Dokuz yaşımda tecavüze uğradım. Kocam tarafından geneleve satıldım.
Tüm hayatsız kadınlar için, tüm şiddet mağduru, ezilen, hor görülenler için... istanbul bağımsız milletvekili adayıyım.
Ayşe Tükrükçü.
* * *
Bu sözlerle oy istiyor. Bunları pankart yapmış, boynuna asmış, sokaklarda dolaşıyor.
Şu hayat kadını lafını hangi dangalak icat ettiyse hiç sevmem ama, bir hayat kadını.
Yani, fahişe. Yani, orospu.
Lüks otellerde bin yedi yüz elli dolara iş tutup, sonra da gözü dönüp yedi bin beş yüz dolar fiyat çekenlerden ve basılınca da ben bakireyim diye kamera karşısında ağlayanlardan değil. Sevmediği zengin koca bulup zamanla severim herhalde diye kendini kandıranlardan da değil.
Düzenli olarak Galata'ya gidip iğne olanlardan, on liraya inşaat amelesiyle yatanlardan, kerhane çaycısı Rafet'ten markayla çay içenlerden, günde otuz ya da kırk, yoğun dönemlerde, bayramlarda falan tam yetmiş erkeğin altından kalkanlardan. Kocası onu geneleve iki yüz kırk liraya satmış. Fakat önce öz amcası becermiş. Babasından da hep dayak yermiş. Altı şehirde çalışmış. Babası yaşında üç kişi de üstünde gitmiş, kalp krizinden. Fıkrası da vardır hani, herif hırıldamağa başladı, ben sandım ki geloor, meğer isem gidoormuş!
Şimdi emekli, ve de istanbul ikinci bölgeden milletvekili adayı.
Gönlümün oyu ona verilmiştir.
Birçok kadının genelevden kurtulmak istediği için öldürüldüğünü açıklamış.
Yok, ben Orhan Kemal merhum gibi genelev kadınlarını devrimden sonra Cibali Tütün Fabrikası'na işçi yazdırmak hayalini kuranlardan değilim. Genelevde çalışmak için insanda cehalet, zekâ düşüklüğü, tembellik, vahşi bir libido ve Doktor Freud'a sorarsanız gelişmemiş, zayıf bir süperego bulunması gerektiğini de bilirim, birçok kadının bu işi zevk alarak yaptığını da... Kadınların orospu olma fantezisini ilk duyduklarında dehşete kapılan saf ve temiz erkek çocuklarını gördüğüm zaman da gülerim. Bu fanteziyi zihninde yaşamakla yetinen iffetli kadınlar genelevdeki hemcinslerini de hor görürler, onların tek bir erkeği kafakola alıp kendini besletecek kadar akıllı olmadıklarını, çok erkekle bedenlerini gereksiz yere yıprattıklarını düşünürler...
Ama babasının dövüp, amcasının bozup, kocasının sattığı kadın, akan suları durdurur.
Orada ne teori çalışır ne pratik.
Burası Türkiye'dir, bu kadına bunu yapanların yaşadığı bir ülke. Öz kızını, bir pastanede bir çocukla çay içtiği için, töreler gereği öz oğluna vurduranların oy kullandıkları bir ülke. Bu tür yaratıkların üstüne üstlük bir de Türkiye'yi beğenmeyip, ayrılıp bağımsız devlet kurmak istedikleri bir ülke.
Ve biz eşekler de otururuz, seçim sistemini, siyasi partiler yasasını, cumhurbaşkanının yetkilerini, demokrasiyi, darbeyi tartışırız.
Kâğıt üzerinde Avrupa Birliği'ne de gireriz, Rusya'yla ve Çin'le ittifak da yaparız, Turan imparatorluğu da kurarız.
ikinci bölgede otursaydım oyum senindi bacım.
ille taşra tüccarı, kasaba avukatı, siyaset esnafı, matbuat kaşarı, sosyete dilberi mi girecek meclise?
Keşke kazansan, keşke meclise sen de girsen, keşke kader arkadaşların için birşeyler yapabilsen... Hani ezilenler iktidara geliyordu, alo?
Olacak iş değil ama keşke meclis kürsüsüne çıkabilsen de şu anlattıklarını hiç olmazsa tutanaklara geçirtebilsen...
Yüz yıl sonra onları inceleyecek tarihçi torunlarımız da hepimizin mezarına tükürseler.
hayat kadıınııııı allahsız sürtüüük .... şeklinde nakaratı olan bir şarkı ismidir ve öte yandan
''hayatımın kadınısın'' cümlesinin kullanırlığını azaltan tabirdir....
