Kitaplarını okurken özellikle Daha’ yı beni alıp götürdü, yaşattı , sorgulattı, ne bilim o olayları canlı canlı yaşadım resmen. Kitaplarında bir ruh var bu adamın sizi içine hapseden sürükleyen. Bu arada DAHA nın sinema filmini dört gözle bekliyorum.
Sorarlarsa “Ne iş yaptın bu dünya da ?” diye, rahatça verebilirim yanıtını; Yalnız kaldım. Kalabildim! Altı milyar insanın arasında doğdum ve hiçbirine çarpmadan geçtim aralarından.
kinyas ve kayra kitabının fiyatı dudak uçuklatır. Ne lan öyle 35 liraya hakan günday kitabı mı olur? Alın klasiklerden okuyun sevgili sözlük, bunlar hep vakit kaybı işte.
Edit; kitapçıyım, bu entryi patron okumaz umarım *
Teknik anlamda kusurlu romanlar yazsa da zaman zaman tespit yapacağım diye gereksiz tanımlamalar yapsa da severek okuduğum yazardır. Entelektüel olmasının yanında iyi bir gözlemci ve kesinlikle halkın içinden bir insan olduğunu düşünüyorum. Bu arada yeraltı edebiyatı ile alakası yoktur hakkında 436 entry olan yazar zaten yeraltı edebiyatı yaptığını iddia etmez.
kadir has üniversitesinde ki bi söyleşisine gitmiştim. dinleyiciler yavaş yavaş yerleşti. sonlara doğru kalabalık bi öğrenci topluluğu geldi doldurdu. yer kalmayınca kızın biri kapının önüne oturdu. ondan sonra gelen herkes kapının önüne oturdu. öyle ki kapı açılmıyordu artık. yemin ediyorum çıldıracaktım. 20-25 yaşında koca koca insanlar kapının ağzına doldular. 3 adım atsalar adam gibi oturacaklar ama yok anasını satayım. gelen kapıyı açıyor kızın sırtına vuruyor kızın umrumda değil. hadi onu geçtim.
adam bi su istedi 10 dakika geçti su yok. sonra bi daha istedi. yine yok bi 5 dakikada öyle geçti. şükür sonunda bitanesi aldıda getirdi. 2 dakika sonra biri daha getirdi. sıkıntılı bi organizasyondu zaten.
bu arada nermin mollaoğlu adını anmazsak ayıp ederiz. daha nın farklı dillerde çevirilerini görünce yeni kitap çıktı diye sevinen bir ben değilimdir. bu kısa süreli sevinçlerin kaynağında nermin mollaoğlu da yer alıyor. edebiyat ajanı diye bi mesleği de ilk defa duyuyorum zaten.
sağımda ki kadın günday cümleye başlayınca sessizce devamını getiriyordu ara sıra. zaten sıkı bi hakan günday takipçisi iseniz bi söyleşisinin %80i önceden biliyorsunuzdur artık. arkadaşın kitabını imzalatmam için vermişti. sıra girdik. kızın biri kinyas'ın yoluna imzasını atmasını rica etti. tüm kitaplarına iki defa imza attırmış(!)
dün de adana'ya gelmişti. seyhan belediyesinin edebiyat günlerine. bak edebiyat günleri diyorum ama öyle abartmamak lazım. toplasan 7-8 tane kavşağa vinil asmışlar. otobüsle geçerken imkanı yok anlamazsın ne olduğunu, yürüyerek gidiyorsan bile dibine girip okuman lazım. uzaktan okunmuyor kim geliyor ne zaman geliyor. öyle saçma bişey. afiş mafiş yok zaten piyasada. 5 tane kaldırım taşı dizip heryere duyuruyorlar ama böyle bir etkinliği duyurmak için afiş bastırmaya bütçeleri yetmemiştir.
girdik salona, lan salonun arkasından sesler geliyor. perdenin arkadan. alkışlar felan. elemanın biri geldi dedi 5.30 daki program 6 da başlayacak. başka bi program varmış arkada.
bu sırada imza felan atıyor tabi dışarda. 6.15 oldu geldiler.
mevzu edebiyatımızda felaket günleri.
yavuz ekinci diye biri bişeyler dedi ama valla ben tam olarak bişe anlamadım.
sıra gündaya geçti. e adam kitap gibi konuşuyor. zaten sıkı bi hakan günday severiyseniz çok farklı şeyler duymazsınız. okuldan atılması, yazmaya başlaması, hikayeyi patron edinmesi...
günday sahneden indi, küçük iskender çıktı. 3 şiir dinleyip bende çıktım. etkileyiciydi bence.
