yaşar adındaki hayal ürünü bir karakter ile bizleri hayli güldürmüş olan dizidir. ancak yine de sinan cemgil, deniz gezmiş gibi büyük idol ve önderlerin isimlerinin geçmesi heycan verici işte izliyoruz..
dizide ne zaman sol görüşlü birini ülkücüler dövecek olsa ülkücüler en az 5 kişi oluyor. ama ülkücülerden biri dayak yiyeceği zaman sadece bir solcu oluyor. neden böyle saçma bir hesaplamaya gittim bilmiyorum. ha bu arada yaseminin bacakları çok güzel.
belgesel değildir. tarafsız olmak gibi bir kaygısı da yoktur yapımcılarının. dizi gittikçe klişeye dönen bir aşk hikayesinin fonunda yakın tarihi işlemektedir sadece. bunda da genel izleyici için bir zarar yok, fayda var bilakis.
anlatılan dönemin, birkaç 'basit' sahneyle, bi gösel popüler kültüre maymun edilmesi mi desem, denizin diline pelesenk ettikleri abuk subuk, incelikle düşünülmeden yazılmış repliklerden mi başlasam *.. ha oyuncuların da rol kestiği ancak bu kadar belli olur.. hiç gerçekçi değil yahu! bi iş ancak bu kadar zorlama yapılır.. senaryonun, karakterlerin gelişimine birşey diyemiyorum takipçisi değilim.. ama oyuncularının bi çoğunun, rollerine olan soğuk nevale yaklaşımı, konunun sığ işlenişi, izlediğim kadarıyla yakaladığım tutarsızlıklarıyla pek bi itici dizi.. uyuz oluyorum!
Dünkü bölümünde Deniz'in her çıktığı sahnede ağlatan dizi. Babasının Denizle konuşması defne'nin babasının' benim kızımı benden başka birisi nasıl bu kadar çok sever' demesi, Defne'nin, Harun'un, Işık'ın deniz için bir sefer daha arkadaşlık yemini etmeleri gece gece yine ağlattı. Ahmet yasemin ve necdet üçlüsüne fazla çıkmasa da olur bu arada ahmet yasemin'e bana öyle bir şey söyle ki tekrar büyük aşkım yasemin ol dedi bu işi o günlükler çözecek mutlaka. Yasemin'in son yazdığı sayfadaki gözyaşı damlamasıyla dağılan mürekkepte ahmet'in sinirini azaltır. Bu arad ahmet tam bir salak olduğunu yine kanıtladı neymiş geçen yılların intikamını alacakmış aferin angutçuğum devam et sen böyle. Ahmet'in rüya'nın kızı olduğunu öğrendiği andaki yürüyüşü bana genco'yu hatırlattı bir anda. kanlı pazar'da ölen ali turgut aytaç adlı adamın da ailesini korumak adına ölmesi ve çocuğuyla beraber olan resmi yürek burktu resmen. dönemin valisi vefa poyraz'ı da gösterdiler sağolsunlar yine bilmediğim şeyleri polislerin gözü önünde gericilere sopalar dağıtıldığını, dönemin emniyet müdürünün kimlere yakın olduğunu anlattılar. Geçen sezonun son bölümüde Hüseyin inan, taylan özgür, ulaş bardakçı'yı görmüştük bu bölümde sinan cemgil'i ikinci defa gördük. Sezonun ilk bölümüyle benim beklentilerimi tam karşılamasa da yine de iyiki başladı.
tatilden sonraki ilk bölümü ile bekleneni karsilayamamis dizidir.
- dizi dün aksam tam bir türk filmi tadindaydi. bir ahmet, bir deniz baska da bir sey yoktu dizide. yani kinle dolu bir jön ve ölümle pencelesmesine ragmen sevdiklerinin destegiyle hayata dönecek olan genc.
- aylardir yasemin ahmet'e söylesin de artik birlessinler, biz de doya doya siyasi fonu izleyelim diye yana yakila dua ederken, gerceklerin gün yüzüne ciktigi ilk bölüm itibariyle gecmisi mumla arayacagiz gibi bir his olustu icimde. cünkü ahmet'in öfkesi öyle büyük ki, ben kestiremiyorum kac bölüm daha böyle gözlerini kisip bakmasiyla gececek. haa bu arada ahmet yine tanimlanamayan cisim olma yolunda hizla ilerliyor dikkat edin.
