öyle huzurlu uyuyordu ki anılarımız o güzel yerde uyandırmak haksızlık olurdu. düşünüyorum da nerde bıraktık, en son ne zaman deli gibi mutlu olarak ordan ayrıldık ve ne zaman o kadar uzaklaştık, nasıl oldu da vazgeçebildik o huzurdan.. her güzel şeyin bir bitişi vardır ya nasıl bırakıldığı hiç hatırlanmayan işte aynen öyle. hepsi orada bi yerlerde öylece duruyor, gizli ve huzurlu. o kadar masum ki bunca yıllardan sonra artık bizim bile görmemiz haksızlık o güzel anıları. onun için hiç eşelemedim hafızamı, olduğu gibi, geçmişi düşünmemeye çalışarak yaşadım orayı yıllar sonra. şimdiki zamanı görecek, çirkinleşecek diye o güzellikler ödüm koptu. *
aylardır ilk defa sırtımda bir yük olmadan dolaştım kentimin sokaklarında. üç yıldır boyumdn büyük yükler altındaymışım. aslında durup düşündüğümde, beni aylarca kulağıma bağırarak uyandıran sesin gidişine benziyor bu durum. yalnız, ses bir hastalıktı; bu yük de mi öyleydi acaba?
bugün yağmur yağdı - aynı filmlerdeki gibi oldu sokaklar. her gün yağdı. dün de yağdı. açtım kieslowski izledim. birkaç satır bir şeyler okudum. lorca; sonunda galiba ispanyolca öğrenmeye başlayacağım bu adamın yüzünden.
bugün yağmur yağmadı. themis'in gözlerini açtım, baktım uzun uzun; dudaklarına sürdüm ellerimi. pencerenin kenarında oturdum, koltuğu çektim annem gelmeden geri yerine koydum. düzenli oldum bugün dünden daha çok. güneş vardı ve sonra çarpık bacaklı bir kız gölgesi rüzgarda. sallandı, sallandı, durdu; kız gitti gölgesi kaldı asfaltta. bir şiir yazdım küçük bir kağıda katladım dolabı açım siyah ceketin içi cebinde şimdi. uyuyor.
kızıl ordu korosu'nda şarkı söylemek istiyorum. buzlu camların ardında ahşaptan evler var bacasız içinde kimsecikler yok. şarkı söylemek istiyorum moskova'da. baba beni lütfen kursa yazdır. cübbeli hoca'nın dualarına amin diyelim muhterem cemaat.
yağmur bugün de yağmadı. mağdur oldu herkes. şemsiyeciler caddenin köşesinde bir süre bulutları seyretti iki simit aldılar birbirilerine baka baka usul usul yediler sövdüler içlerinden meteorolojiye. dağıldılar sonra ara sokaklardan geçip kendi ömürlerine karıştılar. yağmur yağmadı ama kediler ciğercinin ağzını burnunu dağıttı. bir amca bastonuna yaslanıp uluorta dinlendi; ayıpladı herkes tam bir skandal şu yaşlılık. herkesin sevgilisi vardı otobüs duraklarında öpüşüp ayrıldılar en yüzeli 205'e bindi dil tarih'in önünden kalktı otobüs camları buğuluydu. mendilimi çıkardım el sallandım ardından. kalabalıktılar; hep aynı ağacın altında bekleyip yaşlanmaktan korktular eksildiler azaldılar azaldıkça çoğaldılar baktım bu işler çok karışık çıkardım kalemimi bir şiir yazdım avucuma kuyumcu vitrine baka baka 'living in a flat. boring. boring.'
geçmiş bir günün özeti *:
"..kötü bir doğum günüydü.. yaş değil yas gibi yani has bir yas işte. böyle sek bir matem. saatler mürekkebi kurumuş elime tutuşturulmuş tek bir kalem. ne yazacak defterim, hikayem var ve ne de yazmak için bir gayem..".