bugün

kapatıldığı söylentilerinin geçmesi tam bir salaklıktır. düşünün;

180 tane anten, dünyayı kontrol edebiliyor, istediği yerde deprem yapabiliyor, istediği yerde felaket olabiliyor. tekrar düşünün böyle bir şeyi kapatırlar mı ?

1999 yılında dünyanın en büyük felaketini yaşadı türkiye. haarp sitesi bu istasyonun günlük değerlerini her gün sitesine aktif olarak yüklemekteydi. depremden önce de aynı şekilde. fakat depreme bir gün kala grafikteki dalgaların aşırı yükseldiği görülmüş, deprem günü veri grafiği girilmemiştir. düşünün. sizce bir tesadüf olabilir mi ? depremden gününden sonra veriler tekrar yüklenmeye devam edilmiştir.

internet sitesini kapatarak hiç bir şekilde iz bırakmamaya çalışmışlardır.

(depremden 1 gün önceki veri)

görsel
eğer böyle bir proje varsa, sevmedikleri ülkelerde taş üstünde taş kalmazdı.

yani pek mantıklı gelmiyor proje.

ama deprem yaratma,iklim değiştirme tabiki mümkün.
Çocukların erişemeyeceği yere kurun şu siktimin sistemini. Bir tuşla deprem yapmak nedir orospu çocukları.
van depremi ve marmara depreminin h.a.a.r.p. teknolojisiyle yapıldığı iddiaları vardır ve kanıtları da çoktur.

van depremiyle ilgili video: https://www.youtube.com/watch?v=8rFQZcADyY4
deprem vb doğa olayları yapabildiğine inanılan 2-3 adet anten.
Teslanın sırtından geçinen amerikanın kullandığı projedir. Yeni yeni diğer ülkelerde kullanmaya başlamıştır. Van depremi, marmara depremi hep amerikan oyunu bunlar.
iyonosfer araştırmalarında kullanılan kısa dalga radyo anten sistemi. popüler kültürde deprem vs ürettiği şeklinde efsaneler üretilmiştir.
sikime komplo teorisi yazsam peşinden koşacak güzel insanları, insanlarımızı ortaya atan teknolojidir.

günümüzde teknoloji elbette bir yerlerde doğa olayı yaratmaya izin verecek kadar gelişmiştir ancak, kalkıp da hala 17 ağustos depremini amerikalıların işi diye sağa sola servis edenler var.

oğlum siz manyak mısınız? Sen kimsin ki elin amerikası, şusu busu o kadar sistem geliştirecek, ne için? seni bitirmek için. Sen zaten bitiksin ki. bu kadar para harcamaya lüzum mu var?

daha bu sabah bir yazı okudum hatta. ilgimi çekti ne tür komplolar ürettiler acaba diye bir okuyayım dedim...

israil/siyonistler ve emirlerindeki amerikalı subaylar cümlesini gördükten sonra bıraktım yazıyı...

adamlar gelmişler gölcük'te denizin altına bu teknolojiyle ilgili makineyi kurmuşlar, 17 ağustos günü gece 03:00 sularında da operasyona başlamışlar. dönemin yetkililerini de en fazla 100bin kişi ölür, birkaç milyar zarar olur diye ikna etmişler çünkü planlanan deprem bu kadar büyük değilmiş ancak cenab-ı hakk, onlara gününü göstermiş ve depremi planladıklarından daha uzun süre yapmış ve daha çok insan ölmüş. cenab-ı hakkı kes, elin israil'li subayına haddini bildirmek için yüzbinlerce müslüman öldürüyor. vay canına, o kadar güzelsin ki yağmur başladı...

işin dinsel kısmını geçiyorum. ancak geçemediğim noktada şu soru beni karşılıyor; o gün, o depremde bu ülkenin en muhafazakar şehirleri yerle bir oldu. yani allah'tan gelen bir uyarı olsa da, muhafazakarız diye bizi siktiler ayakta diyeceğim ama zaten bu ülkede din = insan kandırmak olduğu için hiç girmeyelim o toplara...

tanıma gelecek olursak, elin gavurunun okuyup ilim irfan sahibi olduğu, milyarlarca para harcadığı belki de ileride dünyanın kontrolünü sağlayacak bir teknolojidir. kutsal kitabının ilim kitabı olduğunu iddia eden müslümanlar ise buna allah'ın işine karıştılar, doğayı etkilemeye kalktılar, hepsi cehennemde odun olacak diye karşı çıktıları teknolojidir.

