bedenin ardından kafayı da bozan bir durumdur.
bir nezlede bile insan nazlanır, ya da kendini şartlar. bundan daha farklı bir durumda kafanın hatta ruhun incinmesi biraz kaçınılmaz bir durum.
hayat bilinci, sorumluluklar, zorundalıklar derken toparlanacağı yerde insan daha da dağılabiliyor ne yazık ki.
öyle çok ağır durumlar yaşamadım henüz ama çok sancılı bir dönemde gittikçe eriyerek gücümü kaybediyorum. bu süreçte yoğun iş temposu, borçlar ve yüz üstü bırakılma burukluğu ile de günlerimi geçirmeye bazen gecelerimi sabaha kavuşturmaya çalışıyorum.
hani derler ya insanın böyle zamanlarda gözü yakınlarını arıyor diye, bence pek öyle değil. insan bir eli sırtında hissetmek istiyor yani şefkatli bir sıvazlamayı bekliyor ve bunun kim olduğunun önemi yapılmayana kadar olmuyor. süreçlerden sonra insan sevdiklerini suçluyor tabii; sen yanımda olmadın, sen beni aramadın, ben bunları yaşadım ama sen hiç sormadın ve ben de kabuğuma çekilip sana anlatmadım diye diye sadece kendini paralıyor.
hasta olmak önce mental çökerteceği için önce mental olarak iyileşmek gerekiyor.
Her nefes alışta, her adımda, sanki zaman yavaşlıyor ve insanın hayatı, bir film şeridi gibi yavaşça geçip gidiyor. Bu anlarda, hayatta kalmanın ne kadar kırılgan bir gerçeklik olduğunu derinden hissediyoruz. Bu süreçte yaşanan acı, belki de en büyük öğretmendir. Zamanla, hastalığın karanlıkları yerini umut ışıklarına bırakabilir. Ve her ne kadar bu yolculuk zor ve meşakkatli olsa da, sonunda bizlere yaşamın ne kadar kıymetli olduğunu hatırlatır.
Bazen düşünüyorum ki, eğer bir gün birçok hastalıkla mücadele etmek zorunda kalacağımı bilseydim, bu dünyaya gelmekten vazgeçerdim. Ama sonra, bu düşünceyi sorguluyorum: Şu anki zorlu durumuma bakarak, geleceğimin de böyle karanlık bir yolda devam edeceğini neden varsayıyorum? Kısa bir süre içinde ağır hastalıklarla boğuşmak zorunda kaldım ve görünüşe göre bu mücadele uzun süre devam edecek. Bu düşünceler arasında kaybolurken, kendime dönüp bakıyorum. Belki de en büyük desteğim kendim olmalı ve kendi koruyucum olmalıyım. Hastalıkların beni ne kadar etkilediği, ne kadar derin yaralar açtığı önemli değil. Çünkü sonunda, en güçlü destekçim ve en iyi koruyucum yine kendim olmalıyım, olacağım. Hastalıkların gölgesinde bile, kendi ışığımı bulmalı ve bu karanlıkta yolumu aydınlatmalıyım. Unutulmamalıdır ki, her zorluk, bizi daha güçlü ve dirençli yapma potansiyeline sahiptir.
sol kasık ağrısıyla uyuyup rüyamda uçma modu açık kalmış ruya boyunca uçtum sinirlerim bozuldu rüyamda diyorum rüya da amma uzun sürdü.
mercimek çorbası çok susatıyor bir daha asla.
iyileştiğinde, hissettiğin o sağlıklı olma hissi çok tatlı oluyor. Hasta olmanın tek güzel tarafı iyileşmek. Hastayken hayattaki her şeyin anlamını yitirmesi çok garip geliyor bana. Hastayken, hayattaki en önemli şey sağlık diyorum.
yazın bile olmayı becerdiğim bir illet sen kalk her virüse karşı savunma sistemi oluştur sonra git sağdan soldan başka bir virüs kap vücudumda içten küfür ediyor bana.
On dört gündür hastayım. Geçiyor gibi oluyor yine devam ediyor. Şimdi daha iyiyim tabi de sinir edici. Öksürük hafif hafif devam ediyor. Eski enerjim yok ve hâlâ başım dönüyor. Bunlar psikolojikte olabilir. Ailemin yanına gittiğimde baş dönmem geçmişti. Umarım psikolojiktir.
hayattan soğumaya sebebiyet veriyor. yer yer karşılaştığımız popüler hastalıklardan en beteri de şüphesiz boğaz ağrısıdır. ama böyle hafif değil, bildiğin yutkunamıyorsun.
böyle anlatarak olmuyor, bir yutkunabilmek için havada 4 takla attığın vakit o hastalığın ne biçim bir illet olduğunu tekrardan görmüş oluyorsun. boşuna dememişler ''bir musibet, bin nasihatten yeğdir'' diye.
ilk covid aşımı vurulduğum ağustos başında, aşı olduktan iki gün sonra nezle olmuştum ve ilk iki gün ağır geçmişti. Delta varyantı gençlerde soğuk algınlığına benzer şikayetler gösterdiğinden deltadan şüphelenmiştim ama hiç baş ağrım olmadı.
En son ekim ayında nezle yaşadım, normalde nezle grip olduğumda hiç ishal olmazdım iki gün hafif ishal de olduğundan covidden şüphelendim.