Taksim Kristal Gazinosunda “Bakmıyor Çeşm-i Siyah” şarkısını söylerken dışarıda trafik durur, gazino müşterilerinden daha büyük bir kalabalık meydanda birikir, ancak şarkı bittiğinde her şey normale dönermiş. 1966 da vefat etmiştir.
bir rivayete göre, boğaz'ın bir ucundan diğerine sesi ulaşırmış. pek tabii mübalağası olsa da, kudretli sesi nam-ı diğer 52 hertz balinası gibi, diyar diyar dalgalanıyor sanki. öyle bir ciğere sahipti ki yüceses, tek nefeste 4 kıta çıkarsa, inandırıcılığından kuşku duyulmazdı. katana'nın yapıldığı tatara fırınını körükleyen körük gibi mübarek*.
şakalar komiklikler bir yana, özünde sanat müziğine meftun oluşu, ses rengi, ciğeri ve dahi kederi birleşmiş, yüce bir sese malik olmuş yüceses. çok iyi olmuş, çok da güzel olmuş. başımızın tacı olmuş.
benim gibi süfehâların* kurduğu her çilingir sofrasında yüceses'ten muhakkak bir parça piyasaya sürülür. illa ki makber, her mevsim içimden gelir geçersin ya da olmaz ilaç sine-i sad pareme dinlenir, etten et koparılır, matem havası yaratılır. yüceses de, bu matem havasını oluşturmak için en doğru koşulları sağlayan, hanende'dir.
bir değer, bir kutsiyettir.
Üzerine söyleyeni, söyleyeceği tanımam, saygısızlıktır.
titretiyor gibi kaba bir tabir kullanmak istemezdim ancak titretiyor yahu, o sesi hangimizin içini acıtmıyor ki?
bir rivayete göre bu sesi güzel sanatçı, boğazda şarkı söylediğinde karşı taraftakiler susup onu dinlerlermiş.
kadifeden kesesi adlı şarkısını dinlerken babamın gelip anlattığı bir hikayedir.
şarkıları harika yorumlayışı, o zamanın teknik şartlarına rağmen kusursuzdur. yücesesi dinlediğimde aklıma gelen bir cümle vardır: sanatçı okumuyor bu şarkıyı, resmen şakıyor! dikkatli dinlenince bu gerçeğin de farkına varılacaktır.