ve inşallah bu teknoloji deprem yaratabiliyordur. hepinizi öldüreceğiz. gebereceksiniz bütün müslümahahaha. lan ya...
Kadıköyde güzel bir pub dır.
Felaket proje.
Bonba gibi bir şey.
bir çok komplocuya göre depremleri tetikleyen ve şiddetini arttırdığı söylenen makine. marmara depreminde payı olduğu söylenir. bulunduğu yer alaskadadır.
deprem ya da fırtına yaratma kabiliyetine sahip değildir.
bir süre öncesine kadar inanıyordum fakat şimdi değil. eğer böyle bir deprem yaratabilecek güç varsa amerikada, rusya'da istanbul diye bir yer bırakmazlardı. inanmıyorum öyle bir güce sahip olduklarına.
Adamlr o yaptıkları muhteşem gücü 3-5 salak müslümanı öldürmek için kullanmaz merak etmeyin. Biz sürekli birbirimizi öldürüyoruz zaten. Kendinizi bu kadar önemesemekten vazgeçin haarp kim siz kim.
deprem yapıyor diyola.
Gerçekse eğer herhangi bir dünya savaşı durumunda savaşı kazananı belirleyecek olan projedir.
Olağanüstü olaylardan sorumlu tutulan proje.
Dusunce kontroluyle alakasi yoktur. Gokyuzune isinlar ya da farkli bir yolla iklim kontrolunu amaclar. Amerikadaki cogu firtinanin iklim kontrolu denemesi sirasinda ciktigi soylenir. Dogrulugu kesin degildir. Kisacasi iklim kontrol silahidir.
High Frequency Active Auroral Research Program (HAARP)
Ekşi de bununla ilgili güzel bir yazı. içinde olan birinci ağızdan.

hayatımın 8 senesini bu basitçe antenlerin geliştirilmesine adadım. 2 sene önce de bu işi bıraktım. kazandığım para yapılan bu üst düzey mühendisliğin verdiği yıpranmayı bertaraf etmeyi yeterince sağlıyor. muhtemelen de yedi sülaleme yetmese de sıkılmaz isem hayatımın sonuna kadar çalışmasam yetecek kadar para kazandırdı.

basitçe antenler diyerek başladım bu yazıya. çünkü görünüş açısından antene benzemekteler. tam olarak anten demek yanlış olur, çünkü çok kapsamlılar.

işe girişim biraz şansa da olsa ilgi alanımla çok ilgisi vardı. hala öğrenciydim lakin okulu bıraktım, anlaşma yaparken avukatlar mavukatlar her şeyi çözdü hiç umrumda bile değildi ama kendi ufak odamdaki ekipmanın zirvesi burada olacak ve ar-ge yapacaktım.

yaptım da; yaparken de kimsenin göremeceyeceği şeyler gördüm. gördük. yıpratıcı diyorum;

ışığın hızını çok ufak bir hassasiyette ölçebilen teknolojiye sahipken, hızını ölçemediğimiz, başka taneciklerin ve dalgaların ya da bunların bir arada bu işi yapabiliyor olması haarp'ın yola çıkış sebebinin özeti diyebiliriz.

şöyle diyeyim, 8 sene boyunca deney diye tabir ettiğimiz ölçümler yaptık, bunları analiz ettik, yorumladık. ve bu teknolojiyi hep daha çok geliştirecek, malzemeyi, aleti, edavatı ürettik tekniğini geliştirdik.

ışığın hızından hızlı hareket eden ve bu hareketi ışıktan farklı bir karakteristikte gerçekleştiren bir parçacığı kullanabilseydik, evrenin sınırını bir adım arttırabildik. bilinen, evren ışık hızında genişliyor teorisine ek olarak öne sunulan evren ışık hızından hızlı genişliyor teorisi de bu sebeple ortaya çıkıyor.

biz de """"""kanıtlayamaksızın""""""", ışığın hızından daha hızlı olan bu taneciğin """""varlığına inanıp""""" bunun üstüne deneyler yaptık, yapıyorlar da hala.

yıpratan kısmı şu, bilimin ışığında büyüyen bir bünye olarak ben, bu tekniğin doğru olması ihtimalini, bir ilahi dinin gerçek olma ihtimali ile eşit buldum. çünkü haarp'ın yola çıkış olayı, böyle bir şeyin gerçek olabilme ihtimali üzerinde durmasıydı.

yani bir din inancını zirvede yaşadığına inanan bir adam, yaradanına ulaşmak için tasavufa baş vuruyor. bu bir yöntemdir ve hep kendini geliştirmen gerekir. sabretmen gerekir. tasavuffa hiç girmediğimi ancak ne olduğunu bildiğimi söylemem de gerekir. çünkü kökünde, bilimin ışığında büyüyünce bir inanca pek prim veremiyorsunuz.

