Özellikle son kitabı "Gecenin gecesi" adlı eseriyle beni hayal kırılığına uğratan yazar. Hasan Ali'nin ağır yazan biri olduğunu biliyoruz. Bunun üzerine son dönemde iki kitabı - neredeyse- peşpeşe çıkartması biraz endişelendirmişti. Ki son kitabındaki dil çatısı bu endişeyi haklı çıkarttı.
bugün imza gününde kendisiyle tanışma fırsatı bulduğum çok zarif şahsiyet. canlı olarak görünce fark ettim ki mütevaziliğin zerafete dönüştüğü yere bir boğum atmış ve kalmış orada. varoluşun en sade sorgulayıcısı.
annesini binbir gece masallarının şehrazat'ına babasını samuel beckett e benzeten borges hayranı yazar/şair. yazarken şehrazat, yaşarken beckett'im der bir röportajında kendisi için.
''babalar alınlarımıza yazılmış yalnızlıklardır.''
Çok sağlam yazardır okuduğum kadarıyla, olay örgüsü ve karakterleri sevdirir. Ama benim tarzım değildir; taşra edebiyatını pek sevmiyorum, mesela ince Memed. Çok iyidir ama bana gelmez. Yaşayan bir efsanedir ayrıca Hasan Ali Toptaş, iletişim basardı bir ara kitaplarını umarım hala öyledir, çok hoş kapakları vardı.
George r.r. martin'in hold the door-hodor numarasından yannı gördüğüm en güzel uç bağlamayı çekmiş kuşlar yasına gider'in sonunda babanın sayıkladığı su, ölü evlat suat ve kitap boyunca bizi kovalayan at imgesiyle.
mistik ve büyülü bir dili olan çok değerli postmodern yazarımızdır. gölgesizler adlı muhteşem kitabı büyülü diliyle bir masalın içine çekiverir alır sizi dali tabloları gibi soyut somut gerçek hayal birbirine karışmıştır. filmide çekilmiştir. hayranı candan erçetin de filmde oynamıştır. ama kitap bambaşkadır. aynı zamanda şairdir.
yalnızlıklar 1
Neresinden bakılırsa bakılsın
her cümlede bir çift göz vardır
ve her noktada bir insan.
O insan ki, bakar bize ve ötemize
ve o insan ki, giyindiği zamanın gerisinden sorar
hep kaygılanır, duraksar ve sessizdir.
Ve geldim demenin bir sessizliği varsa
öpüşelim demenin,
sen hâlâ gitmiyor musun demenin
ya da ölmek istemenin bir sessizliği varsa
kelimeleri de vardır sessizliğin
duruşun kelimeleri vardır
bakışın kelimeleri vardır
bakışın, uzanışın
gülüşün…
Ama, yalnızlığın kelimeleri yoktur.
O, bütün kelimelerden oluşmuş bir kelimedir.
son kitabı beni hayal kırıklığına uğratmış olan yazar.
O masalsı dünyayı bırakıp daha realist bir baba-oğul hikayesi anlatmış. Kendine özgü dilini korumuş olmasına rağmen, başka bir yazarın kitabını okuyormuşum gibi hissettim. Heba'daki güvercin imgesi yerini at imgesine bırakmış. Heba'dakinden farklı olarak, bu atın öyküdeki yerini açıklayıp öykülerindeki o gerçeküstücü yapıyı temelden yıkmış.
Okura bir şeyler sezdirmenin peşinde olan toptaş, bu sefer göstere göstere anlatmak yolunu seçmiş. Sanıyorum bu yüzdendir ki, bu kitabını pek sevemedim.
"heba" adlı 376 sayfalık kitabını yeni bitirdiğim yazar. hediye edildiği için okumaya başladım. korkunç sıkıcı ve ilerlemeyen bir kitaptı. yine de hem hatır için hem de belki ilerleyince toplar diye devam ettim ve gerçekten onca vaktim "heba" oldu. aslında kitabın ismini koyarken "okursanız vaktiniz heba olur" demek istediyse takdir ederim. onun dışında takdir edilecek hiçbir şey yok. hikaye gerçekçi değil. diyaloglar gerçeğin yanına bile yaklaşamaz. kitap gerçekten israf ve heba.
"Bu kargaşa böylece devam ederken bazı günlerin hiç olmadığı olmuş hatta, bazı haftaların hiç gözükmediği, bazı ayların da ne kadar büyük bir umutla beklenirse beklensin oralara hiç gelmediği olmuş. "
Çok geç kalınmış bir tanışıklık, telafi edilesi kelime devşirme mevsimi...
Bin küsür yaşında olan muhtemelen hepimizi de Gömecek olan büyük yürekli insan. O kadar güzel yazıyor, o kadar güzel yok oluyor ki aramızdan; onu tarif edecek kelime bulmak da zor oluyor. Ama bir yerde gördüğüm ve ona ithaf edilen ve en dokunaklı yorum şu olsa gerektir: " biz seni hak edecek ne yaptık?"
Türk edebiyatının son 15 yılına damga vurmuş yaşam şekli ile yazdıkları kadar dikkat çeken edebiyatın dil işçiliği olduğunu fark etmiş olan olan kaybolan her şeyi yazan yazardır.
sözgelmi,kuş, aslında, rüya, gerçek sadece bu kelimeleri kullanarak bile bir hikaye yazabilecek edebi yalnızlıkta olan az konuşan çok yazmayan beyaz saçlı yalın dilli, işlediği mevzular ile insanı gerçeğin eteğinde rüyanın arefesinde gezdiren yazar.
Silahlar ki, her biri bin yalnızlıktır
ve düşmanıdırlar dilin.
Onların menzilinde kavramlar birer orospudur,
kelimeler tacir.
Çıplaksalar giyinip peşimize düşerler
onca yıllık dostluktan sonra;
giyinikseler soyunup peşimize
onca yıllık düşmanlıktan.
Kimi elimizden tutacaktır sözgelimi,
kiminden başkaları, bizi avlamak için.
...
Bir tankın duruşuyla büyür yalnızlık,
bir namlunun bakışıyla büyür
ve her namludan bir toplum bakar dışarıya.
Bu yüzden namlular hep kalabalıktır,
bu yüzden kimse tek başına değildir arpacıkta.
Bu yüzden, her tetik bir dağdır;
ve işaret parmaklarımızda bu yüzden,
sürekli bir ürperti vardır.
Silahlarla büyür yalnızlık;
bilip bilmediğimiz,
görüp görmediğimiz silahlarla.
Her silah kördür çünkü
baktığı yeri vursa da,
her silah sağırdır.