"Bu düşünen zeka ve duyan gönül Türk ulusunun iradesi oldu.
Ve Türk ulusu ölümünden O'nun eliyle kurtuldu.
işte bunun için Atatürk'e kendini borçlu bilmeden Türk olmak imkansızdır."
nihal atsız tarafından sıfır,osman yüksel tarafından yüksel vekaletin alçak vekili olarak tanımlanan,atsız ve osman yüksel'in başını çektiği türkçülerin belalısı olmuş bir dönemin milli eğitim bakanı.
--spoiler--
Benim, sıfırlarla uğraşacak zamanım yoktu. Fakat o "Sıfır", "Dâvam" adıyla çıkardığı kitabın bir kısmında bana taarruz ve hattâ hakaret etmeğe yeltendiği için, zamanımı israfa mecbur oldum. Yazması kalemime ağır gelen "Hasan Âli"yi kullanmaktansa, sevimli ve hoş "Sıfır'ı ele almağı tercih ettim. Kendisi her ne kadar, ancak Atatürk'e nispetle sıfır olduğunu iftiharla ileri sürüyorsa da ben bunu kabul etmiyorum. Çünkü sıfırın en büyük rakamdan en küçük sayıya kadar nispeti yine sıfırdır. Halbuki ben, bana göre namütenahi derecede büyük olan şahsiyetlere, meselâ Fatihe göre de "Bir" olduğum için, bir Sıfırla, yani bir hiçle muhasamaya girişmek benim için cidden bir tenezzül olurdu. Buna mecbur kaldığım için, sıfırı birin karşısına çıkaran cahil riyaziye öğretmenleri utansın!(atsız-sıfıra cevap)
--spoiler--
--spoiler--
Yüksek Vekaletin Alçak Vekiline /ANKARA
Ben 3 mayıs 1944 hadiselerine öncülük yapmak gençligi kışkırtıp tahrik etmek suçuyla Dil Tarih Coğrafya Fakültesinin felsefe şubesinin son sınıfının son noktasında bir telefon emrinizle okultan atılan ben Osman Yüksel istanbul'a sürülüp örfi idare komutanlığının emrine teslim edildikten tabutlara tıkılıp zincirlere vurulduktan sonra suçsuz olduğum anlaşılmıştır kader beni yine sizin karşınıza dikmiştir
Hakkımı istiyorum efendi hakkımı ...!
Senden bahşiş istemiyorum ...!
imtihan hakkımı ya verirsin ya zorla alırım ...
Beni tuttuğum yoldan yücel değil ecel gelse döndüremez ..!(osman yüksel'in efsane dilekçesi)
--spoiler--
köy enstitülerinin temellerini atarak türkiye'deki gerçek eğitimin nasıl olması gerektiğini göstermiş kişi. en azından verilen eğitim milli idi, şimdiki gibi çakma değil.
dönemin milli eğitim bakanı ve daha sonra bazı örümcek kafalılar tarafından komünist yuvası ilan edilip kapatılan köy enstitülerinin kurucusudur.ve hayatta bir kişi tarafından en çok sevilen insan olabilecek kadar mükemmel biri.evet oğlu can yücel babası için 'ben hayatta en çok babamı sevdim' diyor.ülkemiz için yapmış olduğu fedakarlıkların yanısıra böyle mükemmel bir evlat yetiştirmiş olduğu içinde, önünde saygıyla eğinilmesi gereken adam gibi adam tabirinin tam karşılığı olan insan.
"Çağın en güzel gözlü Maarif Müfettişi" Milli Eğitim'in başından ayrılınca genç cumhuriyet'in eğitim alanındaki Aydınlanması büyük darbe almış, belki de son bulmuştur!
tekkeden yetişmiştir. fransızca biliyordur. yetişmesi gereği doğuludur. çalışa çabalıya batılı olmaya yöneldiği, bunda da başarıya erdiği söylenebilir.
izmir iktisat kongresi'nde kalkıp Atatürk'e "bu medreseleri ne zaman kapatacaksınız paşam!" diyen ve daha sonra da milli eğitim bakanlığı yapan saygıdeğer şahıs.
