hastane

    41.
  1. murphy yasalarını yazarken sanırım hastane koridorunda oturuyor, o kokuyu soluyordu. ne zaman gitsem bir olay oluyor hastanede. bu kadar aksilik bir araya ancak böyle bir yerde gelir.

    sabah işe kalkılır. bir kahve yapılır, sigara yakılır. ardından güzel bir sıçış seansı, duşla sonlandırılır. dişler fırçalanmaya başlanır. tam o sırada boynun arkasından ani bir acı dalgası yayılır. bizim halk dilinde boyun tutulması, damar damar üstüne gelmesi olarak adlandırdığımız bu olay (latincede çok havalı bir ismi vardır eminim) ile kilitlenilir. işe gitmek, gitmemek arasında düşünceler kafadan geçerken ani bir karar ile hastaneye gidilir.

    ben bu mekana ne zaman girsem ilk hissettiğim şey kan kokusu oluyor arkadaş. hastane kokusu dediğimiz o şey bana kan kokusuymuş gibi geliyor. her hastane nasıl aynı kokabilir? her neyse muayene için sıra alınır. doktorun ilk hastası olarak odaya girilir. doktorla biraz muhabbetten sonra konuya girilir.

    vendetta: hocam sabah dişimi fırçalarken bir anda boynum tutuldu. şimdi kaldım böyle kurbağa gibi takılıyorum yarım saattir.
    doktor: bak o neden oluyor biliyor musun? dişini fırçalarken fırçayı sabit tutup kafayı sağa sola oynattığından oluyor. kafayı değil fırçayı hareket ettir.
    vendetta: ahahaha. bundan sonrası için dikkat ederim hocam.

    doktor elimi kolumu alır, sarar sarmalar arkada kündeye getirir, parende attırır, yaptığı hareketler sırasında acı olup olmadığını sorar. en sonunda kas kaynaklı bir sıkıntı olduğuna kanaat getirir, ancak her ihtimale karşı mr için akşama randevu verir. ilaç yazar, iki günde rapor patlatır. ilk defa rapor almanın sevinci ile hastaneden çıkılır, sigara yakılır. o esnada kankanız, kardeşim diyebileceğiniz kişinin de hastane önünde sigara içmekte olduğu görülür.

    vendetta: erdem napıyon lan? kayseriye ne zaman geldin, neden haber vermedin aminike?
    erdem: lan nereden çıktın gel bir sarılayım sana. özledim lan.
    vendetta: kanka sarılma boynum tutuldu. hayırdır?
    erdem: ya dayım çok kötü, dün durumu ağırlaşmış, apar topar bindim uçağa geldim.
    vendetta: vay lan geçmiş olsun, allah hayırlısını versin kardeşim. gel şu raporu bırakıp gelelim, kahvaltı da yaparız biraz kafan dağılır.

    Rapor iş yerine teslim edilir. kahvaltı yapılır. bir süre sohbet muhabbet ardından kanka ile tekrar hastaneye gelinir. akşam 16:00 gibi mr'a girilir. kanka ile hastanede sigara üstüne sigara yakılır. gece saat 12 gibi kankanın dayısının vefat haberi gelir. artık sadece hatıralardan ibaret olmuş bir insanın vücudu morga kaldırılır. ertesi gün için ne, ne zaman yapılacak gibi konuşmalardan sonra, öğle namazı ile defnetme kararı verilir, ahali dağılır.

    sabah kalkılır. boyun ağrısı biraz hafiflemiştir. hastaneye naaşı almak için gidilir. Morga girilir, kankanız prosedürler hakkında konuşurken morgun çekmecesi açılır. Ancak çekmece ile birlikte naaşın gözleri de hafiften açılır. Önce bir göz yanılsaması olduğu düşünülerek sağa sola bakınılır. Sizden başka kimse fark etmemiştir. Yüzüne doğru biraz eğilerek (boyundaki acıyla) daha dikkatli bakılır, o sırada gözler hafiften tekrar açılır. Müthiş bir korku ve panikle:

    vendetta: laahhhhhnnnnnnn!

    herkes döner bakar. (bu esnada parmak ile kankanın dayısı işaret edilmektedir, ancak ağzınızdan tek bir kelime bile çıkmamakta, çıkamamaktadır.kimse ne demek istediğimi anlamamaktadır.)

    vendetta: laaahhhhhhnnnnnnnn!
    erdem: lan dayım yaşıyor!

    bir anda büyük bir kargaşa başlar. hemen yoğun bakıma alınır adam. kankanızın ve onun yakınlarının küfürleri tüm hastaneyi inletmektedir. olayın şoku uzun süre atlatılamaz. yaklaşık bir saat sonra bünye kendine gelmeye başlar. eve yatmaya gidilir, olanları düşünmemeye, bir an önce uykuya teslim olmaya çalışarak yatılır.

