bugün

Bilindiği kadarıyla sümerlerde yaratılmış uzun süre dilden dile aktarılırken tam anımsayamadığım bir dönemde yazıya geçirilmiş ilerleyen dönemlerde de akadlar babiller hititler hurrriler antik yunanlar vs bu destanı kendi dillerine çevirip yaygın bir şekilde okumuşlardır diye biliyorum. Babilce olan gılgamış metinleri hem tam olması hem de bazı eklemeler yapılmış olmasıyla önemlidir.
Bu destan gılgamış adlı yarı tanrı uruk kralının başından geçenleri anlatır. Gılgamış başta acımasız sevilecek pek bir tarafı olmayan birisidir destanın ilerleyen bölümlerinde gitgide daha uysal ve uygar biri olur. Sanırım en son ölümü yenebilmek için yola çıkar sonunda ölümsüzlüğün nasıl kazanılacağını bilen kişi olan semavi dinlerde adıyla nuhun karşısına çıkar ondan ölümsüzlüğe ulaşmasını sağlayacak tabletleri alır. Ancak geri dönüş yolunda nasıl olduğunu şu an aklımda olmayan bir şekilde tabletleri yılana kaptırır kendisi yerine yılan ölümsüz olur.
Dinler tarihçisi Kürşat demirci'ye göre gılgamış her kişinin içinde olan kötü yanın sembolü gibidir. Destanda Zamanla uysallaşmatırılması da bununla ilgilidir..

Her ne isr Yakın bir dönemde tamamını okumak istiyorum bu destanın

Not: aklımda kaldığı kadarıyla yazdım. Yanlış anımsadığım yerler olabilir.
görsel

Yaklaşık 15 cm yüksekliğindeki bu tablet, Asur kralı Asurbanipal tarafından inşa ettirilen Ninova kütüphanesinden gelen bini aşkın tabletten yalnızca biri. Onu eşsiz kılan özelliği ise hem din hem de edebiyat tarihi için önemli bir belge oluşu.

Araştırmacı George Smith tarafından 1872 yılında çözümlenen bu tablette büyük bir tufandan bahsediliyor ve bahsedilenler Eski Ahit’in Yaradılış bölümünde geçen Nuh Tufanı’yla temel ölçüde örtüşüyordu. Ancak MÖ 7. yüzyılda, Tevrat’ın günümüze geldiği bilinen en eski versiyonundan çok daha önce yazılmıştı.

ilerleyen zamanlarda, Smith bulunan diğer tablet parçalarını da birleştirdikçe, bir şiir şekillenmeye başladı. Günümüzde Gılgamış Destanı olarak bilinen bu epik şiir o dönemde araştırmacılara tamamen yabancıydı. MÖ 1800 dolaylarında yazıldığı düşünülen destan, dünyanın en eski edebi yapıtlarından biri sayılıyor.

F: BRITISH MUSEUM / SCALA, FLORENCE

https://www.facebook.com/...9/posts/3734226613282044/
2014'te felsefe ve sosyoloji ders kitaplarından sonra Muazzez ilmiye Çığ'ın bize akıcı kalemiyle yani gılgameş destanı'nı oluşturmasıyla başlayan serüven, kuran incil ve tevratın sümerdeki kökeni kitabına ulaşmış buldum kendimi. daha sonra ilhan arsel'in kuranın eleştirisi kitabını okuyunca mantığın bir yerden sonra insanı aynı sonuçta buluşturabildiğini gördüm. bu sebeple agnostik ve mantıksal pozitivizme yöneldim sözel alanlar için. gerçek hayat için yegane şey bilimdir tabiki de.
ilk dizeleri Evini su basan bir neandertal tarafından yazılmış destan.
görsel

GILGAMıŞ DESTANı ...

Gılgamış Destanı, Mezopotamya’da ortaya çıkan tarihteki ilk yazılı destandır. Ölümsüzlüğü arayan bir kralın öyküsüdür.

