çok vardır bu detaylar. ama samanlıkda iğne gibidir. bir sürü iğne atsanda samanlığa, dışdan bakınca hiç görünmez o iğneler. bulmak için toprağı biraz karıştıracaksın. ne kadar çok karıştırırsan, okadar çok bulursun detay.
insanız, üzgünüz. hepimiz kendimize göre 'çok mutsuz'uz. bunun nedeni biraz pesimist olmamız. yada gerçeklerle karşılaşmamız. ergenlik diye başlanır depresif yola, baston tutarak bitişi beklenir. peki öncesi nasıldır, hayatımın önceki senelerine bakıyorumda, yani ilkokul, ortaokul dönemlerime, ne kadar küçük şeylere üzüldüğümü ve sevindiğimi görebiliyorum. markette annemi çikolata almadığı için delirttiğimi biliyorum, yada babamı benimle oyun oynamadığı için 'en kötü baba' seçtiğimide biliyorum. fakat işin aslı farklıymış.
büyüdükçe, insanlar depresifleşir. ergenlerle bukadar dalga geçilmesinin sebebide budur. yeni hayatla tanışma, her gördüğü kıza, erkeğe aşık olduğunu sanma ve facebook duvarına alakaları olmayan sözleri yazma dönemidir bu. sivilceli, boylarına göre kıçları devasa büyüklükte olan, kepek içinde yüzen bu insana uzaktan yakından benzemeyen ergen ırkına, birde delirmeleri için ders yüklenir. kötü not alan ergen ''s*çtım, benden bir bok olmaz, milletin bokunu temizleyecem büyüyünce, umumi tuvaletlerde s*kecekler beni!'' moduna girer. birde aşık olduğunu sanıyorsa, hepten boku yemiştir.
efendim, aşık olmayla, aşık olduğunu sanma arasındaki farkın çözülemediği 21.yüzyılda, ergenlerimizin favori işidir aşık olmak. hormonları yeni gelişmiş, abazan bir edayla karşı cinsi süzen bu kardeşlerimizin aklında ''ulan bi manita yapayım'' sesi yankılanır. amaç manita yapmak, gavur gençlik dizilerindeki gibi yaşamaktır. şimdiki gençlik özenti, kabul edelim, çoğunun türk ırkıyla uzaktan yakından ilgisi yok. neyse, biz konuya dönelim. erkekler kız tavlama peşindedir, kızlar ise macera yaşama peşindedir. erkekler hemen konuyu bağlama telaşındayken, kızlar oynaşma peşindedir. hal böyle olunca, erkekler oynar.
ergen erkeklerde, orta okulun ortasında başlayıp, lise dönemlerinde devam eden bir 'en komik' yarışı vardır. sınıfın en komiği olmaya niyetlidir bu şahıslar. kızları her güldürdüğünde, artı puan kazandıklarını düşünür. bir nevi ego tatminidir bu. burda ergen erkekler ''güldü, verecek'' mantığı kullanırlar. 6 ders boyunca gülen ve güldüren erkekler, elleri boş eve döner. şayet bir kızı tavladıysanız, bu nihat doğan esprileriniz sayesinde değildir. yapmayın artık ergenler şu esprileri, gına geldi mına koyim.