6-7 kişi kapıda hakan gündayın etrafını çevirmiş konuşuyorlar, fotoğraf çekilmek isteyen var, kitap imzalatan var... yanlarına gittiğimde elemanın biri nasıl ulaşacağını sordu. önce doğan kitapın emailini gösterdi sonra da izin isteyerek kitabına kendi mailini yazdı. insan konuşacağı zaman bi çekiniyor ama adam şeker gibi. sen ona merhaba demeden o sana merhaba diyor. halini hatrını soruyor. okuyucusuyla böyle muhabbet eden kaç tane yazar vardır? böyle bi adam sevilmez mi lan?
Usta derecesinde olduğunu düşünmüyorum ama türk edebiyatı için kesinlikle lazım gelen bir renktir. Chuck palanhiuk ve celine arasında salınır. Celine' i saplantı derecesinde sevdiğinden bahsetmişti bir söyleşisinde. Kitaplarında sanki hep aynı şeyi yazmaya çalışıyor izlenimi veriyor bana, bunu da üretken bir yazar Olmasına, ve tek perspektiften aynı karanlığa bakmasına bağlıyorum. Chuck palahniuk okurkende aynı hisse kapılıyorum bu yönüyle chuck a daha fazla benZiyor. Celine çok üretken bir yazar olmadığı için ve yazdığı iki kitapta on kitap gücünde ruhundan damıtıp a ve öz yazan bir yazar olduğu için bu tekrara düşmemiştir. Ben Hakan günday' on daha az ve daha öz üretmeye başladığında on kat daha etkili bir yazar olacağına Eminim. Kitaplarında sonuna doğru sanki kurduğu atmosferin kasvetine kendi bile dayanamıyor ve sıkılmaya başlıyor. çözümlemeler hep aceleye geliyor gibi. Özellikle az kitabında son elli sayfa ' artık bitsin' diye bağırıyor cümleler. Her şeye rağmen iyi bir yazardır ve Türk edebiyatı için olması gereken bir renktir. Her yazar gibi en iyi eserini hala yazmadığını düşünüyorum. Umarım bunu başarabilen yazarlardan olur.
"Düzenli kentlerin, amaçsızca yaşayan insanlar için kurulu tuttuğu düzenli tuzaklar vardır."
"Acının nedeni tam olarak hayatta olmaları değil, hayatı kullanma biçimleriydi. Harcıyorlardı. Her şeyi. Kendilerini, hayatlarını, onlara sunulmuş her duyguyu her malı."
"Hayat seni öyle bir noktaya getirir ki kendini sevdiklerinle savaşırken ve nefret ettiklerinle sevişirken bulursun. Üzülürsün. Pişman olursun. Sonra biraz zaman geçer ve tersinin bu dünyada işlemediğini anlarsın."
