bugün

Zift medyasında çalışırken jöleli baş danışmanı kötüleyen yazı yazınca kovuldu.
Bugün den akşam a koşarak gitmişti. Akşam dan da koştururcasına kovulmuş. Neyi düşündüğünüz kendi fikrinizdir de bir duruşunuz olsun bari.
Kovulmustur iyi olmustur .
Akşam gazetesinde işine son verilmiş yazar.

" bu kadar toleranssız olduklarını bilmiyordum" demiş.

Hitap ettiği kitlenin yüzde 70'i toleransın kelime anlamını bilmiyor ayrıca.
akşam'dan şutlanınca ülke gerçekleri yüzüne tokat gibi inmiş yandaş yalaka.

bak ne demiş:

--spoiler--
Bekliyordunuz yani böyle bir sonu?

Hayır, doğrusu bu kadar çabuk olacağını sanmıyordum. Beklemiyordum da. Bu kadar toleransız olduklarını da hiç bilmiyordum. Benim için çok önemli değil de gidişat açısından önemli. Demek ki artık en ufak eleştiriye bile tahammül ve tolerans yok. Bu çok acı, çok da tehlikeli… Bu gidişat gidişat değil.
--spoiler--

millet yıllarca ülkenin durumu anlatırken kulak arkası edip, bana dokunmayan yılancılık oynarken iyiydi değil mi?

ahahha lan bu yandaşların hali ne olacak ya..

http://www.cumhuriyet.com.../Kovulunca_cark_etti.html
ölse gitse milletin sıçtığı bokta olmayacak önemsiz mahlukat.
abdullah öcalan'ın yalçın küçük'le 93'te yaptığı söyleşide anlattığı bir şey var. hayatımda bir kere diyor iki astsubay bir asker tarafından kısa süreli bir dayak ve işkenceye uğradım. o günden sonra bir daha güvenlik güçlerinin eline düşmemeye yemin ettim diyor. bu itirafta her ne olursa olsun oyunu kurallara uygun şekilde oynayarak gerekirse gücü elinde tutanın atının üzengisinden tutma duygusu var.

gülay göktürk'ün de 68 kuşağının aydınlıkçı maocu gruplarından kopan bir eski militan olarak, düsturu belli ki bu yönde. bu düsturu her zaman kazanın tarafın yanında yer almak olarak özetleyebiliriz. son zamanlarda artan ancak evvelki dönemlerde de zaman zaman yaptığı dostane akp eleştirilerinde, aslında işlenilen suçları örtbas etme veya aklama dürtüsü mevcut. son derece yılanvari bir soğukkanlılıkla yürüttüğü politikasında aslında geçmişinde yer alan sekter, maocu gülay'la bir hesaplaşma mevcut.
http://www.bugun.com.tr/b...evrilirler-yazisi-1042695

Yukarıdaki köşe yazısını yazmış bugün gazetesi yazarı.

BirGün gazetesinin 1 nisan 2014 manşetini ve birgün gazetesi üzerinden sol-sosyalist yapıları eleştirme niyeti güderek aslında bir nevi kendi zihniyetini de günyüzüne çıkarmıştır. akp diktatörlüğünün iktidara geldiğinden bu yana sol üzerinden oynadığı kara politikaları, sosyalist solu liberalizm pençesine sürükleme projelerini daha önce bir çok sol yazar yazdı, çizdi. bu politikanın bir sonucu olarak 12 eylül referandumunda "yetmez ama evet" tayfası açıktan açığa akp'nin önündeki engelleri kaldırmasına, diktatörlük vasfına erişmesine yardımcı oldular. türkiye gündemi yolsuzlukları, hileli seçimleri ve daha bir çok demokrasi ülkesinden olmaması gerek uygulamayı tartışırken, gülay göktürk ise bir "eski solcu" olarak liberalizmin tutarsızlığı içinde birgün gazetesi hakkında yersiz bir eleştiri yazmanın daha gerekli olacağını düşünmüş. gelin yazının dikkat çeken noktalarını birlikte inceleyip, gülay göktürk'ün aslında ne anlatmak istediğini ve amacını daha iyi irdeleyelim.