işe girdiğim sene, bu tekniğin teknolojik açıdan geliştiği kadarıyla gönderilmiş bir sinyali incelediğimde ve analiz ettiğimde gördüklerim gerçekten çok enteresandı. olayı asıl enteresan yapan, sekiz sene önce gönderilen sinyalin geri yansıyan sinyali bugün incelediğimizde, 6 sene önce baktığımız şeyden daha da farklı şeyler görüyoruz.

biraz karışık, 8 sene önce gönderilmiş bir sinyali ele aldığımızda, bu sinyal gönderdiğimiz günden bu güne sadece 4 senelik bir çapta/mesafede yolculuk yapmış oluyor. eğer bunu ışıkla yapsaydık, ışın demetleri atsaydık, fotonları kullansaydık atıyorum, bu 4 ışık yılı kadar bir mesafe olacaktı. haarp'ta kullanılan teknikte, ışık hızından daha hızlı hareket ettiğimizden aynı sürede daha uzun bir mesafe kat etmiş oluyoruz.

şöyle şeyler oluyor, ışığı ve haarp sinyalini aynı anda bir yerlere gönderiyoruz, atıyorum, süreleri de anlaşılabilir olması için değiştiriyorum, uydumuz olan ay'a çarpıyor ve geri yansayacak. 2 sene sonra gerçekten, ay'dan ışık yansıyor lakin bu anda haarp'tan haber yok. lakin 1 sene sonra yani toplamda 3 sene sonra haarp sinyalleri gelmeye başlıyor. biz böyle olunca yaptığımız işin yanlış olduğunu hakkatten de haarp sinyallerinin ışığın hızından yavaş olduğunu düşünüyoruz. bu sinyallerin kalitesi de düşmüş oluyor.

ancak, inanıp da tekniği ve teknolojiyi geliştirip yola devam ettiğimiz de şu oluyor. ışık ve haarp'ı ay'a tekrar gönderdiğimizde 2 sene sonra gelmesi gereken ışın 1.99999998 yılda geliyor, ışık bizim ölçümlerimize göre daha geç geliyor. sonra peki daha önce denediğimizde ne oldu diye sorunca da bunu araştırmaya başlıyoruz.

bu sefer ay'a değil de farklı yerden, yaklaşık açılarla, orada geniş bir bölgeye bu sinyalleri ve ışığı gönderiyoruz. hakkatten'de ay deneyinde olduğu gibi haarp sinyalleri 3 sene sonra geri dönüyor. lakin bu sefer ışık geri dönmüyor.

buradan da haarp'ın yansıyabildiği lakin ışığın yansıyamadığı bir yerle karşı karşıya olduğumuzu düşünüyoruz. sonra gelip ay niteliğinde bir materyal ile ufak çaplı deneyi daha kontrollü yaptığımızda haarp sinyallerinin ay'den çok az yansıdığını ve çok az bir kayıpla ay'ı geçebildiğini görüyoruz. radyo sinyallerinin duvarı geçebilmesi gibi düşünebilirsiniz bunu.

haarp tekniğimiz de hassaslaştıkça ay'dan yansıyabilen demetleri daha çok gözlemleyebiliyoruz.

sonuç olarak, ay'ı geçip, bir yerden yansıyan bir haarp sinyali geri dönerken, ışığın oradan yansıyamaması bir çok soru sormamızı sağlıyor.

bu şekilde ışığı tamamen soğuran şeyin ne olduğu konusunda daha çok bilgiye sahip oluyoruz. ay'ı geçip de ışığın yansıdığı yer çok büyük ihtimalle bir karadelik. zaten karadeliğin varlığını bu şekilde düşünmeye başlıyoruz.

ki ar-ge'nin güzel yanı budur, ilgi alanımız olduğu için eğlenerek yapıyorduk bu işi, boş zamanlarımızda uzay pisliğini inceliyorduk. atıyorum, daha önce fırlatılan bir uydunun bir kazadan sonra yörüngeye oturan parçalarından herhangi birisini kim daha önce bulacak diye iddialara giriyorduk birasına filan. bunu da saniyeler içinde yapabiliyorduk zaten. bunu tekniğin hassasiyetini anlatabilmek için söylüyorum, 10 yıllar önce sadece kağıt üstündeki rakamlardan ibaret olan bu teknik şu anda, ekranlarda görsel olarak, derinliği kesin olmasa da 3 boyutlu olarak gözlemlenebiliyor. yani şöyle diyebilirim, uluslararası uzay istasyonu'nu en ince ayrıntısına kadar, ekranlarda renderleyebiliyoruz.