Destana konu olan kral Gılgamış gerçekten yaşamış ve M.Ö. 28.yüzyılda Mezopotamya’daki Uruk kentinde hüküm sürmüştür. Ölümsüzlüğün ve bilginin peşindeki insanı yücelterek anlatan Gılgamış Destanı, Gılgamış’ın ölümünden bin yıl kadar sonra yazılmıştır ve günümüze kadar gelebilmiştir.

Gılgamış Destanı, Akat ve Sümer mitolojilerinde geçer ve Akat dilinde yazılmış tabletlerden oluşur. Bunlardan günümüzde 12 tablet bulunabilmiştir. Ama bu tabletler eksik olduğu için destan metninin bütünü elde edilememiştir. Aslında bir tablet daha bulunmuştur ancak olayların sırasına uymamaktadır ve bu yüzden ayrı bir versiyon olduğu düşünülmektedir. 1855’te Ninova’da yapılan kazılarda, Asur Kralı Asurbanipal’in M.Ö. 7. yüzyılda derlettirdiği tabletler bulunmuş, daha sonra Türkiye-iran sınırında ve Irak’taki Nippur antik kenti kazılarında bulunan tabletler de eklenmiştir. Ayrıca Türkiye’de Sultan Tepe ve Boğazköy’de yapılan kazılarda da destanın izi bulunmuşsa da henüz tümü gün ışığına çıkarılmamıştır.

Tabletlerdeki metne göre destan, Gılgamış’ın özelliklerini övgüyle anlatarak başlar. Yarı insan, yarı tanrı olan Gılgamış karada ve denizde olan biten her şeyi bilen başarılı bir yapı ustası ve yenilmez bir savaşçıdır. Destanının, öbür bölümlerinde Gılgamış’ın başından geçen serüvenler anlatılır. Derinlemesine hikaye türünün en olağan üstü biçimde anlatıldığı Gılgamış akılların tamamen özgür ve doğaçlama melekesini gözler önüne sermektedir.

ilk serüven Gılgamış ile Gök tanrısı Anu arasında geçer. Halkına acımasız davrandığı için Gılgamış’a öfkelenen Anu, onu öldürmek için vahşi bir hayvan olan Enkidu’yu üzerine salar. Enkidu ile Gılgamış arasındaki savaşta Gılgamış üstün gelir. Daha sonra Enkidu Gılgamış’ın en yakın dostu ve yardımcısı olur.

Bunun ardından gelen serüven Gılgamış ile aşk tanrıçası iştar arasında yaşanır. iştar Gılgamış’a evlenme önerisinde bulunur. Gılgamış bunu red eder. Onuru kırılan iştar Gılgamış’ı öldürmek için yeryüzüne bir boğa gönderir. Gılgamış, Enkidu’nun da yardımıyla boğayı öldürür. Enkidu rüyasında, boğayı öldürdüğü için tanrılar tarafından ölüme mahkum edildiğini görür.

Destanın bundan sonraki bölümüyle ilgili tabletler bulunamamıştır. Ama, destanın devamının yer aldığı Gılgamış’ın Enkidu için yaktığı ağıtı, düzenlediği görkemli cenaze törenini, sonunda Enkidu’nun ölüler dünyasına göçtüğünü anlatan tabletler bulunabilmiştir.

Enkidu’nun ölümünü Tufan öyküsü izler. Tufan, yeryüzünün sularla dolup taşmasının öyküsüdür. Gılgamış destanında Tufan’ı tanrıça iştar ve Bel’in başlattığı anlatılır. Gılgamış, Tufan’dan kurtularak sağ kaldığını öğrendiği Utnapiştim’i bulmak üzere yola çıkar. Utnapiştim ölümsüzlüğün sırrını bilen bir bilgedir.

Utnapiştim’i bulan Gılgamış, onun verdiği ölümsüzlük otuyla gençliğine yeniden dönecek ve ölümsüzlüğe kavuşacaktır. Ama, destanının insanlar için en üzücü bölümü burada başlar. Çünkü Gılgamış ölümsüzlük otunu yemeye fırsat bulamadan onu bir yılana kaptırır ve Uruk’a eli boş döner. Bazı kaynaklar, Gılgamış’ın ölümsüzlük otunu halkıyla birlikte yemek istediğini belirtir. Destan, Gılgamış’ın ölüm karşısında yenilgisiyle biter.