Akp diktatörlüğü algı yönetimi konusunda oldukça uzman. akp kitlelerin algısını medya üzerinden allak bullak ederek, çarpıtarak ve manipülasyona maruz bırakarak kendisine büyük bir kazanç sağlıyor. bu kazanç her ne kadar seçimle birlikte tescillense de kazancı haksız bir kazanç olduğu aşikar. bakın yolsuzlukluk iddialarını daha ilk dakikasında "montaj, yalan" diye niteleyip, devamında ise internete ulaşımı engelleyip, "paralel yapı" tartışmasını ortaya çıkararak kendisini tartışmanın göbeğinden atmıştır. bu da 11 yıldır yağma, talan ve baskıcı düzende ne kadar "usta"laştıklarını göstermektedir. ancak gelin görün ki gülay göktürk gibi liberaller bunu görmek yerine haklı taleplerini, halkçı bir yöntemden var etmek isteyenlere hep çemkirmiştir. sol kisvesi adı altında sürekli olarak akp yalakalığı yapmış günümüz diktatörlüğünün yaratılmasında büyük çaba sarf etmişlerdir.

"Gördüğünüz gibi, buldukları çare de hiç orijinal değil: Gezi'yi canlandırarak iktidarı sokakta yıkmak... Yani, daha iki gün önce nüfusun yüzde 90'ının sandığa gidip, sandığa gidenlerin yüzde 45'inin iktidara güvenoyunu yenilediği bir ülkede 5-10 bin kişiyi (100 bin olsa ne olur ki) Taksim'e toplayıp iktidar yıkmak!"

seçimlerin ve sandığın hiçbir anlamı kalmamıştır artık. adil bir seçim sistemi ve adil bir seçim yarışının olmadığı seçimlerin çıkaracağı sonuç her halükarda halk için en kötüsü olacaktır. bu seçim sistemine bel bağlayıp, seçimi manüpile ederek iktidara gelmiş bir iktidarı pohpohlamak hangi zihnin tezahürüdür biri bana açıklayabilir mi? gezi'yi 5-10 bin kişi(belki de 100 bin) kişi değil halkın büyük bir çoğunluğu yaratmış, haklı isyanlarını sokağa taşımıştır. gezi'nin 10., 11. günlerinde insanlar devrimden bahsederken, güzel günlerin geleceğini umut ederken acaba gülay göktürk gibi liberaller "aman iktidar sokakta değil, sandıkta devrilsin öyle daha demokratik olur mu" diyorlardı. sokaktan bu kadar korkan bu liberaller neden köhnemiş seçim sistemine yönelik bir tek eleştiri getirmezler. bilmiyorlar mı ki bozuk düzende sağlam çarkın olmayacağını ve çarkların düzeni bozarak ayakta kalacaklarını. sanki her şey güllük gülistanlık, seçimler oldukça adil bir zemin üzerinde yapılıyor ve birgün gazetesi ona rağmen sokağı işaret ediyor. işte o zaman gülay göktürk haklı olabilirdi. ancak nasıl kürtler dağı tercih edip bugün bazı kazanımlar elde etmişse, türkiye halkları da sokağı tercih edip demokrasi kazanımları elde etmenin yolunu aramalıdır. kapitalist düzen içinde seçimle ve meclis oylamalarıyla kapitalizmin kiri çıkmaz aksine derinleştiği gibi bakterilerini çevresine bulaştırır.

"Malum, "Tek Yol Devrim" sloganının günümüzdeki versiyonu "Tek Yol Gezi" oldu artık ve zamane solcuları, en az 68'lerde o sloganı atan anne babaları kadar aymaz, onlar kadar gerçeklerden kopuk oldukları için aynı çıkmaz "yol"dan medet umabiliyorlar."

68 kuşağı sosyalistlerin düzene yönelik bütün analizleri o dönemin şartlarına uygun ve yanlışlanamaz çözümlemelerdi. bugün hala mahir çayan'ın o zamanın türkiyesi için kullandığı "sömürge tipi faşizm" modeli türkiye için uygulanabilirken gülay göktürk bu "aymaz" solcuları fikri düzeyde aşacak hangi argümanı yaratmıştır sormak gerekir. birde noktalı virgün içinde "yol" yazarak devrimci yol'a gönderme yaptığını yapan bu aşırı dahi kadın liberalimiz dev-yol zamanının tayyip'i kenan evren'e de acaba iktidarını pekiştirmesi yolunda yardımda bulunmuş mudur?