haarp'ın dünya üzerinde çok farklı noktalarda sayıca çok fazla bulunmasının sebebi budur. farklı yerlerden eş zamanlı aynı noktaya gönderilen sinyaller sayesinde, 3 boyut ve ayrıntı konusunda çok hassas bir hale geliyor.

ve kesin olarak söyleyemesem de bu sinyallerin ışık hızından farkı çok yüksek. ilk gönderilen sinyal ışığın da yansıyabildiği bir yerlerden yansıyıp döndükçe daha kesin sonuçlar elde edebilmekle birlikte şu anda bu hız farkının aşağı yukarı 1000 katı olduğunu öne sürebiliriz. ama çok değişken, çünkü sinyallerin karakterini tam olarak çözemiyoruz. yarın geri yansıyacak bir sinyal ile bu hız farkını 800 kat olarak tanımlayabilrdik. kesin olarak söyleyememin sebebi bu.

ben oradayken gözlemlenen en ilginç olayı da anlatmak boynumun borcu sanırım; rastgele sinyaller gönderirken sağa sola, bu sinyallerden birisi yıllar sonra geri dönmeye başladı. yansıma çok zayıftı ancak zamanla güçleneceğini ve kararlı bir hale geleceğini ve maksimum kaliteye ulaşacağını düşünüyorduk. bu sinyal hiç bir zaman güçlenmeyi bitirmedi. her geçen zaman daha da kaliteli bir hale geliyordu. ve görsel olarak işleyebildiğimiz zaman belli bir simetrisi varmış gibi görünmeye başladı. bir gezegeni görsel analizinden bir küre bekleyebiliriz. zaten sinyalleri bir gezegene gönderdiğimizde bize yaklaştıkça artan sinyal kalitesini zaten gözlemleyebiliyorduk. ama bir yıldız ya da gezegenin görsel analizinden farklı sonuçlar vardı.

bu mantıkla en azından hareketli ve dünya'ya yaklaşan bir şey olduğunu kanıtlamış olduk. şekli de söyleyeyim, konik, köşeleri olan enteresan bir şekil. yani bir tasarım olarak düşünün. abartısız o zamanlar bunun başka birilerine ait bir yolculuk aracı olduğu üzerinde çok durduk. bir süpernova yani bir patlayan yıldız olduğunu da düşündük ve de patlamanın hala genişlediğini düşündük. kesin kanıtlar hala yoktu. nihayet sinyal kalitesi arttıkça yani dünya'ya yaklaştıkça bu cismin kendi rastgele oluşmuş ekseni etrafında dönen ince uzun bir niteliksiz bir gök cismi olduğunu anladık.

çok büyük ihtimalle bir uydu'ya ya da bir gezegene çarpan bir gök taşının artakalan parçalarından biri olmalı. ancak o kadar büyük ki, eğer bu doğrultuda gelirse, çarpmadan geçmesi imkansız görünüyor. yani, jüpiter'in güneşe olan uzaklığından daha büyük bir yarıçapa sahip. eğer ki güneş'i ortalayarak gelseydi, güneş sisteminden jüpiter'e kadar olan her şeyi silip süpürecektir.

şu anda haarp'ın en çok üstünde durduğu mevzulardan birisi bu. çok çok uzaklarda, yani bu süreçte oluşacak bir karadeliğin çekimine girip yok olması az da olsa ihtimal dahilinde. bir de şu var, zaten haarp'ın gözlemlediği bir karadeliği pas geçti hali hazırda.

tam olarak emin olamıyoruz işte. zamanından hızından çok emin değiliz çünkü, haarp sinyallerinin hızından emin değiliz.

bu yüzden yatırımcılara akıl veren bilim adamlarından anti-teorisyenler de bu tekniğin tamamen saçmalık olduğunu, aslında burnumuzun dibini dahi gözlemleyemediğimiz bir teknoloji olduğunu ileri sürüyorlar.

haarp'ın bilimsel açıdan güzel tarafı da bu esasen lakin yıpranmamı da engellemiyor. birileri çıkıp ateistler gibi allah yok, din yalan diyor.

bilimselliği ve yöntemlerini kabul eden biri olarak ateistliği makul görüyorum. ancak anti-teorisyenler de ateistler gibi çok mantıklı argumanlar ile geliyorlar.

bu yüzden, inançlardan ve getirilerinden kaçınmak için bilimselliği dozunda tutmak ve kanıtlandığı kadarını kabul etmemiz gerektiğini düşünüyorum.

