yazar bu kitaplarında sürekli madalyonun öbür tarafına bakmaya ve tabuları yıkmaya çalışır. mesela ben gececi bir adamımdır. daha çok geceleri okur, yazar ve çalışırım ama nedense toplum hep “geç” yatanı suçlar, “erken” yatanı değil. “saat kaç oldu hala yatmadın mı?” annesinden bu lafı yememiş biri var mıdır? gündüzden çok geceyi sevmek suç mudur yani?
ya da delilik kavramı mesela, kimdir deli? hastalıklı bir toplumda deli olmak daha sağlıklı bir şey değil midir? ya da hastalıklı bir toplumla uyum içinde yaşayan insanlar, aslında gerçek deliler olamaz mı?
aşka bakalım… gündüz vassaf, aşk kavramını şöyle yorumluyor: “insanın sevdiğine sahip olma tutkusu aşkın kendisinden ağır basmaya başladığı an, bu aşk olmaktan çıkar artık.” katılıyorum çünkü sahip olma güdüsü tamamen egoyla alakalı bir durum, oysa sevgi paylaşmaktır. birinin birini yendiği, ezdiği ya da ona sahip olduğu bir savaş değildir aşk, onunla paylaştığı bir şeydir.
kahramanlara karşı da şüphecidir yazar: “özgür insanın kahramanı olmaz” der. “çünkü kahramana duyduğumuz gereksinim, kendi içimizdeki güvensizlikten doğar.” buna da katılıyorum çünkü bir insan başka bir insanı ilahlaştırdığı an, hem ona hem de kendisine saygısızlık yapmış oluyor. evet bazı insanlar diğerlerine göre çok daha başarılı olabilir, ama en nihayetinde hepimiz ölümlü varlıklarız ve kimse süper kahraman olacak kadar değersiz değil.
ya da tembellik hakkı mesela. bertrand russell diye bir filozof var, 70 sene önce "aylaklığa övgü" diye bir yazı yazmıştı. bu yazıda birçok insanın işsiz olmasına karşın geriye kalanların da aşırı çalıştırıldığını söylemişti. ayrıca herkesin daha fazla boş vakte ihtiyaç duyduğunu ve her gün saaaatlerce mesai yapmak yerine haftada yirmi saat çalışmanın yeterli olacağını iddia etmişti -ki gündüz vassaf da bu düşüncededir.
"Seçmek suretiyle, BiZ’i, birçok “biz”lere bölüyoruz. Her şeyi kapsayacak anlamda bir sözcük olduğu halde, biz, genellikle dışlama belirtmek için kullanılır. Biz gerçekte “BiZ” anlamına gelmediği zaman biz anlamına geliyor."
insanın sevdiğine sahip olma tutkusu aşkın kendisinden ağır basmaya başladığı an, bu aşk değildir artık. aşk yaşamdan güçlü olamaz, özgürlükten yoksun olarak da varlığını sürdüremez diyordu cehenneme övgü de.
okumayı bilmeyen birisi için müthiş cümleler kaleme almıştır. lisans-lisans öncesi döneminde kendisini okuduğumu ve verdiğim tepkileri hatırlıyorum. en azından o yaşlarımda çok derin cümlelerdi. okumak için okunan, kitapların "kpss hap bilgi seti" olarak görüldüğü bir dönemdir o dönemler. yaş biraz ilerleyip zihni başka aletlerle donatınca e okumayı, düşünmeyi de öğrenince bir daha dönüp bakmaya değer bulmuyorsunuz.
kütüphaneci, kitap koleksiyoneri arkadaşlar bilirler:
bazen aklınıza bir kitap gelir. raflara ilk baktığınızda göremezsiniz. ordadır ama göremezsiniz işte. sanki kaybolmuş gibi panik olur, o kitabı ararsınız. bulana kadar da içiniz rahat etmez. şu an cehenneme övgü de cennetin dibi de aklıma geldi ama ikisini de göremiyorum raflarda. muhtemelen arkadalar.fakat ikisini de göremiyor olmak beni rahatsız etmiyor. öyle diyeyim, siz anlayın.
sözlükçü diliyle:
(bkz: overrated)
Gençliğinde ABD’de akıl hastanesi gardiyanlığından TRT’de radyo spikerliğine kadar rengârenk işlerde çalışan Gündüz Vassaf’ın dağarcığının bolluğu belki de en çok o kısımdan: O bir dünyalı http://www.cumhuriyet.com..._var__ortak_yas_yok_.html
Biz bezirganlar
Sanal dünyamızın miras müsveddeleri.
Biz
Tapınak turizminde cennet promosyoncusu
Haham papaz ve imamlar.