- Para karşılığında erkeklerin cinsel zevklerine hizmet eden ve bu işi meslek edinen kadın, fahişe, orospu, orta malı, kaldırım süpürgesi, kaldırım yosması.
ne yalan söyleyeyim bir an tanımı sönmez reyiz'in yaptığını zannettim. ''ananın leşini sikeyim tipsiz orospu çocuğu'' diye devamını getirecek sandım. arkadaş ne bu kin böyle? bir hayat kadınına paranı mı kaptırdın?
para karsılıgı kendini pazarlamak, kendini satmak olarak tanımlanabilir. buna surukleyen sebepleri dusunulucek olursa bu kolayca tanımlanıcak bir konu olmaz. buyuk bir oranımız mutlaka denk gelmisizdir otobanda yol kenarında ki bu kendini satanları, bunu onları asagılama ıcın soylemiyorum sakın yanlıs anlasılmasın fakat sizde 18 yasını gecme ihtimali bile dusuk olan genc bir kızı, musteri beklerken gorseydiniz sizde bu konuya deginmek isterdiniz.
evet cok acıdır ki yasıtları tatıllerini yapar, okullarına giderken o orda korkarak musterisini bekliyor. neden diye sormak lazım aslında o kız neden ordan, dusunmek lazım eger onlarada fırsat verilse yuzde doksanı hala o isi yapıyor olurlarmıydı, kufretmemek lazım o kucuk kıza belkı ne hayalleri vardı. zaten o secmemistir bile bunu yapmayı.
secim oncesi her partiden her adaydan binbir cesit vaat duymaktayız ama bunların hic biri toplumun yaralarını tedavi edicek cozumler degıl sadece narkoz verip halkı uyusturucak cozumlerden oteye gecmemektedir.
belki bazıları ruhunu satmayı bırakırsa bir gun o kucuk kızlarda kendilerini satmak zorunda kalmazlar.
bir tanesinin hikayesini okumustum.
Köyde yaslı akrabası tarafından tecavuze ugruyor. Henuz cok kucuk, belki genc kız bıle degıldi. Aile damgayı basar. Affedilmek gibi bir konu mevzu bahis bile değidir. Ama o yürekli baba(!) kızını öldürmeye kıyamayıp, sonunun ne olacagını bile bile istanbul gibi bir şehire bırakır.
bu insanlara orospu dıyenlere soruyorum. O küçücük yasında, belki de okuma yazması bile olmayan bir kız çocugu ne yapabilir?
bu aciz durumlarından yararlanan, onları birer namus timsali edaları ile küçümseyen insanımsılar, asıl sizler olmuşsunuz bu hayatın insanı..
kadın tutuktu, sustu. mavi dese, o kadar sonsuz muydu hayatı?
peki ya yeşil dese? cıkk, o kadar müreffeh bir gün yüzü gördüğü tek gün hatırlamıyordu ki biçare.
sarı? olabilirdi, nasıl olsa hayatı hep soluyordu anbean...
ama onda da bir umut yok muydu, ertesi bahara çalacak ayların müjdesine dair?
peki ya kırmızı? onca ihtiras dolu adamların altında kıvrım kıvrım inliyordu işte!
iyi ya, sorunda buydu zahir... iştah ve ihtiras berikilerinde, hüzün ve kahır kendisindeydi. zevk denilen şeyi öğrenmemişti ki? daha on ikisinde zehirlenmemiş miydi bir kömürlük girişinde bedeni ama önce ruhu? olmaz, kırmızı onu daha da çok kışkırtıyordu, bu insani paylaşımın hayvani tarafını yaşadığı için hayatı boyunca!..
peki ya siyah? tam onun rengiydi o vakit... matemi dibine kadar vurduracak, ruhunu tek sözle açıklayacak kadar apaçık, peyderpey gerçeği muştalayacak kadar yalındı, asildi de üstelik. bir kerecik de olsa asillik ona yakışsaydı ya bu dünyada... ııı-ıhhh; o da olmazdı. kızı ela vardı, adını gözlerinden alan piç olan yavrusu: sinesi, hayatı, ömrü olan kızı. onunla hayat siyah olur muydu hiç?
atıldı apansız, düşünmedi bu defa çokça zihninde:
"gri" dedi boğuk bir sesle...
sustu beriki küçümsemesiyle...
sonra başladı sert herzeleriye:
"soyun!.."
mutluydu kadın, şuncacık sohbet edeni çıkması bile güzeldi satılmadan önce vücudu. ruhu mu dediniz? haydi canım, kimin umurundaydı ki onun izdüşümü...
birinin şuncacık sohbet etmesi de onu düşünmesinden ya da merakından çok, hayvani içgüdüsünü palazlamaktı. epi topu yapacağı sokmak-çıkarmak işini kallavi tarafından süslemekti!..