Mor bir kalem gelecek siz hepiniz uyurken,
Düşmanlar öldü diye mışıl mışıl uyurken,
Bir denizi kümesin duvarına çizecek,
Ben boğulunca defterler üzülecek,
Öğretmenime kızdım, kıskansın seni nokta,
Sana nişan takmadım, ama gücenme virgül,
Çünkü bu şiirim virgülle bitecek,
kışın açan bir beyaz gül,
meydan okur ya soğuğa:
var olmuştur bir kere;
vurulmuştur mührü varlığa.
işte öyle meydan oku kedere!
tebessümün, bayrağın olsun:
direğinin dibinde, zalimin kara kalbi;
başında, sulha açılan bir pencere.
yazsın üstünde;
biz, barışın hayaliyle yaşadık.
Yolcu!
Heybende neler var?
Sevgi ile vefakârlık!
Başka?
Ahlak ile samimiyet.
Daha?
Bitmeyen bir fedakârlık.
Bana,
"Babanı bir kelime ile anlat." deseler;
"Baba." derim.
Öyle yalın, öyle sade...
Çünkü heybesi büyük;
Sayamayacağım kadar hasleti var.
Evet,
O bir yolcu;
Kendisini sevdiklerine adayan.
Ayaklarının altında görmedim cenneti,
Merhametinde gizli.
Şefkatle örülmüş bir hırka gibi
Sarıyor şimdi beni.
Senin evinde gurbetteyim.
Korkudan umuda hicretteyim.
Sen öğrettin bana vazgeçmemeyi.
Sabıra sarıldım bekliyorum
Bu dünyadaki ilk öğretmenimi.
vur hadi bir hamle ile çek tetiği,
yok olan kalp ağrı duyar mı hiç kanar mı.
sensizlik ölümden bile zor
her gün her gün ölmek gibi
acısı c-çok devası yok
sensin devası ilaç gibi
gittiğinde kalbimi de aldın
bak bende bir hiç bıraktın
sen bensiz olursun ben sensiz yarım kaldım.
Yağ olmuş şu kadar, banane
Benzin olmuş bu kadar, kime ne
Fatura geldi kol kadar,bize ne
Dolar olmuş kaç lira, sanane
Çıkar lan telefonu ibne oğlu ibne
Eğer yarın dibe vursaydım beni gene sever miydin,
Eğer güzel kokmasaydım gene bana sarılır mıydın,
Eğer benzden tekrar bir hurdaya geçseydim bazı arkadaşlarım gibi ortadan kaybolur muydun,
Eğer vurulsaydım ve canım yanıyor olsaydı yanımda olur muydun,
Eğer çalışmamız gerekseydi bana yardım etmek ister miydin,
Eğer çıkıp zencinin birinin kafasını uçurup sakince arabamla uzaklaşsaydım bununla ilgili ne düşündüğünü bilmek için soruyorum bunları,
Eğer burger kingde hamburger satıyor olsaydım beni arkadaşlarına anlatmaktan utanır mıydın,
Yatakta dilimi kullansam bu hoşuna gider miydi,
Eğer sana bir aşk mektubu yazsaydım bana karşılık verir miydin,
Baban benim bir serseri olduğumu öğrenseydi beni tercih eder miydin,
Sana bakıyorum da o pantolonun içine nasıl girdiğini anlamaya çalışıyorum,
Eğer başka bir hatunla birlikte olsaydım ve birisi bunu görseydi,
Ve sen bana bunu sorduğunda onun ben olmadığımı söyleseydim,
Bana inanır mıydın yoksa beni terk mi ederdin,
Aramızdaki bağ ne kadar güçlü
Eğer bu senin beni terk etmene yetiyorsa,
Bizler sadece insanız sevgilim hatalar yapabiliriz,
Seni şişman bir çocuğun çikolatalı pastayı sevdiği gibi seviyorum,
Şimdi ufak bir içki alabiliriz biliyorsun nightcap,
Ve Gidip her ne istiyorsan onu yapabiliriz,
neyi sevdiğini çok iyi biliyorum.
dağlara vardık
herbirimizin elinde gözleri ışık saçan birer deve
düşündük ayaklara düşmüş kıymetlerini iade ettik
sandık
dervişlerin
modern salonlar koltuk takımları büfeler
baş köşede sadece bakılan bir şamdan gümüş bir sürmedenlik
düşündük ayaklara düşmüş kıymetlerini iade ettik
sandık
anne çehizlerinin
sevgililer kapadı toprağını
çocuklar ne kadar hırçın
alışverişten dönüyorlar geceleri
babalar gözlerini dikmiş sanki kutsuyorlar şişeleri
hepsi bir tek haftada değişebilir:
dağa gerçek bir gezi
ellerde yekpare bir deve sakin tabii renkte gözleri
dervişlik kılık kıyafetten ayrılalı beri
kim bilirse ki alıp verilen soluklar yalnız değil
herşey bir tek haftada
başla deyince başlayabilir
evler eşyaları atıp insanları çağırabilir
bir bakarsın ki kadınlar gizlice hafifçe sürmeli gözleri
sevgililer yayar topraklarını
delikanlılarda
boyunlara kadar kızartan damarların
açılır ilmikleri
bir vakit diye anlatılır o zaman
dağ ve şehir diye bölünmüştü insan
o dar buran gavur giysiler
içlerinde kopralar göğüsleri sıkılıp duran
ayaklar cepler kafanın içi, elin edip tuttuğu bir mezbele
bir tek kalp temizce ve sinmiş
taşırdı kamburu taşırdı kamburu
bir vakit gelse de acıyla / hatırlansa zorbela /
anlatılsa
Ey sürüden arkaya kalmış yiğit
Arkadaşın gitti haydi sen de git
Bak ne diyor ceddi şehidin işit
Haydi git evladım uğurlar ola
Haydi git evladım açıktır yolun
Zalimlere karşı bükülmez kolun
Bayrağı çek ön safa geçmiş bulun
Uğurun açık olsun uğurlar ola.
