hayat denen olgu kedini sizden sogutmak için elinden geleni yapan ve iç benliğinizin düsmani olan bir olgudur. nasil ki dünyada piyasaya ciktiğiniz da ilk solukta sizi aglatmaya baslattiysa devam eden carktada sizi cok aglatacaktir.
mantiken sizi yoran, yipratan ve mahveden olgulara nasil düsmanlik ve nefret hisleri ile dolup tasiyorsak ister istemez hayata da bir soguklugumuzun olmasi gayet normal bir şeydir.
eski bir rus sarkisinda mi geciyordu unuttum simdi söyle bir dize vardi:
'beni cildirtan kahreden güzelliğinin pesinde kostum durdum
ama o donupte bir an bile yüzünü göstermedi
umudum umutsuzlugum ve arkamda biraktiğim yol hepinize elveda'
hayati yakalamaya calisirsiniz ama hep sizden kacar.
tam yakaladim dersiniz ama yaslandiğiniz için ve fiziksel olarak bezgin hatta ruhsal olarak bikkinliğinizdan ötürü tadini bile cikaramazsiniz.
belki belki hasta yatağinizda orakli muhteremi beklerken bir damla huzuru tadarsiniz ama bunun için cok bedeller ödemek gerekir.
niye yasiyoruz bilemiyorum.
doluya koysan olmuyor bosa koysan bosalmiyor.
gerci mucadele sart ve bu yolda galiptir maglub ama...
umut olmasa yaşanmaz derler ya, bilmiyorum sadece bende mi öyle ama hayat ençok umut etmekle geçiyor. yani aslında pek bişey olduğu yok. olacağını umuyoruz, sanıyoruz, öyle sahte mutlulukla geçiriyoruz zamanı. oluyor kimi zaman ama umduğumuzdan çok uzakta. gerçekleşince güzel olacağını sandığımız şeyler umuttan, hayalden, hayata uyarlanınca pek bir özelliği de kalmıyor aslında. herşey hayalde güzel. ya hayal ile yada hayal kırıklığı ile geçiyor çoğu zaman hayat. bunun farkına varmak da haliyle soğutuyor hayattan. bir yol daha var tabi farkında değilmiş gibi davranmak. bir süre kendini kandırıp, sezen aksu'nun deyimiyle elimizde yalandan, kocaman, rengarenk, geçici oyuncak zafelerle idare etmek. bakın hayat ne güzel, bize seçme şansı bile veriyor. öyleyse gelin soğumayalım hayattan.
dört bir tarafinizdan press yerken gecelerin gündüzlerden uzun gectiği vakitlerde hayattan sogumaya baslarsiniz.
ne bir soluk alacak temiz havaniz vardir. sanki sıkısık bir trafikte debraji bozuk, vitesi 2'de atan, frenleri zar zor tutan bir sahin marka külüstürü kullanirsiniz hayatta.
üzümün cöpü armutun sapi diye beyninizi delerler. iki kibrit cöpü verip gökdelenler dikmenizi isterler.
diayetli olmanizi isterler. aldiğiniz cekler hep karsiliksizdir. kendi öz sermayeniz tükenmekte bir de cekleri ödemeyenlerin zeytinyaği gibi üste cikmasini görürsünüz.
agizlarina bir şaplak vurmak istediğiniz vakit, anla onlari diye affet onlari diye telkinler yersiniz.
eh efendiliği bozmazsiniz ama küfrede küfrede öfke girdaplariniza kapila kapila affedersiniz. etrafinizda olan herseyden nefret bile edecek takatiniz kalmaz.
evinizde, isinizde yasadiğiniz cevreden kacmak istersiniz ama hep ayağiniza bagli prangalari tam acacakken anahtarin değistirildiğini fark edersiniz.
gerci pranganizi tam çözüp kactiğinizda bu kacisin bedelini fazla fazla ödersiniz.
bazen tam anlami ile yasadiğinizi hissettiğiniz nadir anlarda yediğiniz sekerler zehir olur. mesela uzun zamandir yapmaya firsat bulmadiğiniz hos bir tesaduflerle (daha dogrusu mucize) dolunaya karsi bir sise vise ickidiğinizde bir telefon gelir ve bütün neseniz tadiniz kacar. atarsiniz denize sigarayi o an piç olmustur.
ufak keyifleri büyük bedeller karsiliğinda yasarsiniz. ömrü hayat bir rüya gibi gecmektedir. tam bir oh dünya varmiş diyeceğiniz vakit olmayacak belalar gelir basiniza.
sanki bir sahnede insan maskeleri olan sizi yemeye calisan kurtlarin arasindasinizdir. bir an ayaginiz sendelese kurtlar size sardilacaktir.
bu komediyi bitirmek için cekip vurmayi cok düsünürsünüz. ammavelakin fani bir hayati bitirmek size ebedi hayatin iska gecilmesi olarak fatura edilecektir.
sonucmu hayattan sogumus bir sekilde 5-3-2 taktiği ile yasarsiniz.
a'dan Z'ye herseyden nefret ederek ve kücümseyerek ve hor görerek.
hadi bir şiirler bitirelim entry:
gucum, hayatim, nem varsa kaybettim;
kaybettim, ah, dostlarim, nes'emi;
kalmadi hatta kibrim, azametim;
oydu vehmettiren dahiligimi.