"Marjinal bir gazetenin attığı bir manşeti bu sütuna taşıdığıma bakılıp bu tehdidi ciddiye aldığımın sanılmasını istemem."

düzen dilini oldukça içselleştirmişe benziyor gülay göktürk. "marjinal" lafını kullanmak artık moda oldu değil mi? eğer ortada tehdit filan yoktur ki varsa bu tehdir akp diktatörlüğüne yöneliktir. eğer bunun tehdit olduğunu düşünen varsa o kişi akp'lidir. çünkü sokağa daveti tehdit olarak bir tek akp'liler bir de murat belge gibi gülay göktürk gibi liberaller yapar. ciddiye almamış ki köşe yazısını tamamen birgün'e ayırmış bu liberal hanım.

"iktidarlar elbette hata yaparlar, hatta yoldan çıkabilirler. Böyle zamanlarda kitleler sokaklara çıkarlar elbette ama yönetenleri uyarmak için, mesaj vermek için, taleplerini duyurmak için... iktidar değiştirmek için değil!"

sandığa neden gideriz. ya iktidarın devamını ya da iktidarın değişimine sağlamak ve yönetimde söz sahibi olabilmek için. ancak sandığın artık bu görevlerini yerine getiremediğini ve simgesel bir anlamdan başka birşey olmadığını gördüğümüzde ne yapacağız. iktidarı uyardığımızda iktidarın cevabı 8 genci öldürmek oldu. öldüren katilleri korumak oldu. sanki sokaktan başka yol mu var bu halk için. seçim öncesinde sokak çağrılarına kızan chp'liler nasıl gezi'de evlerine girmedilerse günü geldiklerinde yine sosyalistlerin yoluna gelip evlerine girmeyecekler. tek yol sokak tek yol devrimdir. bunun gülay göktürk gibi aymazlar ve akp yalakaları anlayamaz.
tiksinti uyandıran insan ...
http://www.youtube.com/watch?v=B5ZwFrkc1Ts
--spoiler--
insanların çocuklara zarar vermedikleri sürece "sübyancı olma hakkı"nı savunuyorum.
--spoiler--

demiş vaktinde gülay göktürk ve bunu geçtiğimiz günlerde samanyolu haber'de tekrarlamış. hüseyin üzmez zırtapozunu biliyoruz.

cemaatin göbeğinde porno konuşuluyor, hemde çocukları içererek. bunun nasıl aşağılık bi şey olduğu zaten malum.

ama başka bir aşağılık durumda bunu cemaatçiler yapınca görmezden gelip, karşı taraftaki ulusalcılardan birinin en ufak minicik erotik çağrışım içeren bir yazısına namussuz damgası vuran şerefsizler.

neredesiniz insanlık artığı şerefsizler, olmaz ya böyle şerefsizce bir bir şeyi bir ulusalcı söylese nasılda şekilden şekle girerdiniz.