Gılgamış destanı Nuh Tufanı’nın anlatıldığı ilk yazılı eserdir. Uruk kentinin kralı Gılgamış’ın yaşamını anlatan destan, kimilerine göre kutsal kitapların da kaynağıdır.

Çoğu tarihçi, tarihin, çivi yazısını bulan Sümerlilerle başladığını söyler. M.Ö. 4 bininci yılın ikinci yarısında Aşağı Mezopotomya’da yaşayan; Ur, Uruk, Kiş, Eridu, Lagaş ve Nippu gibi önemli kentler kuran Sümerlerden geriye, o dönemi yansıtan pek çok eser kalmıştır. Bunlardan belki de en önemlisi, içinde Nuh Tufanı’nın da anlatıldığı Gılgamış Destanı’dır. Sümer diliyle “Sha Nagba imuru” yani “Her şeyi görmüş olan” Gılgamış, bugün Gaziantep’in Suriye’ye sınır ilçesi Karkamış’ın o dönemki adıyla, Uruk kentinin kralıdır.

ilk yazılış tarihi M.Ö. 2500-3000 yılları arasında olduğu tahmin edilen destan, Sümerce 12 tane kil tablete yazılmıştır. ilk yazılımın dışında destan, daha sonra Babil döneminde iki kez daha yazılmıştır. Toplam 2 bin 900 satır olduğu tahmin edilen destanın en önemli bölümleri eksiktir. Sadece yüzde 60’ı tam olarak bulunan şiir formatında yazılmış destanın bazı dizelerinin başı ve sonu yoktur. Destanın Sümerce yazımının anlaşılması oldukça zordur. M.Ö. 1800 yıllarında Babil kralı Hammurabi (M.Ö 1792-1750)zamanında tekrar yazılan Gılgamış Destanı’nın üç tableti bulunamamıştır. Destanın son yazılım tarihi tam olarak bilinemese de, son ozanının, Kassitler çağında yaşamış Sin Lekke Unnini adında bir sanatçı olduğu kabul edilmektedir.

Destanın kahramanı Uruk Kralı Gılgamış, dörtte üçü tanrı, dörtte biri insan olan bir varlıktır. Gılgamış halk tarafından çok sevilir ama, kral aynı zamanda sert, güçlü ve mağrurdur. Halk bu öfkeli kralın burnu biraz sürtülsün düşüncesiyle tanrılardan yardım ister. Dualar boşa gitmez ve tanrıça Aruru, yarı vahşi bir yaratık olan Enkidu’yu yeryüzüne gönderir. Enkidu destanın ikinci önemli karakteridir. Fakat Enkidu’nun kırlarda yaptığı kıyımlar Gılgamış’tan çok dilekte bulunan Uruk halkının başına bela olur. Gılgamış, Enkidu’yu yola getirmek için güzel bir fahişe (Şahmat) yollar ve ehlileşmesini sağlar. Kadının peşinden kente gelen Enkidu krallar gibi ağırlanır, güzel kokularla yıkanır, kentlilere özgün elbiseler giyer, oturup kalkma dersleri alır. Tanrının isteğinin aksine Gılgamış’la Enkidu çok iyi arkadaş olurlar.

Güçlerini sınamak için yola koyulan ikili, kendilerine hasım olarak, korkunç sesiyle bile insanları öldürebilen Sedir ormanının korucusu dev Huvava’yı seçer. Ancak devin gürleyişi karşısında Enkidu korkudan dona kalır. Gılgamış ise etkilenmez ve devi öldürür. Bunu gören tanrıça iştar, Gılgamış’a aşık olur. Fakat Gılgamış tanrıça iştar’ı, fahişe gibi davranıp her önüne gelenle hatta hayvanlarla bile birlikte olduğu için aşağılar ve reddeder. Tanrıçanın intikam almak için Uruk kentine yaptığı saldırılar ise iki kahraman tarafından bertaraf edilir.