    ertesi gün mr sonucu sorulmaya gidilir. mr sonuçları alınır. C3 ve C4 ile ilgili bir sayfa dolusu yazıya bakarak doktorun odasına doğru gidilir. doktor bir süre mr sonucuna baktıktan sonra:

    doktor: ne zamandır boyun fıtığı var sende?
    vendetta: ne zamandır boyun fıtığı var bende?!!
    doktor: evet bende onu soruyorum.
    vendetta: valla, bugünden itibaren var o zaman hocam.
    doktor: nasıl yani? bilmiyor muydun?
    vendetta: e siz 2 gün önce muayene ettiniz, kas kaynaklıdır dediniz. ilk defa öğreniyorum.
    doktor: hep o diş fırçasından.
    vendetta: yinede belli olmaz hocam. 2 gün önce öldü dediğiniz arkadaşımın dayısı, dün morgdan canlı çıktı. Yok mudur bununda bir formulü?

    doktor şaşkın şaşkın bakarken telefonum çalar:

    erdem: kanka yarın ikindi de cenazemiz var. öğlen olsun diyor bizimkiler ama, ben ikindiye kadar beklemekte fayda var diyorum.

    hastanede yaşanmış 2 gün... canlı bir insanı öldü diye morga koymak... vay be, hala o gözlerin açıldığını düşündükçe kanım donuyor...
    6 ...
  2. 77.
  3. Sağlam girip hasta ciktigin yer.
    5 ...
  4. 69.
  5. Kokusuyla insanı hasta eden yerdir.
    4 ...
  6. 73.
  7. 15 yaşımdan beri hastanelerdeyim, o hastane kokusu denen kokuyu hiç alamadım, hastane yemeğindeki herkesin bahsettiği o iğrenç tadıda hiç hissetmedim , ayrıca bahsedildiği gibi çalışanlar öyle havalı falan değiller , uzaktan izlenim o yönde olabilir, birkaçı mesleğini çok büyük bir istekle yapmıyor da olabilir , ama biraz tanısanız diğer mesleklerde olduğu gibi hem iyiyi hem de kötüyü içinde barındıran bir kurum olduğunu görebilirsiniz.
    4 ...
  8. 104.
  9. Keşke yine inzalatılsa. Devletin yükü çok ağır. Bu kadar asalak beslemek akıl karı değil.
    3 ...
  10. 63.
  11. eski türkiyede; kapısında parası olmadığı için insanlar ölüme terk ediliyordu. artık kimse hastaneye gidene para soramıyor. ister özel, ister devlet hastanesi. sağlık haktır, satılamaz diyen solcular nerede? ak parti sağlığı satılan bir hizmet olmaktan çıkarıp, 'hak' yaptı. onlar konuşsun, ak parti yapsın. yapıyor...
    3 ...
  12. 76.
  13. 87.
  14. çalışmak istemediğim ortam. nefret ediyorum hastanelerden.
    3 ...
  15. 13.
  16. şu an bu entryi yazmakta olduğum yer. kozyatağı acıbadem hastanesi.

    ağır şeyler yemiştim akşama doğru susatıyor mütemadiyen. koridorun sonunda yerden bitme bir cihaz koymuşlar ikide bir su içmeye gidiyorum. müşahadedeki hastaların kaldıkları odaların kapıları açık. her şeyi görebiliyorsunuz koridordan geçerken. hemen yanımızdaki odada 3 aydır burada yattığını öğrendiğim beyin kanaması geçirmiş benden en fazla 3-4 yaş büyük bir delikanlı var. hiç hareket edemiyor sadece gözlerindeki kıpırdamalarını görebiliyorsunuz. onun yanındaki odada yaşlı bir amca var şuraya girdiğimden beri bir kez bile yatış pozisyonunu değiştirdiğini görmediğim biri. hemen hemen tüm hastalıklar varmış onda. koridordan devam ediyorum başka bir adam var neden yattığını bilmediğim ama mütemadiyen yatan, boşboş bakan.

    suyu içip geri odaya dönüyorum tüm bunların yanında annemin vaziyetini görüyorum burnumdan geliyor içtiğim içeceğim su. insan böyle bir ortama düşmedikçe kesinlikle aklına getirmiyor sağlığının önemini. oysa yanımızdaki genç çocuk da aynı mekanda kaldığımız anlatmadığım diğer amca da öbürü de eiminim bir süre önce böyle bir şeyin başlarına geleceğini akıllarına bile getirmiyorlardı. allah kimseye başta devlet hastanesi olmak üzere hiçbir sağlık kuruluşuna düşmeyi göstermesin.
    4 ...
  17. 74.
© 2025 uludağ sözlük