birde bazı ergenlerde 'liseye geçtim, sigara yaşım geldi' düşüncesi vardır. hemen ilk buldukları sigarayı yakıp, 'yaşasın artık büyüdüm, artık tam bir gencim, yakında içki içmeye başlarım, esrar filan derken, partiler, go go go go' diye düşünülür. şayet hangi liseye gidipde sigara içen vatandaşa sorsam, ya bir şiir okuyor (gözleriyle ufka bakıp dumanı yüzünüze üflerken okuyo bide allah'sız), ya da ''herkes içiyodu, bende başladım'' derler. bu değişmez, hayat ergenlerimizin üstüne çok gidiyor (!) sayın sıkıntısı olmayan, hayatı güllük gülistanlık geçen büyüklerimiz. kızmayın onlara. *
liseyi her hafta başkasının kucağında ayılma dönemi olduğunu sanan kızlarımız vardır tabii (ulan ergen erkeklerin üstüne çok gittik, birazda kızların üzerine gidelim). 'çıkıyorum','çıktım','çıkacam','çıkarız'. 'çıkmak' hala kökünü tanımlayamadığım bir kelime. ilk kim bulmuş bu kelimeyi, ilk kim kullanmış, hep merak etmişimdir. ama bu kelimeyi bulanın allah belasını versin, o ayrı konu. hayatının yine büyük bir karmaşa içinde olduğunu sanan bu 'ergen kızlar', büyük aşk çileleri çekmektedir. can dündar bu ırkın en büyük erkek dostudur. tabii, o olmasa nasıl facebook duvarlarını şiir defterine çevirecekler. neyse, abi konunun çok dışına çıkıyoruz, kafamı bozmayın benim. işte bu kızlarımız, her hafta başkasıyla çıkmayı marifet sayarlar. onlara göre bu 'çok güzel' olan kızların marifetidir. fakat yedikleri boklarla en fazla çirkin olurlar. bu kızları ibrahim tatlı sese armağan ediyorum. o küçük kızlara ne diyeceğini bilir. *
liselere her sene kamyonla ''yeni ergen'' getirilir. bunların geldiği fabrika 'ilkokul' nedense her sene daha fazla bozuk mal getirir. ha bizde o kamyonlarla gelmedik mi liseye, tabii ki geldik. ama abi biz bukadar mal değildik. hep düşünüyorum, dünyanın son lise 1 talebeleri nasıl olacak diye. umarım aralarında bir tane adam gibi biri çıkar. ben depresif değilmiyim, depresifin babasıyım ben, ama bukadar etrafa yaymıyorum abi. 'bu da gelir, bu da geçer' diyorum. 'her şey çok güzel olacak' diyorum. ama dertlerimi seviyorum kardeşim, en azından ''hasss* sivilce çıktı suratımda, şimdi çok tipsizim'' diye üzülmüyorum. siz ne sandınız? beni 30 yaşlarında, 40 yaşlarında biri mi sandınız. yok abi, bende depresif ergenim, bakmayın şu an onlara laf attığıma.
yıl 1998. atari başında...
+yuppiii!
-ne oldu oğlum?
+prensesi kurtardım buba!
-ehehehe, hadi bakalım hayırlısı.
+tekrar oynayacam.
komşu: mutfaktaydım, apartman birden sallandı!
annem: yaa, evet. bütün pirinçler yere döküldü.
komşu2: şaka maka, bu gece ne bok yiyecez. deprem çok güçlüydü.
babam: ardaaa, bak halanlar geldi. (babamın, halamdan nefret ettiğini bilmediğim zamanlar)
ben: yuppiii! çikolata var mı?
yıl 1999. düzce, babaanne'min evi.
babaannem: arda, gel sana çikolata aldım.
ben: yuppiii! hemen yiyim! (ki sonra babaanneminde benden hiç hoşlanmadığını öğrendim, hayat ne tuhaf dimi, kim bilir bu kadın bana neler yedirmiştir şu ana kadar. hey yavrum hey)
yıl 2004. bizim ev.
ilk sevgilim: arda, bende senden hoşlanıyorum.
ben: yuppi demesem olur mu?
yıl 2000. migros.
ben: yaaaaaa, çikolata al yaaaaaa!
annem: ya oğlum, para yok şuan bende!
ben: yaaa al yaaaa, gördüm, var sende para, al yaaa!
annem: şşşş, bak amca çok kızıyo.
(önce amcaya tip tip bak, sonra tekrar anneye dön)
ben: ya kızmıyo işte, hem ona ne ya!
annem: ardaaa, sus lütfen.
ben: yaaaa! al al al al al al al al al al al al al!
annem: almıyorum lan!