Günün birinde Enkidu ölüme yenik düşer. Dostunu yitirdiği için çılgına dönen Gılgamış, kendisinin de bir gün öleceği gerçeği ile karşılaştığından paniğe kapılır. Ölümsüzlüğün sırrını öğrenmek için “tufan”ı yaşamış ve ölümsüzlüğe ermiş olan Utnapiştim’i görmeye gider. Utnapiştim, binbir zorlukla Mutlular Adası’ndaki evine gelen Gılgamış’ı geri çevirmez ve ona tufanı anlatır. Tanrılar bir tufan ile insanları yok etme kararı alırlar. Ancak Utnapiştim, tanrı Ea’nın uyarısı üzerine ailesini, çeşitli zenaat erbabını, hayvan ve bitki türlerini içine alacak yedi bölümden oluşan bir gemi inşa eder. Yedi gün, yedi gece süren ve yeryüzünün sularla kaplandığı tufan sonunda Utnapiştim’in gemisi Nisir Dağı’nın tepesinde karaya oturur.

Utnapiştim, Gılgamış’tan, genç kalmanın sırrının, denizin diplerinde bulunan bir bitkide olduğunu saklamaz. Kral sevinçle denizin diplerine dalar ve otu bulur. Ancak Gılgamış’ın yorgunluktan uykuya dalmasından yararlanan bir yılan, otu yutuverir. Destan, yılanların her bahar deri değiştirmesini bu olaya bağlamıştır. Ebediyen varolma şansını yitiren Gılgamış deliye döner. Çaresiz bir biçimde geldiği Uruk’ta artık Enkidu’nun ruhuyla kurduğu ilişkiden başka avuntusu kalmamıştır. Gılgamış, Enkidu’ya ölümden sonraki hayata dair yönelttiği sorularla biraz olsun teselli bulurken bilgeliğin dünyanın nimetlerinden yararlanmak anlamına geldiğini kavrar ve destan da sona erer

Destan, tarihte bilinen en eski medeniyetlerden olan Sümerlerin yaşayışları hakkında bilgi verir ve kendisi de ilk yazılı destan olma özelliğini taşır.

Gılgamış Destanı’nın en önemli özelliklerinden biri de, anlattığı “Tufan” öyküsü , üç büyük dinin Kutsal Kitapları’da yer almasıdır. “Ölümsüzlük Otu” öyküsü, Türk-islam dünyasının “Lokman Hekim” söylemine benzer.

https://www.facebook.com/...ermalink/671704756880515/
ölümsüzlüğü arayan bir kralın öyküsüdür.
tarihteki ilk yazılı destandır.
gılgamış m.ö 28. yüzyılda mezopotamya’da ürük kentinde hüküm sürmüştür.
ölümsüzlüğü ve bilgeliği arayan insanı yücelten bu destan gılgamış’ın ölümünden 1000 yıl sonra yazılmıştır.
akad dilinde yazılmıştır.
bir destanın tüm özelliklerini taşır.
Ölümsüzlüğü arayan bir kralın öyküsüdür.
Tarihteki ilk yazılı destandır.
Gılgamış M.Ö 28. yüzyılda Mezopotamya’da uruk kentinde hüküm sürmüştür.
Ölümsüzlüğü ve bilgeliği arayan insanı yücelten bu destan Gılgamış’ın ölümünden 1000 yıl sonra yazılmıştır.
Akad dilinde yazılmıştır.
Bir destanın tüm özelliklerini taşır.
Tarihte bilinen ilk yazılı destandır.
içinde nuf tufanından da bahsediyor. insan oğlunun ölümsüzlük arayışı, tanrı mitolojisi, bla bla bla.. Yormayın işte beni canlarım, alın okuyun, ilgi çekicidir.
Birbirinden her anlamda bağımsız olan eski Asya uygarlıklarının, ortadoğu uygarlıklarının ve mayaların dini motifleri arasındaki benzerlikler.

