o kadar eğlenceden sonra abbas güçlü ile genç bakış bitti, kimse abbas'a ayar vermiyo, kavga dövüş'de bitti sanırım. bitti işte, kıyamet, üfledi israfil sur'a daha ne olsun.
tekrar anlam kazanmasının bir otomatisite gibi gerçekleşmesi nedendir? insanın anlamsızlıkla yaşamaya tahammülünün olmamasındandır. neden yaşamak için anlamlı bir hayata gereksinim duyarız? neden anlayamadığımız her şeyi "mutlaka bir açıklaması vardır" dayatmasıyla karşılarız? bir mecburiyetimizin olması ve bunun karşısına bir anlamı sahiplenerek dikelmemiz o dibe vuran tek soruya mı vardırır; herşeyi bilen varlık insan olamayacaksa tüm alemin bilinemeden var olması nedendir? ya da herşeyi bilen varlık tanrı ...
Bir gün önce gencecik evladını toprağa veren annenin ertesi sabah çalar saat alarmı ile uyanıp oğlunu yatağından kaldırmak için odasına girdiğinde çığlık çığlığa kendini yere atması.
çeşitli ruh hallerine göre verilen örnekleri değişen anlardır.
mesela, uykudan yeni uyandığın andır. öyle boş gelir ki hayat insana. şimdi yatsam nee, kalksam nee, dersin içinden. aslında ne bir üzüntün vardır ne de sevincin. boş hissedersin işte. sadece "boş..".
ya da küçük ayak parmağını kapıya çarptığın andır. yerde çaresizlik içinde kıvranırken, hayatın aslında ne kadar saçma olduğunu, hiçbir şeyin değerli olmadığını düşünürsün. *
diğer taraftan bir durum daha vardır ki, büyük bir iştah içinde arkadaşıma mail attığım esnada yaşarım bunu. heyecan verici bir olay olmuştur. bir an önce anlatmak isterim. kulaklarımda da güzel bir metal şarkı. havaya girmiş bir şekilde, takır takır döktürürüm. sonra kafamı kaldırıp ekrana bir bakarım.. ve sayfanın yazı bölmesinin etkin olmadığını farkederim.. öyle boşluğa yazmaya uğraşıyormuşumdur yani.. işte o an: "hayat gerçekten ne kadar anlamsız lan, demlediğim çayı gidip döküyorum.." derim.