(hayata küs, umudunu yitir. o çikolata olmadan sen bir hiçsin)
8. sınıf öğrencilerine burdan sesleniyorum, şimdi doya doya eğlenin. bir birinizi saçma fotoğraflara etiketleyin. hatta ''unutulmaz 8-a'' gibi videolar yapıp youtube'un *mına koyun.
ufak detaylar sizi güldürebilir, anı yaşayabilirsiniz. örneğin büyükçekmecede, ramazan ayında, annemin kuzeninin oğlunun ısrarıyla (biz ona murat abi diyoruz) teraviden sonra camiide durmaya devam etmiştik. içime dolması gereken huzur yerine, caminin içine sakallı bir sürü adam dolmuştu. derhal bir çember kurulmuştu. ben ve murat abim ne olduğunun farkına varmadan çemberin içinde bulmultuk kendimizi. ardından içeri siyah sakallı bir adam girmişti. adamın ilk sorusu banaydı ''kaç yaşındasın sen?'' tabii adam doğrudan konuşmuyordu benimle. yanındaki diğer sakallıların kulağına söylüyor, onlar bana söylüyordu. ben bir çeşit ayinin içinde olduğumuzu sanıyordum. o an yanımdaki murat abime baktım, adamın gözleri dolmuştu, dokunsam ağlayacaktı. camiinin camından yansıyan ışık keline vuruyodu. o an onu pataküt dövmek istedim. o ayine benzer çember ne zaman bitti, ne zaman yusuf yusuf olmuş bir şekilde ayakkabılarımı giyip camiiden kaçtım, hatırlamıyorum. daha sonra öğrendim, camii nakşibendilere aitmiş. o adamda nakşibendi şeyhiymiş. beni o an korkutmaya yetti ama. işte o an, anı yaşadım. ama pişman değilim, çünkü olay sonrasında çok gülmüştüm.
anı yaşadığım pek çok olay vardı. örneğin evde şeytan aramak gibi. evdeki en ufak tıkırtıya ''rahat durun lan, biz insanlara size karışıyomuyuz'' diye karşılık veriyodum. ardından kahkaha patlatıyodum. geceleri ise yusuf yusuf oluyodum o ayrı. bir gece enes adındaki arkadaşımda salonda oturuyoduk. derken balkondan 'tık tık' sesler geldi.
enes: lan! sesi duydun mu?
ben: cinler cinler, sorun yok. birazdan giderler. (içten içe gülüyorum bunu söylerken)
enes: lan harbi cinler olmasın.
ben: tabii oğlum onlar. cinsiniz dimi lan?
'tık'
enes: lan tekrar tıkırdadı.
ben: sorun yok enes'im. ben konuşurum onlarla. bakın, enes korkuyo, dağılın lütfen.
'tık'
enes: lan!
ben: bak dedim, tamam abi diyolar.
enes: lan s*ktir git, dalga geçme!
'tık'
ben: ehhh yeter be. günlerdir, tıık tık tık! bizimde bir sabrımız var yani. lütfen diyorum, allah'tan korkun biraz.
enes: sustu lan.
ben: tabii susacak oğlum.
(20 dk sonra)
ben: ya oğlum ben bunların kalbini kırdım galiba.
enes: valla kırdın.
ben: dur gönüllerini alayım şunların. kardeş pardon bak, bende sinirlendim ondan öyle dedim.
enes: ses soluk yok.
ben: barıştık mı?
'tık'
ben: vaaahoooy! conım benim, sizi yerim ben. abiniz size kurban olsun.
(ardından gülme krizi geçirilir)
yaaa sözlük, işte böyle. bazen anı yaşamak lazım. yoksa bu hayat hiç çekilmez...
akşam üzeri koltukta uyuya kalmışken kapı çaldı. amaaan, çalar çalar gider diyerek uyumaya devam edeyim dedim. kapı ısrarla çalmaya devam etti. kim bu edepsiz diye içimden geçirip kapıyı açmaya gittim. ilkokul çağında üç çocuk:
+: bitmiş piliniz var mı?
h: var tabii. olmaz mı.
bir yıldır biriktirdiğim atık pilleri almaya gittim içeri. o üşenip bir türlü teslim edemediğim pillerimi. vallahi kendimden utandım. küçücük çocuklar kapı kapı dolaşıp atık pil toplasın ben evdekileri götürmeye üşeneyim. neyse, elimdeki bir kavanoz dolusu pili görünce çocukların gözlerindeki sevinç anlatılmaz yaşanır cinstendi.