'hakikat budur' dedikleri zaman,
karsimda sahiden bir dost zannettim.
hakikati anlayip duydugum an;
coktandir gelmisti nefretim.
ama iste hakikat ebedidir;
yasarsa bir kimse ondan bihaber,
alemde omrunce gafil kisidir.
tanri soruyor, cevap almak ister,
iyi ki aglamisim ara sira;
elimde kalan tek servet, bu dunyada *
yaşadığınızın farkına varmaktır. bir bakarsınız beklediğiniz yada planladığınız şey olmuş bitmiş. o olay üstünden çok şey geçmiştir. dersiniz '' ya bu muydu ?''o kadar düşündüğüm, didindiğim şey. o beklediğiniz şeyden sonra hayattan soğursunuz. sadece dalga geçersiniz. çok ta önemli değildir. zaten günler geçip gitmekte siz istemesenizde hayat bitmekte. bunu düşününce hayata ısınmanız için bir neden kalmaz.
türlü sevdiğiniz yazarları okudukça bünyede oluşan histir. günlük hayatın koşuşturması içinde farkına varamayabilirsiniz belki yalnız kendinizle ve adamınızla gece bir araya geldikten sonra anlarsınız nafile de olsa.
rutinin sebep olduğudur. insan sürekli aynı programa uyarsa sıkıntı kaçınılmaz hal alır, beden de ruh da yorulur. dolayısıyla belli bir rutin yerine hayallerin yol gösterdiği bir hayat seçmek daha renklidir.
* hayata karşı bağlılığın/sıcakkanlılığın bitmesi kimileri için bir yıkım olabilir. fakat zaten hayatına böyle bir tür tiyatroyu hiç sokmamışlar için teatral bir figürdür. hayattan soğumak bir meşaleyi alıp karanlık mağaralarda kaybolmuş insanları aramaya benzer. ya bulabilirsem(hayata ısınırsam) umudu hep bir yerlerde taşınır.
arama kurtma ekibinin içinde yer alanlar: bir adet az pişmiş ve soğumaya bırakılmış hayat/bir adet mikrodalgada ısıtılmış öfke/bir adet gemici düğümü atılmış organik bağ/bir adet ölüm düşüncesinden kaçmak/kaçmak için gerekli iki tekerlekli bir bisiklet. *
sevdiğinin omzu yerine ısısı 60°c'yi gösteren kalarifer peteğine dayadığı başını kaldırmaya çalışırken, sevdiğine sarılmak yerine battaniyenin arasında kaybolmuşken, elleri sevdiğinin elleri yerine sızıntı yapan gözlerini silerken ve tüm bunların yanında titremeyi başarırken ruh halinin kendinden hızla uzaklaştığı insanın istemsiz eylemi...
bazen oturup hafif yüksekçe bir yerlere. yakarak sigarayı, ilk nefesini karıştırarak gökyüzüne efkar moduyla beraber dalıp gitmek uzaklara...
yok yok. melankoliye bağlamadım. içimdeki savaşın gürültüsü sadece. hiç bitiremediğim, bitmeyecek olan savaşımın. aslına bakarsan ne inançla ne de meta ile ilgisi yok bu durumun. hayattan soğumak isyandır özünde. başkaldırıdır. metrekaresi belli bir karaparçasında yaşamaya mahkum olmanın isyanı. hiçbir zaman bildiklerinin, hep merak ettiklerine yetmemesine... bazen de alayına...
bakınız, ben soğudum hayattan. hem de bugün.
cash edit: 15 ay geçmiş bu entry yazana kadar. bir allah'ın kulu soğumamış hayattan. şuraya iki satır düşmemiş. alkışlıyorum. alkışlıyorum. alkışl...
An itibari ile mevcut aracımı satılığa çıkarıp yeni bir araç arayışına girdiğimde karşıma çıkan maserati gran turismo'nun fiyatı beni bu hayattan soğuttu arkadaşım. Yok, şimdi bırakcam işi gücü yaw. Hani böyle bir arabaya binemeyeceksem, yaşasam ne!? çalışsam ne abicim...
an itibariyle içinde bulunduğum durumdur..
taptığın insanın sana hiç güvenmediğini her fırsatta yüzüne vurduğu, gözüne soktuğu andır bu an..
soğursun hayattan, kopar gidersin. bir de karşı taraf takmayınca otur kendi kendien küfür et, elinden gelenin en iyisini yapmak adına..
tamamen saplanmış gibi hissedip çıkmak için uğraşacak gücü bulamaz insan. kimsenin karışmasını istemez yalnızlığına da yalnız kalmak içten içe çürütür kalbini. ölmek bile bir son olmaz istediğini yaşayamadıktan sonra.
yoksundur aslında yada değersiz hissedersin, belkide herkese sahtekar davranmışsındır şimdiye kadar ölüm bile korkutur ikisi arasında kalıp çözüm bulamadığında dışarıya sadece hayattan soğumak olarak çıkar bu içsel çöküntü.
insanların yaptıklarını her izlediğimde bende meydana gelir.aşk yok derler yakınırlar,aşk bulurlar değer vermezler.para yok derler ağlarlar,en küçük bir harcamada hava basarlar.müzikten anlamaz, müzik yaparlar.insanlıktan anlamaz doktorluk yaparlar.bencillik yapıp,başkalarından yardım beklerler.kısaca insanlardan nefret ederken hayattan soğursun.