- yasemin daha bi güzellesmis gibi geldi bana, tatil yaramis hanim kizimiza. tabii ki bu güzellesme tip bakimindan, yoksa oyunculuk olarak bi gidim ilerleme yok. eski tas, eski hamam. bos bakislar, gereksiz agiz oynatmalar, kendini kasarak konusmalar, mimikten yoksun bir yüz ve harika(!) bir aglama kabiliyeti. iste buuu.
- necdet'i özlemisim ama harbiden. ya da kestigi rolün ne kadar iyi hakkini verdigini mi özlemisim desem. hadi hep beraber yasemin ve necdet'in aglamasi arasindaki 7 farki bulalim.
biri ne kadar dogal, gercekci, digeri alabildigine egreti...
bir de güzide'den önceki o cok bildik delikanli necdet'e benziyordu yine. ah ulan güzide senin sayende eskisi gibi göremiyorum necdet'i bir türlü, ne desem bu senaristlere az .
- deniz(mavi gözlü olan), bir sey yapmadi yan gelip yatmaktan baska. ama kendisine o bile yakisiyor. merak etmeyin iki bölüm sonra yine bizimle olacak deniz'imiz, her sey yolunda, sorun yok yani.
harun, isik ve defne'nin deniz'in basinda beklerken yaptiklari konusmalari begendim oyunculuk olarak.
amaa bence filmin en güzel iki sahnesinden biri; defne'nin babasinin deniz'e bakarak sol yumrugunu kaldirmasiydi."sen olmazsan olmaz."...
- yasar'in arkadaslarinin isik'tan "manita" diye bahsetmeleri kafamda soru isaretleri olusturdu. o zaman manita sözcügü kullaniliyor muydu acaba gibilerinden.
- tanidik yüzler de yavas yavas cikiyor sahneye gecmisin gölgelerinden. sinan cikinca pek sevindim ben mesala. ama durduk yerde niye gösterdiler onu anlamadim. (tip benzemis yine. oyunculuk hakkinda yorum ilerde)
- en güzel ikinci sahne de; ahmet'in düsen rüya'ya dogru kosma tesebbüsüydü bence. bir insanin kizina yabanci olmasi nasil bir duygudur acaba diye düsünmeden edemedim bu arada bu bölümde. "amca sizi cok sevdim. baba diyebilir miyim?" repligini bekliyorum ama üc vakte kadar.
- ayla da hangi cehenneme gittiyse yoktu ortalikta, aman cok asiri(!) üzüldüm göremeyince onu.
deniz (gezmis olan) da mapustaydi neden girdigini anlamamis olsam da, 17 saniye görünüp harun'u iki kucakladi o kadar.
yeni sezonun ilk bölümü ile bekleneni vermeyen dizi. aynı saatlerde yayınlanan fikrimin ince gülü'de geçmiş yılları veriyor arada. o yeni dizi bile daha inandırıcı geldi birden. geçen yıl ayıla bayıla izledik ama bu sezon başlangıcı kötü yaptı. hele o final sonrası. tatil yaramamış.
Yeni mevsimde yeni bölümleri başladı, hanımlar da mendillerini hazırladılar, sahur sofrasını akşamdan kurup televizyonun başına geçtiler. Bey teravihden gelecek, dizi biter bitmez yatılacak. Çocuklar çoktan uyudular.
Hatırla Sevgili dizisi, eğitimini tamamlayamamış ev hanımlarımızın hizmetindedir sevgili okuyucular.
Ve de iyi ki öyledir!
Çünkü Gaffur kovulduktan sonra ötekinin tadı kalmadı, Avrupa Yakası artık eskisi kadar ilginç değil.
Hanımlar, geri zekâlı Amerikan köylü kızlarının koca bulma çabalarını yansıtan birtakım şovlar izleyeceklerine, bunu seyretsinler.
Çünkü Hatırla Sevgili, evet mendil ıslattırıyor ama, yakın tarihimizi de öğretiyor.
Yaşlılar o günleri anmak için seyredeceklerdir bunu, gençler de öğrenmek için.
Çünkü başka türlü öğreten yoktur!
Bu dizide düşman aileler, birlikte büyüyüp de sonra hayatın ayırdığı kızla oğlan, biri sağcı biri solcu kesilen iki arkadaş, umutsuz aşk, erken ölüm, falan filan bütün melodramatik öğeler elbette olacaktır.
Fakat başka bir şey daha bulunacaktır: Türkiye'nin son elli yıllık serüveni.
Okullarda öğretilmez, ailede anlatılmaz, kitapları da kim gidip alacak da okumak zahmetine katlanacak?