Biz
Yaşam pazarcıları
Üçkağıda
Muskalar, nazarlıklar
Talimli rahipler çeyizli gelinler
Tazminatlı evlilikler
Faturalı diplomalar
Sanatsız sanatçılar.
Biz
Her dilden anlayan
Her parayı tanıyan
Falcılar
Hep birlikte öğrendik
Değerlerimizi fiyatlandırmayı
Cürümlerimizi meşrulaştırmayı
Hayatlarımızı sigortalayıp
Dostluklarımızı pazarlayıp
Çocuklarımıza yatırım yapmayı
Biz
Samanyolunun ucunda
Uzayın belirsiz noktasında
Paralel evrenlerden birinin
Kara delikli sonsuzluğunda
Tarihi kendimizden ibaret bilir
Bunca canlı arasında
Heykellerimizi dikip dikip devirir
DOĞRUYU BiLiRiZ.
Biz
Tükettikçe eksiliriz.
iki kişi, trende, aynı kompartımanda seyahatte
"Soğuk oldu" der birisi. "Kaloriferi açsam?"
Az sonra
"Sıcak oldu" der öteki
"Kıssam?"
Aç kapa, aç kapa
Başlar tartışma.
insana özgü
anlaşamamanın
acizliği
zorunlu kılar
otoriteye mahkumiyetini
çağırırlar konduktörü.
düzenin ayarını
vücutlarına kabullendirecekler.
Kondüktör
DEVLET CiDDiYETiNDE
devlet gibi çaresiz
bir ona bakar bir buna
kollarını açar
"bildim bileli" der
"bozuk bu kalorifer"
insanın doğaya hayranlığı
Üstünlük kompleksini
Sergileme fırsatı.
Afrika'da safari:
Fil, aslan, timsah, orangutan
Uyur beslenir
Gezinir sevişirken
Bizler
Rezervasyonlara tıktıklarımızın
Dürbünlü tanıklığında
Röntgen turizminde
Beteri
Hayvanat bahçesinde
Hücre hapsi
Bununla da yetinilmedi
işte sapıklığımızın
Son rezaleti
Brezilya ormanlarında.
Yerliler
Tepelerinde onları keşfeden
Helikopter
Uzakta tutamadı okları
21. yüzyıl insanını
Kültürlere saygı sözlerimiz
LAF KAMUFLAJI.
Kaçınılmazdı
Antropolog eşliğinde
MERAK PEŞiNDE
medeniyet saldırısı.
Labarotuvar hayvanı inceler gibi
Amazon insanını
Ekrana yerleştirdiler
Teleobjejkifli kameralarla
Ses kayıt cihazlarıyla
Gasp ettikleri yerliler
24 saat canlı yayında
Hatırlıyor musunuz
Bosna savaşında sniper turizmini
Keyfine adam öldürmeye gelenleri?
Amazon abonmanları
"VAHŞiLERi SEYREDiN!"
Çağrısında
Ekran başında
Kim bilir
Benden sonra tufancılar
Kaçtıklarında uzay kolonilerine
Dünyada bıraktıkları bizleri
Böyle mi izleyecekler?
Çıkmaz sokak yolcularıyız
Yazdığımız masalın
iNSAN, insan olduğunu bileli
HAYVANLARI aşağılayıp
Kendini yüceltti.
Tanrı dedi
KENDiSiNE BENZETTi.
Bilim tahtından Darwin
"Yeryüzünün şanı şerefiyiz" dedi
HALT ETTi.
insanın hayvanlardan farkı?
Ne söylediysek yanlış çıktı.
Ruhları yok
MERAKSIZLAR
Tecrübeyle öğrenemezler
Çevrelerini değiştiremezler
Haberleşemezler
Alet yapamazlar
Beyinlerini küçük vücutlarına oranla düşük
"ÖTEKi" yaratmaya takmışız kafayı,
Yadsıyoruz yalınlığın sırrını.
Kedi, köpek, sıçan, papağan,
Kulak, bacak, beyin, bağırsak.
Gezegenimizde tek atamız
DNA'mız.
Ne var ki
Hakaret ettik mi
Tek kelime yeterli
"HAYVAN!"
Yükümüzü çeken
Eşşeoğlu eşek
Sadık dostumuz
it, köpek
ihanet eden
Yılan
Kabalık yapan
Ayı
Hakaret ettiğimiz
Baykuş bakışlı
Keçi inatlı
Karga burunlu
Kuşbeyinli
Şairimiz de kervana katılmış
"Akrep gibisin kardeşim"
Böyle değildik.