Hasan Ali Yücel, 17 aralık 1897'de istanbul'da doğdu. Eğitimini Mekteb-i Osmani, Vefa idadisi, Cağaloğlu Darülmuallimin-i Aliye'de (Yüksek Öğretmen Okulu) tamamladı.
19 aralık 1922'de öğretmenliğe başladı, Muallimler Birliği ve Türk Ocağı'nı kurdu. 1924'te Kuleli Askeri Lisesi'ne tayin edildi, edebiyat öğretmenliği yaptı. Daha sonra istanbul Erkek Lisesi'ne felsefe öğretmeni olarak atandı.
1926'dan itibaren istanbul Erkek Lisesi'nde felsefe ve sosyoloji öğretmenliği ile Galatasaray Lisesi'nde vatandaşlık bilgisi öğretmenliği yaptı.
1927'de sona eren öğretmenlik yıllarında, 'Felsefe Elifbası', 'Süri ve Tatbiki Mantık', Hıfzı Tevfik ve Hamamizade ihsan ile birlikte yazdığı 'Türk Edebiyatı Numuneleri' adlı eserlerini yayımladı.
1927'de Reşat Şemsettin (Sirer) ile 'Mıntıka Müfettişleri' unvanıyla istanbul Maarif Emirliği'ne verildi. 1929'da ikinci Sınıf Maarif Müfettişliğine yükseldi ve Maarif Emirlikleri kaldırılınca Maarif Vekaleti Teftiş Kurulu Üyesi oldu.
1930'da Maarif Vekili Cemal Hüsnü (Toray) tarafından araştırma ve inceleme göreviyle Paris'e gönderildi. 1930'da geniş bir inceleme ve araştırma dosyasıyla Türkiye'ye döndü. 1936'da bu incelemesini 'Fransa'da Kültür işleri' adıyla yayımladı.
1931'de Atatürk'le birlikte üç ay sürecek bir yurt gezisine çıktılar. Söz konusuu denetleme gezisinden bir yıl sonra, dil devrimim doğru temeller üzerinde geliştirmek düşüncesiyle Türk Dili Tetkik Cemiyeti kuruldu.
1932'de Batı'daki benzerleri örnek alınarak kurulan, öğretim üyeleri yurtdışında okumuş kişilerden oluşan Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü'ne müdür olarak atandı.
1933 yılı sonunda Maarif Vekaleti Orta Tedrisat Umum Müdürlüğü'ne atandı. Bu dönemde, üniversiteye geçişteki önemi nedeniyle liselerde reform düşüncesi üzerine yoğunlaştı.
1934'te CHP'den izmir Milletvekili olarak TBMM'ye girdi. 1938'de, Celal Bayar kabinesinde Maarif Vekili oldu. Özellikle inönü'nün desteği ve yakın çalışma arkadaşlarının katılımıyla büyük bir reform hareketi başlattı ve gerçekleştirdi.
1945'te, Londra'da toplanan ve 43 ülkenin katıldığı UNESCO toplantısında Türkiye'yi temsil etti. Döneminde, Ankara Fen Fakültesi (1943), istanbul Teknik Üniversitesi (1944) ve Ankara Tıp Fakültesi (1945) kuruldu.
5 ağustos 1946'da 7 yıl ve 7 ay sürdürdüğü Milli Eğitim Bakanlığı görevinden istifa etti. istifasından sonra gazetecilik görevinen döndü ve dönemin etkin gazetelerinden 'Ulus'ta çalışmaya başladı.
1950'de hem 'Ulus' gazetesinden hem de CHP'den ayrıldı. 1950-1960 arası bu son dönemde, Cumhuriyet'te 'Köşemden' başlığı altında yazılar yazdı, yurtdışı gezilere çıktı.
Kıbrıs ve ingiltere gezilerinden sonra izlenimlerini, düşüncelerini 'Kıbrıs Mektupları' ve 'ingiltere Mektupları' adıyla yayımladı.
Bir süre (1956'dan itibaren) iş Bankası Yayın işlerini yönetti. 1960'ta bu görevini de bıraktı. Bu dönemde sağlığı iyice bozuldu. 26 şubat 1961 sabahı, istanbul'da misafir olarak kaldığı Prof.Dr. Tevfik Sağlam'ın evinde vefat etti.