iki yüzlü namussuzlar...
Ahlâksızın bitmeyen tanımlamalarında yerini almıştır.
soyadıyla hiç bir şekilde alakası olmayan türk düşmanı.
kendisi her türlü düşünce özgürlüğünün ve ifade özgürlüğünün sonuna kadar savunulmasını söyleyen yazarımızdır. hatta geçenlerde samanyolu haberde anime çocuk pornosunun da ifade özgürlüğü içine girdiğini söylemiştir. geleceğim nokta şu ki kendisi fazıl say'a cezanın verilmesi gerektiğini bunun ifade özgürlüğü olmadığını söylemiştir. bunun nefret içerdiğini söylemiştir. ben bu yazımla fazıl say'ın yaptığını tasvip etmiyorum ama bu kadarda dönek olmamak gerek. çocuk pornosunu bile hala savunan birisin seni ne kadar dikkate almak gerekir o da ayrı bir konu.
ÇOCUK PORNOSU YASAK OLMAMALI DiYEN YANDAŞ YAZAR GÜLAY GÖKTÜRK;
FAZIL SAY'IN CEZA ALMASINI YERiNDE BULUYOR!
ÇOCUK PORNOSU iLE iLGiLi DÜŞÜNCELERiNDEN DOLAYI DAVA EDiLMEYEN, LiNÇE UĞRAMAYAN YAZAR BUNUN "FiKiR iFADE ETME ÖZGÜRLÜĞÜ" OLDUĞUNU SAVUNURKEN SAY'A BU ÖZGÜRLÜĞÜ TANIMIYOR?
ilginç.
An itibariyle tv8de 8.gün programında her zaman olduğu gibi saçmalayan, derhal soyadını değiştirmesi gereken ne idüğü belirsiz, kürtçü, komunist, liberal karışımı Türk düşmanı aptal bir kişilik. Fakat bir taraflarını da yırtsa karşısındaki Prof. Ümit Özdağ her defasında bu kadına ayarı verip, çenesini kapatmaktadır.
kürtçülüğün ekranlarda bayrak tutanı olan eski komünist yeni liberaldir.
Allah çoluk çocuğuna sabır versin annem olsa reddederdim diyebileceğim bir yazar.
trabzonspor'un anlaşmaya vardığı 32 yaşındaki zenci forvet..
bana televizyonu kapattıran gereksiz gazetecidir.zira ''ne mutlu türküm diyene''sözü hanımefendinin bir yerlerine batmış ve oradan bir daha çıkmamış.allah ümit hocama yardım etsin.
"uyuyan birini uyandırabilirsiniz ama uyur numarası yapan birini uyandıramazsınız" diyerek chp ye selam çakmıştır.
an itibariyle habertürk canlı yayınındadır.

ilker paşaya çakmaktadır.
bugünkü yazısında, nihat genç'in nagehan alçı'ya yaptığı hakaretle ilgili feminist dayanışması tadında, destek vermiş köşe yazarı.

http://www.bugun.com.tr/k...acik-mektup-makalesi.aspx
dallama.

tutarsız, satılık kalem.

aliye kemal.
terör sempatizanlığına demokrasi, liberalizm gibi kılıflar örtenlere çakmış yazardır. helal olsun. çok yerinde ve de acı tespitler.

Ankara'da patlama ve barış çağrıları

Terör bu kez Ankara'nın kalbinde patlattı bombasını.

Kızılay Kumrular Sokak'ta, Başbakanlık'a ve içişleri Bakanlığı'na birkaç adım uzakta patlayan bomba 3 ölü 15 yaralı bıraktı geride.

Ne dersiniz; bu olayı ne şekilde isimlendirmeliyiz sizce? Kürt isyanı mı; terör mü; yoksa "terörü yöntem olarak kullanan bir isyan hareketi" mi?

x x x

Teröristlerin, Kumrular Sokağı'ndaki araca yerleştirdiği bombanın düzeneğini hazırladıkları saatlerde, eminim yüzlerce aydın da, "barış" için imza kampanyaları örgütlemek, her iki tarafa da ateşkes çağrıları yapmak, barış mitingleri tertiplemek için cansiperane çalışmaktaydılar. Diğer yüzlercesi de bize IRA deneyimini aktarmakla meşgullerdi.

Barış kelimesinin istismarını çok yaşadık ama doğrusu bu kavramın bugünkü kadar yozlaştırıldığına, bugünkü kadar içinin boşaltıldığına ve yanlış politikalara alet edildiğine tanık olmamıştık. Öyle bir durum ki, "barış" sözcüğü sadece katlanılamaz bir riyakârlık çağrışımı yapıyor artık... Herkes kendi politik hesabını "barış" pankartına sarıp sarmalayıp miting meydanına çıkıyor.

Oysa barışı gerçekten isteyenlerin görmesi gereken şey, PKK engeli aşılmadan barışın mümkün olmadığı... PKK'nın tek derdi Güneydoğu'da kendi derebeyliğini kurmak... Kürt halkının böyle bir şeyi isteyip istemediğinin zerrece önemi yok onun için. Kürtler'e rağmen özerk -ya da bağımsız- Kürt bölgesi kurma peşinde. Devletle de buna icazet çıkartmak için görüşüyor.

