dağ başında bir avcı kulübesi
yerler diz boyu kar
ocakta ateş
dışarda rüzgar
hadi gel
önce sevişmeliyiz uzun uzun
yerdeki ayı postunun üzerine uzanmalıyız
bütün vücudunu santimetre karelere ayırıp
birer birer öpmeliyim
ve sonra sımsıkı sarılmalıyım sana
böylece ölmeliyiz
aradan yıllar geçip
bizi buldukları zaman
etlerimiz çürümüş olsa da
kemiklerimiz ayrılmamalı birbirinden
hadi gel
nefes almak hüner değil
seninle ölmek istiyorum...
Ve anladık ki eskiden harfler daha kıymetliydi...
Bir Mektup yazardın,
Aylar süren ayrılıkların sessizliği kapanırdı...
Bir Mektup için aylarca yol gözlenirdi...
Yenisi gelene dek yeniden yeniden okunurdu...
Şimdi Telefon var...
Mesaj var ama,
Bir NASILSIN'a muhtaç binlerce insan var...
tek başıma oturuyorum - doğru
ama ben burada sedasız otururken
eserim- balım yarıyordur birilerine
o tanır kendini tanıyan yürekleri
çoğalıyoruz daha derine - duyuyorum!
“Senin gönlün daima meshur ve musahhardır, Mazursun… Sen gamın ne olduğunu hiç bilmedin, Mazursun. Ben sensiz bin gece kan yuttum, Sen bir gece sensiz kalmadın, Mazursun…”
'' kapılar tutulmuş neylersin ?
neylersin içerde kalmışız ?
şehir yenilmiş, açlıktır başlamış,
neylersin ?
neylersin karanlık da bastırmış ?
sevişmezsin de neylersin ? ''
“Niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına?
niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına?
niye hiç kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına?
‘Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna’ bi çocuk demiş.. bi çocuk öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna demiş..”
cins cins “ahbes”in çocukları,
mutlak fikire düşman.
kiminde fikirsiz bez parçası bayrak
kiminin gırtlak hela arası
gerçeğinin alt yapısı
çağdaş medeniyete doğru
kimi diskotek yollarından
nerde o dağ gibi insanlar
nasıl doğdu bu fareler
uçan köprüler nesiller arası
uçan köprüler ülkeler arası
uçan köprüler…
tek istikamet, kâbe;
ve tek örnek , sahabe..
böyle yükseldi sütun,
böyle kuruldu kubbe.
(...)
vatan, yüzelli yıldır,
mânâda bir harabe.
her şey, her şey islâm'da;
ferde ve kavme rütbe.
bizde kutsî emânet;
bizde yarın galebe!
gün geldi, saat çaldı;
işte yol, koş tâkibe!
yetmez mi esâretin;
ey türkoğlu, davran be!"
-elbirlik olmak-
gayesine ermemiş savaş
bitmemiştir diyenlerle
omuz omuza dayanmak
kalelerine emperyalizmin
ne dur
ne durak
ne rahat
yükseğe
daha yükseğe
en yükseğe
dikilsin
bu bayrak.
bu bayrak
yükselen mücadelemizin
düşenler varmış
düşenler olurmuş
düşsün
aralık kalmaz bu saflar.
(...)
Bu sofracık, efendiler ki bekler yutulmayı
Huzurunuzda titriyor şu milletin hayatıdır
Şu milletin ki acılı, şu milletin ki can çekişir!
Fakat sakın çekinmeyin; yiyin, yutun hapır hapır
Yiyin efendiler yiyin; bu doyumsuz sofra sizin;
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
Efendiler, pek açsınız, bu çehrenizde bellidir;
Yiyin, yemezseniz bugün yarın kalır mı, kim bilir?
Şu nimetler sofrası bakın, gelişinizle övünür
Bu hakkıdır gazânızın, evet, o hak da elde bir...
Yiyin efendiler yiyin; bu iç açıcı sofrası sizin;
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
Bütün bu nazlı beylerin, ne varsa ortalıkta say:
Soy sop, şeref, gösteriş, oyun, düğün, konak, saray
Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay;
Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır kolay kolay...
Yiyin efendiler yiyin; bu doyumsuz sofra sizin;
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
Büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı, yok zarar;
ihtişamın gururu var, intikamın sevinci var.
Bu sofra iltifatınızdan işte böyle ısınır ve ışıldar
Sizin şu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar...
Yiyin efendiler yiyin; bu can katan sofra sizin;
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
Verir zavallı memleket, verir ne varsa malını,
Vücudunu, hayatını, ümidini, hayâlini,
Olanca rahatını, gönlünün tüm dileğini,
Hemen yutun, düşünmeyin haramını, helâlini...
Yiyin efendiler yiyin; bu doyumsuz sofra sizin;
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
Yarın bakarsınız söner bugün çatırdayan ocak!
Bugün ki mideler sağlam, bugün ki çorbalar sıcak,
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak
Yiyin efendiler yiyin; bu cümbüşlü sofra sizin;
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
ADAM
Adam şapkasına rastladı sokakta
Kimbilir kimin şapkası
Adam ne yapıp yapıp hatırladı
Bir kadın hatırladı sonuna kadar beyaz
Bir kadın açtı pencereyi sonuna kadar
Bir kadın kimbilir kimin karısı
Adam ne yapıp yapıp hatırladı
Yıldızlar kıyamet gibiydi kaldırımlarda
Çünkü biraz evvel yağmur yağmıştı
Adam bulut gibiydi, hatırladı
Adamın ayaklarının altında
Yıldızların yıldız olduğu vardı
Adm yıldızlara basa basa yürüdü
Çünkü biraz önce yağmur yağmıştı.
CEMAL SÜREYA