Hasan Ali Yücel için bir şiir
Hasan Ali Yücel aynı zamanda şair ve çevirmen Can Yücel'inde babasıydı. 'Can Baba', babası için aşağıdaki satırları kaleme almıştı.
Hayatta Ben En Çok Babamı Sevdim
Hayatta ben en çok babamı sevdim.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpı bacaklarıyla – ha düştü, ha düşecek Nasıl koşarsa ardından bir devin,
O çapkın babamı ben öyle sevdim.
Bilmezdi ki oturduğumuz semti,
Geldi mi de gidici hep, hepp acele işi!
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi.
Atlastan bakardım nereye gitti,
Öyle öyle ezber ettim gurbeti.
Sevinçten uçardım hasta oldum mu,
40ı geçerse ateş, çağırlar istanbul a,
Bi helallaşmak ister elbet, diğ'mi, oğluyla!
Tifoyken başardım bu aşk oy'nunu,
Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu.
En son teftişine çıkana değin
Koştururken ardından o uçmaktaki devin,
Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
Açıldı nefesim, fikrim, canevim.
Hayatta ben en çok babamı sevdim.
bakanlığı döneminde birçok batı ve doğu klasiğini dönemin büyük edebiyatçıları tarafından türkçeye çevrilmesini sağlamış kişidir. işbankası yayınlarından yeniden basılmaya başlanan ve hasan ali yücel klasikleri adı verilen bu 100'e yakın eser kültür hayatımız için çok önemli bir yere sahiptir. uyguladığı eğitim politikaları çok tartışılsa da yaptığı bu hizmetin değeri hiçbir şeyle ölçülemez.
"biz,istiklal mücadelesinden itibaren sosyal hayatımızda yaptığımız büyük devrimleri köylere götürecek adam yetiştirmek isteriz.çünkü ümmet devriminin böyle bir adamı vardır.bu,imamdır.imam,insan doğduğu vakit kulağına ezan okuyarak,vefat ettiği vakit mezarının başında telkin vererek,doğumundan ölümüne kadar bu cemiyetin,manen hakimidir.bu manevi hakimiyet,maddi tarafa da intikal eder.çünkü köylü hasta olduğu vakit de sual mercii imam olur.biz imamın yerine,köye devrimci düşüncenin adamını göndermek istedik."
gazi yaşargile burs vererek yurt dışında eğitim görmesini sağlamış, özlenesi devlet adamı.
o bursu almayı can yücel de çok istemiştir fakat babası tarafından onaylanmamıştır.
oğlu şair can yücel, bir söyleşisinde babası hakkında şunları söylemiştir:
ilk bakışta kurulu düzenin sadece uygun eli, konformist değil, aynı zamanda o düzenin politikacısı ve aktifi olan babamın çocuğu olmam kurulu düzeni tanımam bakımından yardımcı olduysa da ve zaman zaman konumum dolayısıyla yani benim iktidara karşı oluşum, babamın ise o iktidarın adamı oluşu dolayısıyla belki hem bir zorluk hem de bir kolaylık duymuşumdur. Yalnız şunu unutmayalım ki babam değişik bir Kemalistti. Üstyapı, Cumhuriyet devrimlerine ve Batılılaşma çizgisine bağlı olmakla birlikte, bu devrimlerin altyapı değişiklikleriyle bütünleşmesi taraftarıydı. Köy Enstitüleri hareketi bu bakımdan ilginç bir kıstas.
Babam için kestirme bir söz varsa, o da kendisinin aşırı sola da açık ilk sosyal demokrat oluşuydu. Onun için babamla aramızdaki siper çarpışmalarına karşın, Çanakkale'deki gibi siperler çok yakın olduğu için aramızda geceleri ekmek, peynir, konserve değiş tokuşunda bulunurduk. işin kolaylığı, zorluğu buydu. Şunu hemen söyleyim ki, babamın yukarıda değindiğim siyasal çizgisi ve eylemlerinin değerini bildiğim için ve onun işini zorlaştırmamak için o ölünceye kadar politikaya karışmamaya özen gösterdim.