Bu benzerlikler semavi dinlerin iddia ettikleri gibi neredeyse tüm dinlerin değişmeden önceki kaynağının aynı kaynak olduğunu kanıtlar nitelikte değil mi?
Sırf içinde Nuh tufanından bahsediyor diye okuduğum, insanlık tarihinin bilinen ilk destanıdır. Okuduktan sonra şu sorular gelir akıllara; ''ulan bu insanlar Nuh tufanını nerden biliyor? Resmen semavi dinlerdeki ile aynı. Acaba bu bilgileri peygamberlerden mi aldılar ya da Nuh tufanı insanlık tarihine bir şekilde aktarıldı mı? Veyahut da semavi dinler, mitoloji bilgilerini mi kopyaladı?'' bunlar benim subjektifimden kankalar. Pekala kişiye göre bu soruların cevapları değişir.

Edit: neden eksi yedim acabası. Heyecanlanmayın oğlum, kimsenin inancına doğru veya yanlış demedim.
mezoptamya'da ortaya çıkan tarihteki ilk yazılı destan.
ana karakterimiz kral gılgamış gerçek hayatta da yaşamış m.ö. 28. yy'da uruk kentinde hüküm sürmüştür.
gılgamış ve sonradan arkadaşı olan enkidu'nun yaşadığı birkaç macera ve sonrasında süregelen olaylar akabinde gılgamış'ın ölümsüzlüğün peşine düşmesiyle devam eder destan.
ortaya çıkarılan tabletlerde eksiklikler, çizikler, kırılmalar olduğundan yer yer kopukluklar mevcuttur destanda.
tabletin son parçalarının bulunma ihtimali, abd'nin ırak'a girip bombalamasıyla kaybolmuştur.
gılgamış ve enkidu son derece cesur karakterlerdir.
adından ya da başka sebeplerden ötürü yukarıda bir yazar arkadaşın bahsettiği gibi bu eserle dalga geçip komik bulan varsa eğer kusura bakmasın ama açıp g*tüne gülsün.
ayrıca enkidu'yu evcilleştirmek için kadını gılgamış değil başka biri tutuyordu enkidu'yu gılgamış'a götürmek için yanlış hatırlamıyorsam.
Dun okudugum bir yaziya gore , gılgamış, kendi alter egosunu temsil eden yabani enkiduyu evcillestirmek icin bir kadin tutar. Bu kadin sayesinde enkidu evcillesir ve medeni hayata uyum saglar boylece gılgamıs'in da en iyi arkadasi olur. Cok guzel zaman gecirirler birlikte. Fakat bir zaman sonra enkidu öleceğini anlar ve kadina medenilesmesini sagladigi ,ölüm korkusu yasamasina sebep oldugu icin lanet eder. Tanrilar da bunun uzerine o kadin sayesinde iyi bir hayat yasadigini soyler. Enkidu bu sayede yatisir. Yazar yazisini ; 'ölümlülügün tek tesellisi kadin ve medeniyet sayesinde iyi bir hayat yasamis olarak ölmektir bu hikayede' diyerek bitirmistir. Yani binlerce yil once yazilmis bir hikaye olsa da hayatin gerceklerinin daha dogrusu insan olmanin getirdiklerinin degismedigini bir kez daha gosterir bize gılgamış.
dünyanın tek ve büyük hikayesi. çünkü Bu hikaye en basit haliyle yazıyı kullanan ilk uygarlık olan Sümerliler’in yaşamdöngüsü için var ettikleri hikayedir. kutsal evlilik, ölüm ve yeniden doğum hikayesinin, önce tektanrılı dinlerin yaradılış efsanelerine oradan Leyla ile Mecnun, Romeo ve Juliet gibi büyük aşk hikayelerine dönüştüğünü keşfedilmiştir. Sümerlilerin ülkesini fethedip onların büyük uygarlından etkilenen Akatlar, bu yaşamdöngüsü hikayelerini ticaret yollarıyla Fenikelilere, Fenikeliler gidip yerleştikleri Kıbrıs halkına ve oradan Antik Yunan’a aktarırlar. Yunan’ın ardından Roma’ya geçen bu hikaye Bizans’ta ve Osmanlı’da da yaşar. Sümerliler yaratmışlardır belki ama tüm insanlık, özellikle de yakın doğu ve Avrupa halkları bu hikayeyi değiştirerek, kendi yaşam biçimlerine uyarlayarak, zaman zaman kutsallaştırıp (tek tanrılı dinler gibi) zaman zaman da basitleştirerek ve her daim üzerine yeni temalar ekleyerek sürekli bir biçimde yeniden yeniden var etmişlerdir hevesle.