insanların karar verip uygulama düzeneklerinin lokomotifi iradeleridir. irade, kavramlar listesinde dirençten tercihe kadar
olan bölümü içerir. Bütün insanlar eşit sayıda iradeye sahip olarak doğar ve iradelerini tüketemeden ölürler. Adına dünya denilen tatil köyüne adım attığı anda insanın eline tutuşturulmuş suni bir para birimine benzer. Her davranış ve düşünce bir miktar
iradenin harcanmasını gerektirir. insanlar, kendilerini ve hayatın kurallarını anladıkça iradelerini harcama konusunda farklılık
gösterir. Bazıları işlerine, bazıları aşklarına, bazıları hobilerine, bazıları ailelerine harcar. Herkesin iradesini eritip buharlaştırdığı bir kazan vardır. Piçlerse iradelerini sadece hayatta kalmak için harcar. Dünya üzerinde bir gün daha geçirebilmek için. Çünkü onları en çok zorlayan konu hayattır. Bütün iradelerini yataklarından kalkmak, akıllarından geçen delice düşünceleri gerçekleştirmemek, içinde yaşadıkları toplumun yargı ve ceza düzenekleri tarafından fark edilmemek için harcarlar. Dolayısıyla eline doğdukları topluma yararlı bir birey olmak ve o ele tükürmemek konusunda irade eksikliği çekerler. Sadece ve sadece hayata katlanabilmek için harcadıkları irade miktarı, sahip olduklarının hepsini tüketmeye yetecek kadardır. Bu nedenle piçler sosyal hayatın içinde zayıflıklarıyla tanınırlar. Diğer insanların gözünde zaafları uçurumlar kadardır. insani bütün günahların çok kolay aktörleri olabilir ve seks, kumar, içki, uyuşturucu, kibir gibi kelimelerin içlerini kendi kanlarıyla doldurup en yakın dostları haline getirebilirler. Çünkü hayatla savaşmaktan, kendileriyle savaşmaya güçleri kalmamıştır. Kendileriyle savaşacak iradeye sahip olmadıkları için de bütün güdülerine boyun eğmişlerdir. Bunun nedeni de boyunlarının ince olması değil, kafalarının ağır olmasıdır.
Piçin bir tımarhane ya da hapishaneye kilitlenmemek uğruna sarf ettiği irade miktarı, sıradan bir insanın kansere çözüm bulmak,
devlet başkanı ya da peygamber olmak için harcadığından fazladır. Son olarak, bir karaktere sahip olabilmeleri için gereken iradeyi sadece nefes almaya harcadıkları için piçler karaktersizdir.
çok önceden izlediğim bir röportajında onu yazarlığa iten ve hayatını en çok değiştiren kitabın gecenin sonuna yolculuk olduğunu dile getiren yazardır. ayrıca kinyas ve kayradan sırf ailesinden birileri buna telif hakkı davası açarda ailesinden birileri ile tanışır ve bana onu anlatırlar diye kopyala yapıştır yapmışlığı bile vardır.
kinyas ve kayra'sı ciddi anlamda bambaşkadır..
şanssızlığı böyle bir kitap yazmış olmasıdır..
üzerine çıkamamıştır..
gömmeye içim elvermez hafız seni ayrıca..
sevildiğini bil..
"Doğu'da kızlar kadın doğar. Ecellerinden önce ölürler. ilk yemeği anasının memesinden gelen ve yediği çanağa tükürmekte sakınca görmeyen erkek, o kadar çok kadın gömer ki toprak bile artık dişidir. Bu yüzden toprak ana diye bilinir. Perilerin şanı buradan gelir. Diri diri gömüle gömüle toprağı bile kadın yapmışlardır. Bu yüzden verimsiz ve çoraktır. Buna da, kadının intikamı denir."
Sözleri oldukça etkileyicidir. Ayrıca kinyas ve kayrayı kolay kolay okuyabilecek, okusa da anlayabilecek insan sayısı çok çok azken bu adam lise yıllarında yazmıştır.
Ancak insan kinyas ve kayrayı okuyunca diğer kitaplarını da buna benzetiyor. Kendini tekrarlama olayı çok fazla. Yine de, buna rağmen Yeraltı edebiyatını çok güzel temsil eden bir yazar olduğunu düşünmekteyim.
(bkz: daha) ' yı okumaya başladığımda dedim ki; seni lanet olası bu nasıl betimleme, kendimi hikayedeki hiç bir karakterle bağdaştırmama rağmen tam da ortasına düştüğüm bir hayal dünyasına davet etti beni. Sonrasın da diğer kitaplarını okumaya başladım peş peşe, bu adam ilerde kült olacak eserlere ismini veren yazardır. Tespitimi bıraktım buraya, iyi bakın.
Yeraltı edebiyatında küçük iskender ve Oğuz Atay'dan sonra gelir, akıcı bir dili vardır.
Boş zamanları değerlendirmekte üstüne yoktur. Zevkle okunur.
Ya kardeşim onu okuma bunu okuma diyorsun da toplumun çoğunluğu kitap okumuyor dur, ucundan köşesinden azıcıkta olsa okuyan/okuyacak olan varsa hevesini kursağında bırakma.