pasif insandır. yeni bir şeyler denemeye cesaret edemez, adım atamaz. etrafında olacaklara o denli hassasiyet gösterir ki en ufak bi şeyden dağılıverir. eğer şansı var ise güçlü bir el onu ayağa kaldırır. *** zaten insan bir kere güçlü olmayı öğrendi mi bırak hayata ayak uydurmayı, hayatı kendisine 'uydurtur' o saatten sonra. yeter ki o kişi şans eseri çıksın karşısına.
hayata ayak uydurmak kişiden kişiye subjektiflik gösterir.Karakterle ilgilidir.Şimdi hayata ayak uydurcam diye tüm öz benliğinden vazgeçmek aile ,akraba,arkadaş vs kişileri takmadan gece alemlerine akmak , sabahlara kadar eğkenmek , her önüne gelenle yatmak, birilerine iyi görünmek için sürekli maskelerle dolaşmak değildir.
hayata ayak uydurmak cekilip bir köşeye nihilizimden dörülü duvarlar arasında saf melenkoli yaşamakta değildir. Arada bir terazi var ve herşey dengeden ibaret.Yerli yerinde bir düzen ve herşeyden bir tutam yaşamak.
bu dengeyi tutturamayan her insanın hayatının bir döneminde "ben bu devrin adamı değilim" dediğini duyarsınız.Tabiki diz boyu mutsuzluk ve ıskalamalarla geçen bir hayat. insan kendi cehennemini kendisi yaratıyor bu aşikar.
cevapsız sorularla, sorusuz cevapları eşleştirmeye çalışır. çevresini izler, insanlar koşar yorulur ağlar güler dinlenir. o hep yorgundur ama çok fazla dinlenmekten. bardak onun için hep boştur, bitse de gitsek tadında tek tek sayar dakikaları. kendi hayatına ayak uyduruyor, düzensizlik içinde kurduğu düzende yaşıyor olsa da sosyal bir hayvan olduğunu unutur, kendisi hiçkimseden birşey beklemese de başkalarının ondan birşeyler beklediğini unutur, anlam veremez. ne yapmaya çalıştıklarını çözemediği için hiçbir zaman onlara beklediklerini veremez. diğerleri bir amaç için bir yol bulurken hep birikmişlerden tecrübelerden yararlandığı için aynıdırlar, o amaçsız olduğu için hep farklıdır, aykırıdır. kendisinden başka hiçkimse değildir, iç güdüleriyle yaşar. sonra bir gün düşünmesi gerektiğinde, aşık olduğunda, sızı hissetmek zorunda kaldığında bunları çözmek için yine o karmakarışık soruları ve cevapları döker önüne. dener dener dener, hiçbiri hiçbirine ait olmadığı için zerre kadar birşey değiştiremez.ihtiyacı olan tek şey yenilerini keşfetmektir, tasarlamaktır. eger hayatının bir kısmında çok az diyalektik öğrendiyse, hafızası kurcalanır ve ona yardımcı olur. hayatını kurtarabilir, eğer aksiyse çok geç olmuş olabilir hayatının sonuna kadar öyle yaşayacaktır. kendisi hep mutlu olacaktır ama mutsuz edecektir.
hayatın çok hızlı devam ettiğini ve insanların duygularını ona göre ayarlayamadığını düşünürsek bu tanıma pek çok insan uyar. genellikle hayatın hızına yetişemeyiz ve geride kalıp belki de hayatımızda çok önemli yeri olabilecek pek çok şeyi kaçırırız. ama insanız, hayata eğer tamamı ile ayak uydurabilseydik mutsuzluk diye bir kavram olmazdı zaten.