yerim ben sizi. yerim yerim. ne var biz büyükler de sizler kadar duyarlı olabilsek.
sabah işe gitmek üzere evden çıkılır, durağa giderken gelecek otobüsü kaçırmış olabileceğin korkusuyla hızlı adımlarla yol alırken, bir de yine o malum tıklım tıkışlık diye geçirirken aklından; durağa daha varmadan ışıklarda otobüsü görürsün ve şöför amca durur binersin otobüsüne... tam ayakta durduğun da tuttuğun koltukta ki vatandaş inmek üzere kalkar ya, işe gidersin... bırak gülümsetmeyi kahkaha bile attırabilir...
her telefon caldiginda herkesten once telefonu acabilmek icin kosan ve kimsenin acmasini istemeyen evin ufakliginin, cizgi film izlerken telefon sesiyle rahatsiz edildiginde telefonu "n'ooolduuu" diye açmasi.
bebeklerin sol ellerinin işaret parmaklarını sağ avuçlarının içlerine sokması.az kişili bir belediye otobüsünde roman bir ailenin ufak kız çocuğunun inecekleri durağa geldiğinde aniden "müsait bi yerde" diye bağırması ve annesinin ona kızması.yoğun olan bir otobüste şöförün orta tarafta ilerlemeyen bayanlara "gün mü yapıyorsunuz" demesi gibi detaylardır.
Arjantinli ünlü golfçü Robert Vincenzo yine bir ödül kazanmış, ödülünü alıp kameralara poz vermiş. Ardından kulübüne uğramış, eşyaları toplayıp otoparktaki arabasının yanına doğru yürümüş. O sırada yanına bir kadın yaklaşmış. Vincenzo'yu kutladıktan sonra ona küçük bir bebeğinin olduğunu , bebeğin çok hastalandığını ve hastane masraflarını karşılayamadığını , onun hergün biraz daha ölüme yaklaştığını anlatmış, bir çırpıda. Kadının anlattıkları Vincenzo'yu çok etkilemiş. Hemen çek defterini çıkarmış ve turnuvadan kazandığı paranın bir bölümünü yazıp imzalamış. Çeki kadına uzatmış. O sırada kadına " umarım bebeğinin iyi günleri için harcarsın.
Ertesi hafta Vincenzo kulüpte öğle yemeğini yerken Golf derneğinin bir üyesi yanına yaklaşmış ve " Otoparktaki çocuklar, geçen hafta siz turnuvayı kazandığınız gün bir kadının yanınıza yaklaştığını ve sizinle konuştuğunu söylediler" demiş.
" Evet" demiş Vincenzo, " bunun nesi garip? "
"Garip değil tabii ki " demiş adam, "ama size bir haberim var. O kadın bir sahtekârmış. Sizin gibi zengin kişilere yaklaşıp hasta bir bebeği olduğunu söyleyip para koparmış. Korkarım sizden de koparmış. Vincenzo şaşkınlıkla " yani ölümü beklenen bir bebek yok mu? " demiş. " yok " demiş adam. Vincenzo : " işte bu hafta duyduğum en iyi haber."
evde bir köşede sessiz sessiz oturup kendi içinde ki karkaşayı dinlemeye çalışırken, annen, baban bile farketmezken. Daha 6 yaşında olan yiğenin çikolatasının büyük bir bölümünü sizinle paylaşmak istemesi içinizdeki hayata karşı olan isyanı, gül bahçesi yapar.
Abi şimdi ne kadar ki bu kumaşın metresi?
-8 lira
Biz diğer şubenizden 6 liraya almıştık ama...
-Onun eni dardır.
Nerede kullanacağnız bu kumaşı?
-Ya kem küm..*
hadi hadi kaybol, senin paran bize geçmez
-Olur mu öyl şey abi?
toz ol dedim, biz de zamanında yaptık, bir şey yapacaksan o dergilerden bırak da azıcık ben de okuyayım.. **
guitar hero oynarken sadece bir an için kulağını müzikten çekip odada ki 'civu civu' 'tuk tak' seslerine odaklamak.müthiş bir detaydır.bir kere duydu mu oyunun içine eder bırakır.