Peki bu hikayelerin çıkış sebebi nedir? Bitki, toprak, su, rüzgar, ateş içindeki yaşam enerjisini tanrılaştırarak somut bir hale getirir Sümerliler. Çünkü o zamanın insan algısı soyut düşünce için hazır değildir henüz. Varoluşunu, içinde yaşadığı doğayı somutlaştırma eğilimindedir. işin ilginç tarafı yaklaşık on bin yıl sonra artık kendini soyut düşünceyle özdeşleştiren insanlığın halen aynı hikayelerle yaşamı anlamlandırmaya çalışmasıdır tabii.

Hikaye öylesine büyük ve eklektik ki, hangi kültürün onu nasıl şekillendirdiğini tek tek anlatmak neredeyse imkansız. Tek tanrılı dinlerdeki kadınların başörtüsü adeti; Hz. Meryem’e Madonna, yani bizim büyük hanımefendimiz denmesinin kökeni yine Hz. isa’nın 25 aralıktaki doğumu; Sümerlilerin eski tanrılarının tek tanrılı dinlerde Hızır, ilyas gibi peygamberlere ya da azizlere, velilere ve hatta meleklere, cinlere dönüşmesi; Sümer’de tarlaya benzetilen kadınların Tevrat’ta ve Kuran’da da aynı benzetmeyle tanımlanmaları, Sümerliler’in kırmızı rahiplerinin tapınağa gelen insanlara Hıristiyanlıktakine benzer şekilde günah çıkarma seansları uygulamaları… vd.

kaynak: gönül tekin
* görsel
ölümsüzlüğü arayan gılgamış'ın anlatıldığı destan.
Dede korkut ile yapısal benzerlikleri vardır.
10 bin yıllık kadim kürtlere ait bir destandır. soranice yazılmıştır.
utnapiştim gibi sempatik bi ismi insanlığa kazandırmış hikayedir.
ayrıca birde gılgamamış destanı vardır.
devam destanıdır. üçleme yapmak istemişledir ancak moğol istilası yüzünden yarım kalmıştır.
Sümerlerin milattan önce oluşturulmuş bir destanıdır. Gılgamış'ın kahramanlıklarını ve maceralarını anlatır.
O ki dünyanın son bucağına kadar bakabilir,
Her şeyi görür, her şeyi bilir,
Üstü örtülü olanı açığa çıkartırdı.
Tüm bilgelik ve tecrübeler ona aitti,
Sırları görür, saklı olanı bulur,
Tufanı öncesinden haber verir,
Bitap düşene kadar yol alırdı.
Tüm emekleri bir taşa kazınmıştır.
Çevresi duvarla örülü uruk'ta,
Kutsal tapınak eanna'nın surlarını o yaptırmıştır.

Gılgamış destanı'nın asur versiyonundan bir bölüm.
Bilinen en eski yazılı destan olan gılgamış destanının ırak'da 20 satırlık bir bölümü daha bulunmuş.
Çevirisi yapılmış ve müzede sergilenmekteymiş.
Sümer kralı gılgamış ın arkadaşının ölümünden çok üzülmesi ve ölümsüzlüğü aramasını anlatır.

Sonuç olarak ölümsüzlüğün iyi işler yaparak adını tarihe yazdırmak olduğunu anlar.
abi o kadar destan yazıyosun adına da gılgamış koyuyosun. gılgamış ne amk ya

(bkz: amlarına koyayım ben onların çok ayıp ediyorlar)
abd'den iki tane eleman geldi bunun filmini çekeceklerdi dönemin tüm ünlü mekanlarına gidildi bir kaç oyuncu sözde seçildi bir ara hande ataizi bunlara yamandı. sürekli yanlarındaydı ve sonra çekip gittiler. adamlar hatırladığım kadarıyla televizyon programlarına bile çıktılar. olmayan filmin tanıtımı için.
Ilk edebiyat eseri.