Eşele bir yerleri örten karı
Ot değil onlar dedenin saçları
Dinle şehit sesleridir rüzgarı
Haydi git evladım uğurlar ola
Haydi git evladım açıktır yolun
Zalimlere karşı bükülmez kolun
Bayrağı çek on safa geçmiş bulun
Uğurun açık olsun uğurlar ola
Haydi levent asker uğurlar ola
Yerleri yırtan sel olup taşmalı
Dağ demeyip taş demeyip aşmalı
Sende ki coşkunluğa er şaşmalı
Kahraman askerim uğurlar ola
Haydi git evladım açıktır yolun
Zalimlere karşı bükülmez kolun
Bayrağı çek ön safa geçmiş bulun
Haydi levent asker uğurlar ola
Haydi git evladım uğurlar ola.
dağlara vardık
herbirimizin elinde gözleri ışık saçan birer deve
düşündük ayaklara düşmüş kıymetlerini iade ettik
sandık
dervişlerin
modern salonlar koltuk takımları büfeler
baş köşede sadece bakılan bir şamdan gümüş bir sürmedenlik
düşündük ayaklara düşmüş kıymetlerini iade ettik
sandık
anne çehizlerinin
sevgililer kapadı toprağını
çocuklar ne kadar hırçın
alışverişten dönüyorlar geceleri
babalar gözlerini dikmiş sanki kutsuyorlar şişeleri
hepsi bir tek haftada değişebilir:
dağa gerçek bir gezi
ellerde yekpare bir deve sakin tabii renkte gözleri
dervişlik kılık kıyafetten ayrılalı beri
kim bilirse ki alıp verilen soluklar yalnız değil
herşey bir tek haftada
başla deyince başlayabilir
evler eşyaları atıp insanları çağırabilir
bir bakarsın ki kadınlar gizlice hafifçe sürmeli gözleri
sevgililer yayar topraklarını
delikanlılarda
boyunlara kadar kızartan damarların
açılır ilmikleri
bir vakit diye anlatılır o zaman
dağ ve şehir diye bölünmüştü insan
o dar buran gavur giysiler
içlerinde kopralar göğüsleri sıkılıp duran
ayaklar cepler kafanın içi, elin edip tuttuğu bir mezbele
bir tek kalp temizce ve sinmiş
taşırdı kamburu taşırdı kamburu
bir vakit gelse de acıyla / hatırlansa zorbela /
anlatılsa
Sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
Kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
Dilimizde akşamdan kalma bir küfür
Salonlar piyasalar sanat sevicileri
Derdim günüm insan arasına çıkarmaktı seni
Yakanda bir amonyak çiçeği
Yalnızlığım benim sidikli kontesim
Ne kadar rezil olursak o kadar iyi.
Kumkapı meyhanelerine dadandık
Önümüzde; altınbaş, altın zincir fasulye pilakisi
Ardımızda görevliler hızır paşalar
Sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
Öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
Çöpçülerin elleriyle okşardım seni
Yalnızlığım benim süpürge saçlım
Ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi
Baktım gökte bir kırmızı, bir uçak
Bol çelik, bol yıldız, bol insan
Bir gece sevgi duvarını aştık
Düştüğüm yer öyle açık seçik ki
Başucumda bir sen varsın bir de evren
Saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
Yalnızlığım benim çoğul türkülerim
Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi.
Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.
ben pek beceremem ağlamayı,
bir dize baş koyup dinlenmeyi de,
öyle karı gibi arkadan sallamayı,
yüzüne gülüp gizli gizli bilenmeyi de.
ben pek beceremem üzüldüm demeyi,
aşığım diyerek başkasını sevmeyi,
gönül kırıp, öfkeyi hicran bilmeyi,
ben pek de sevmem "ben böyleyim" demeyi.
evde tavanı seyrettiğim doğru olsa da hüzünden geceleri,
insan yüzüne surat asmayı bilmem ben,
aşık gönlüm, maşuk olmaktan bihaber ise de,
seviyorum demişsem bir kere, ölsem gidemem ben.
gönlüme giren olduysa da, yegahına basan olmadı hiç,
gözlerime bakan olduysa da, dilinden anlayan yaşamadı hiç,
aşık olmadım desem de, dilimde yalan olmadı hiç.
şu koskoca hayattan payımız düşen de,
olmuş işte,
koca bir hiç.