Gün geldi
insan
Hayvan ları köleleştirip
Medenileştim dedi
Mal mülk edindi,
Yazıyı icat edince
Önce servetini saydı,
Elinde sazı
Övdü kendisini
Homo erectus
Homo habilis
Homo sapiens
"Ben hayvanlardan farklıyım,
iki ayak üstünde yürür
alet yaparım!"
Filleri köleleştirdi,
Develeri güreştirdi
Kucağında pedikürlü süs köpeği,
Elinde bahs-i müşterek bileti
Atları altılı ganyanda kırbaçlattırdı
ilk tanrıları
Kaplana kartala
Dünyayı sırtında taşıyan kaplumbağaya,
Kapıları kapayıp
Kendisine benzettiği tanrısının cennetinde
"Hayvan değilim" diye kükreyip
"Düşünüyorum o halde varım"
Dedi.
Düşünen insan heykelini dikti
Farklı olana DELi deyip
Tımarhaneye tıkınca aklını
21. yüzyılda aşkı da fethetti.
"Deli divane, duygusal olmamalı
mantıklı davranmalı
seni aşkına kavuşturacak
algoritmalı bilgisayar programları."
Astsız, üstsüz
Rütbesiz, apoletsiz
Canlılar aleminde
Kendini taçlandıran
HAYVANLIĞININ iNKARINDA HAYVAN
Tahtına yapışmış
ŞIMARIK iNSAN
Sokrates'ten, " kendini tanı" sözünü aldı
"Ben kimim?" saplantısında
Sazı elinden bırakmadı.
Sözümüze kandık
Suretimize müzeler yaptık.
Sana düşman
Ona düşman
içimdeki ben bana düşman
Kötülüğümüzü
Yılandan, elmadan, kadından bildik
Biz ademoğuları
KENDiMiZi TANIYALIM DERKEN
KENDiMiZE TAPTIK.
Yetti "Ben kimim? felsefesi!
Tanımak istiyorsak insanı
insandan uzaklaşmalı.
Dünyalı 3.4 milyon tür var
(Çoğu dinazorlardan yaşlı)
Hepsinin var olma tılsımı
Birbirinden farklı
KiM OLUYORUZ Ki BiZ?
Tarihte çok yeni izimiz.
80.000 yıl oldu
Gencecik türümüz
iki ayağa üstünde yürüyerek
Afrika'dan yola çıkalı.
bir söyleşi de kendisine gayet karamsar bir bakış açısıyla; dünyanın sonunun geleceğinin, cevre hareketlerini nasıl değerlendirdiğini sormuştum. kendisi de insanın dünya da daha yeni yeni varolmaya başladığını, bu gezegen de çok yeni olduğumuzu karamsarlığa kapılmadan, bu günleride atlatacağımızı söylemişti. genel bir konu olduğu için yarım saat konu üzerinde konuştuktan sonra olay ikiayaklılar'ın şiddete meyilli olduğuna geldi, kendiside bonobo' lardan örnek vererek insanlar da şiddetin sonradan oluştuğunu söylemiştir. yani daha çok sevişmemiz gerektiğini dile getirmiştir.
"ideal demokrasinin, yasama, yargı ve yürütmenin birbirlerini denetlemesiyle ancak olabileceğini biliyoruz. aynı şekilde yasama ve yargı, yürütmenin sultasına girdiğinde demokrasiden söz edilemez. hitler gibi diktatörler çok partili bir serbest seçimlerle halkın iradesiyle iktidara geldi. örnekler çoğaltılabilir.
sorun bizatihi seçimlere dayalı siyasi partiler sisteminde. işte demokrasinin beşiği diye bilinen ingiltere. bir ülkenin girişebileceği en vahim eylem savaş. halkın çoğunluğu ırak savaşına karşıyken iktidar da muhalefet de kitle imha silahları yalanı üzerine ülkelerini savaşa soktular. kraliçe ve kilisenin tasvibiyle gençlerini ölmeye ve öldürmeye yolladılar. ortadoğu'da yıllardır süregelen vahşete davetiye çıkardılar. 'seçmenler ise oy vermeye devam ederek bu ahlaksız düzeni meşru kılıyor.'
gün, iflas etmiş iş birliği yerine rekabeti esas kılan, düzenden medet ummanın değil; geleceğimizi tüm canlılara ve doğaya sevgiyle oluşturacakların günü."
diyerek 30 mart'a merhaba dedi yazısı. büyük ihtimalle hayal kırıklığına uğramamıştır, o da üzülenlerden olsa gerek.
çetin altan'la beraber algıları açma konusunda usta isimlerden biridir. günlük siyasetten bunalanların tutunacağı can simidi düşünce adamlarından. cehenneme övgü kitabı ise okunması faydalı kitaplardan biridir.