kendi gerçeği olurdu farklı farklı. oysa malesef, beğensek de beğenmesek de bir toplumda yaşamak zorundayız. burada hayatın gerçekleri devreye giriyor ve içimizi acıtabiliyor. hayatın gerçeği bazen sağduyu olsa da bazen ise çoğunluğun kararıyla oluşan saçma sapan doğmalar olabiliyor.
ne kadar el bebek gül bebek yetiştirilmiş olursan ol, cinsiyetin ne olursa olsun, bir yaştan sonra dışarıda, "gerçek" hayatta, ailenin sana gösterdiği acıma ve şefkat duygularının milyonda birini göstermeyecek insanlarla başbaşa kalacaksın.
bu periyoda dayanma gücü ve müddeti, kişinin sağlamlığı kadar çekirdek ailenin hayatta ve "arkanda" kalma süresine bağlı...
o müddeti uzatmak da senin kendi aileni yaratabilmene..
gitmek istediğin yolun seni varış noktana ulaştıramamasından korkarsın zaman zaman. ama tek istediğin şeydir o yola girmek. buna rağmen yoktur gittiğin eski yoldan dönmeye cesaretin. dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmayalım hesabı.
ya karartırsın gözünü dönersin yolundan, girmek istediğin yola koşar adım gidersin..
ya da ırvın yalom un "nietzsche ağladığında" sını okuyup, vazgeçersin hayallerinden; mutlu olursun elindekiyle.
ama iki arada bir derede yaşamazsın yaşamını, birinin seni bu durumdan kurtarmasını bekleyerek..
"ama ama ama" diyerek geçirmezsin günlerini.
sonuç olarak illa bir tanım gerekiyorsa hayatın gerçekleri, er ya da geç yüzleşmen gerekendir. asla git-gel leri kabul etmez. bahanelerini anlar,sana arkasına sığınaracak hiç bir şey bırakmaz.
en ufak bir hatamızda hayat bizi görmezden gelir,
annemiz dahil olmaz üzere kimse bizlere sonsuza kadar tahammül edemez,
ne kadar acı çekersek, o kadar çok temiz para kazanırız,
ne yazık ki her ölen hücrelerimizle, biz de ölüme bir adım atmış oluyoruz, hayat güzel ama gelip geçici, süslü ama aslında pis kokuyor,
keşkelerle başlayan bölümlere ayrılmış bir ömür geçiriyoruz,
seçimlerimiz genelde yanlış olur, hep seçmediğimizi merak ettiğimiz için hep seçimlerimize hayıflanırız aslında.
dolayısıyle pişmanlık tırmalar bir ömrü.
hayat güzeldir, güzel olmasa bile iyi tasarlanmış olduğunu düşünüyorum.
işe yaramaz faydasızların bolluk içinde yaşarken, içinde cevher taşıyanların an olup ekmeğe hasret kalacak duruma geldiğinin görüldüğü ve buna hayat denildiğini farkettiği andır.
Canından çok sevdiğin,gözünden bile sakındığın,kıyamadığın,uğruna herşeyi çekinmeden verebileceğin birine bile güvenmemek! Çünkü onların verdiği acı çok daha büyük oluyor..