Televizyon dizisinin bir görevi eğlendirmek ve oyalamaksa (tabii asli görevi olan reklam toplama ve para kazanmayı unutmayalım), bir görevi de toplumun alt tabakasına temel eğitim vermektir. Ally MacBeal nam sıska hatunun gönül maceralarını izlerken Amerikan hukuk sisteminin nasıl işlediğini, Friends ya da Sex and the City gibi bitmez tükenmez kordelaları seyrederken New York şehrinde sürdürülen çağdaş yaşam biçimini çaktırmadan öğrenirsiniz. (Jennifer Aniston'da o koca popo ne arıyor diye şaşıyordum, meğerse Girit asıllıymış haspa, konu açıklığa kavuştu.)
işte burada da birçok vatandaşımız, Demokrat Parti, Adnan Menderes, 27 Mayıs, Yassıada duruşmaları, Salim Başol, kanlı pazar, 12 Mart, 12 Eylül falan filan gibi, yaşı tutmadığı için yetişememiş olduğu dönemleri, kulağına çalınmış ama pek de tanıyamadığı kişileri, o güne kadar kendisi için havada uçuşan birtakım kavramları, isimleri ve olayları yerli yerine oturtacaktır.
Çünkü bizim kuşağa daha dün gibi gelen şeyler, gençler için milattan önce sayılmaktadır.
Ah hanımlar ah... Geçen akşam izlediğiniz bölümde bir kanlı pazar var ya... 1969 yılının şubat ayı... Elbette size istanbul'un fethi ya da Viyana kuşatması falan gibi gelir...
Çok sıcak, yazdan kalma bir gündü. Ceketimi giymemiş, daha sonraları Ecevit mavisi olarak tanınacak gömleğimin üstüne pardesümü geçirmiştim. Mithatpaşa Stadı'nda maç vardı (pardon, inönü Stadı diyeyim de anlayınız), ve de maç seyircisi sayıca bizden fazlaydı!
Neyse ki arkalarda kalmışım, polis yürüyüş kolunu tam ortadan kesti. Öndekiler Taksim Meydanı'na girdiler, biz giremedik. Şenlik başlayınca Parkotel'in yanından Kazancı Yokuşu'nun alt başına kaçtım, sonra dönüp Teknik Üniversite’ye sığındım. Yaralıları getiriyorlardı...
Polis dedim, artık varolmayan toplum polisi... Biz onlara Fruko derdik, miğferleri gazoz kapağını hatırlatırdı...
Burnumun dibinden uçarak geçen koca koca kaldırım taşlarını hiç unutmadım.
Bir pankartın bir ucunu tutuyordum, Beyazıt'tan daha Çarşıkapı'ya varmadan adamın biri çıkageldi, elindeki jiletle, pankartın beziyle sopasının arasına bir çentik attı. 'Ne yapıyorsun?' dedim. 'Çatışma başlayınca buradan tutar yırtarsın, sopayı ayırıp kavgaya girmen kolay olur, öbür türlü yırtamazsın, zorlanırsın' dedi.
Bir de beyaz Volkswagen vardı yahu buram buram Birinci Şube kokan, içinden çıkanlar tanklarıyla toplarıyla gelseler dahi, komünist olacak Türk'ün ülkesi diye slogan atarak akılları sıra başımızı yakmaya çalışıyorlardı...
Pardon, yakın tarih mi demiştiniz? Hay Allah, dizide Necdet Yasemin'i mi yoksa Güzide'yi mi seviyordu acaba?
Ne var ulan, 1969 yılının şubat ayında ben de sırılsıklam Müjgân'a âşıktım. Dizisini mi yaptık, sustuk oturduk. Herkesin yakın tarihi kendine.
dün akşamki bölüm sonuyla insanın içini titretmiş dizidir. ahmet in yasemine olan bakışları büyük ama öfkeli bi aşkı ifade eder. off o nasıl bakışlardır...
sezon başlayalı tat vermeyen dizi. hele o sezon finali sonrası. daha sonra izlenilen fikrimin ince gülü, menekşe ile halil çok daha keyifli. başladık diye izleyen insanlar için daha hoş sahneler ve müzikler umut ediyoruz. en azından ruhumuz doysun.
hatırla sevgili müzikleri listesine yepyeni bir şarkı daha katmış allahın belası dizi. ömrümü yedi bitirdi. şimdi ben o şarkıyı kimin söylediğini bulup tekrar dinleyebilmek için en az iki hafta uğraşacak mıyım? "hayat sözüm yok sana" diye başlıyordu evet. sonra ne diyordu ne ne ne ne ne? allahım sen aklımı koru.