bu değil ki haarp'ı reddediyorum. ama bunu bir parçası olmak, kanıtlanamayan bir şeye inanmak yıpratıyor.

lakin şu soruya hiç cevap veremiyorum;

haarp'ın doğru bir yöntem olduğu, ışıktan hızlı hareket ettiği kanıtlanırsa, bu güne kadar öğrendiğim tüm bilimin yanlış olması karşısında ne yapacağım?

en güzel kısmı da sona saklayayım dedim, oluşturduğu iddia edilen depremler;

bu depremler var;

bazen çok çok çok güçlü devasa bir sinyal demetini bir impulse şeklinde gönderecek iken, çok yüksek miktarda enerji depolamamız gerekiyor. haarp basitçe şehir şebekesini hiç kullanmayan tesisler üretiyor artık. kendi nükleer santralleri var. yerin altında, dağın içinde, okyanus içinde vs. ancak haarp labaratuvar ve antenlerinden bir miktar mesafe uzaklıkta.

bu depolanmış yüksek enerjiyi, sinyalleri yüzlerce impulse şeklinde atacak antenlere taşırken kullanılan devasa çaplardaki ve kütlelerdeki kablolar kendi aralarında manyetik etkileşime giriyor ve titreşmeye başlıyorlar bir müddet. bu sırada o civarda ufak sarsıntılar oluşuyor. bunları oturduğumuz yerden zaten biz de hissedebiliyorduk.

ancak bir fay hattındaki kırılma tamamen bu güne kadar öğrendiğimiz depremlerden farksız. ama bu titreşimlerin o fayları etkileyebileceğini de çok bariz bir şekilde biliyoruz.

ama haarp'ın amacı, öyle asılsız teorilerdeki gibi deprem üretmek filan değil. olay şöyle işliyor, daha güçlü sinyaller gönderebilmek için, enerji tekniği gelişiyor. bununla paralel olarak kablo teknolojisi de bu titreşimleri azaltıcak şekilde gelişiyor. zaten bu titreşimler haarp için de bir sıkıntı özünde...
04.08.2014 04:43 wywh
Atmosferi manipüle etmek ve modifikasyon sağlamak, geniş kitlelerin düşüncelerini ve ruhsal durumlarını kontrol edebilmek, istenilen ülkelerin iletişim sistemlerini çökertmek gibi; Temel prensipleri, Tesla'nın 100 yıl önce geliştirdiği fikirlere dayandığı iddia edilen teknoloji.

http://gizliilimler.tr.gg/HAARP-Teknolojisi.htm
bununla depremleri etkilemek mümkün. bir güce kıvılcım gönderdiğinizde gönderdiğiniz kıvılcımdan çok daha büyük bir gücü açığa çıkarmış olursunuz. fizik hocama sorduğumda mümkün olmadığını söylemişti. bundan 5 sene kadar önce.

tekniğini yöntemini bilmiyorum, o kadar iyi olmadı hiç fiziğim de matematiğim de. ancak fen bilgisi kitaplarına bakarken dersten de kopmamı sağlayan, bana bir şeyler hissettiren bilgiler vardı. bu bilgiler ile neler yapılabileceğini hayal ediyordum ve bu bilgilere insanoğlu ulaştıysa bugün gelişen bilimin sınırları sandığımızdan çok daha büyük diye düşünüyordum. gezegenlerin uzaklıkları, çapları, sıcaklıkları, yoğunlukları gibi bilgilere oraya gitmeden, oradan parça almadan nasıl ulaştı insanoğlu? teleskopla olduğunu sanmıyorum. gerek ders kitaplarında, gerek atlas haritalarda bu bilgiler vardı. bilim gerçekten derin bir kuyu. giren ne kazanmış düşüncesi ile uzak dursam da, cehaletimin cezasını çektiğimi söyleyebilirim. bir pişmanlık mı? belki. belki gereksiz bilgiler ezberletilmeye çalışılmasaydı, gerçekten ilkokul sonrası bizi belli bir alana odaklayıp deneyler ile geliştirselerdi, bu derslerinde başarısız atabaka bir bilim insanı olabilirdi. olmadı.
51. bölgedeki uzaylılar kadar uydurma bir amerikan masalıdır, işi gücü kolpa bunların.
italya üzerinde denenmiştir.
hakkında teoriler üretilen araştırma programı.

ayrıca,

yedinci nesilden bir yazar.

muhtemelen 20 gün sonra doğum günü;

(#16881809)

şimdiden mutlu yıllar.