Dağdaki çatışmaların sesleri belki şehirlerde fazla yankılanmıyor diye kulağımızın dibinde patlatıyor bombayı. Ve açıkça ilan ediyor: Ya istediğimi verirsiniz ya da size çözdürtmem! Çözdürtmemek için elimden gelen her şeyi yaparım. Tükenene dek yakarım, yıkarım, Antalya'yı da, Marmaris'i de, başkentinizi de kana bularım!

Peki bizim barışçılarımız ne yapıyor?

Sözde demokrasi adına, Kürt halkını hiçe sayarak, yarısı Suriyeli üç-beş bin teröristin istediğini gerçekleştirmesi için "iki taraflı ateşkes" çağrıları yapıyor.

Bu arada da bize durmadan IRA'yı anlatıyor.

Evet, IRA deneyinden yararlanalım. Ama o deneyi de doğru anlayalım.

IRA'nın 36 yıllık terör çizgisini terk etmesine ilişkin olarak yapılan değerlendirmelerde birçok yorumcu ısrarla Blair hükümetinin affedici politikalarına vurgu yapıyor, IRA'nın terörden vazgeçmesini bu politikaya bağlıyor. "Devlet teröristi muhatap almaz" tezine karşı "Bakın ingiliz hükümeti muhatap aldı, sekiz yıl boyunca uzlaşmak için görüşme yaptı ve sonunda başardı" mesajını veriyor.

O müzakerelerin hangi ilkeler çerçevesinde yapıldığı ayrı bir tartışma konusu ama IRA hikâyeleri anlatılırken bu örgütü bitiren çok önemli etkenlerden biri nedense hep atlanıyor:

Bana kalırsa IRA'yı asıl bitiren şey ulusal ve uluslararası iklimin değişmesi oldu.

Çünkü IRA'yı 36 yıl boyunca diri tutan en önemli şey, bütün dünyada esen sempati rüzgârıydı. Başta ingiltere olmak üzere, Avrupa'nın ve ABD'nin bütün ilerici, demokrat ve liberal çevrelerinde sahip olduğu güçlü psikolojik destekti IRA'yı bunca yıl yaşatan. On yıllardır bütün Batı kamuoyunda filmlerle, müziklerle, efsanelerle beslenen IRA sempatizanlığı, neredeyse ilerici olmanın olmazsa olmaz koşulu haline gelmişti. Aslına bakarsanız dünya, teröre karşı çifte standart konusunda en vahim örneklerinden birini IRA konusunda verdi. En vahşi bombalama eylemlerini yaptığı sırada bile, sempati hiç eksilmedi.

Ama sonra bir şeyler değişti. En önemli değişikliklerden biri El Kaide'nin 11 Eylül saldırısıydı. 11 Eylül terör saldırılarından itibaren ingilizler, IRA'ya karşı daha sert tavır almaya başladılar. O tarihlerde Daily Telegraph gazetesinde yayımlanan Gallup anketine göre, ingilizler'in yüzde 88'i Bin Laden ve ağını bir terörist organizasyon olarak düşünürken, yüzde 89'u IRA'yı aynı şekilde kabul ediyordu. Ankete katılanların yüzde 80'i, IRA ve El Kaide'yi benzer özelliklere sahip düşmanlar olarak görüyordu.

işte IRA'yı kendine çekidüzen vermeye zorlayan da ingiliz kamuoyundaki bu iklim değişikliği oldu.

Galiba bizim PKK terörüyle mücadelede en zayıf tarafımız da bu...

Bizim "demokrat" ya da "solcu" aydınımız terörü hiçbir zaman tam olarak karşısına almamış, bu suça cepheden karşı çıkmamış olmanın günahını taşıyor. Aydınlarımızın bir türlü tükenmeyen PKK sempatisi, on yıllardır Türkiye'nin PKK sorununu çözmesi açısından en önemli zaaflarından birini oluşturuyor. PKK terörüyle mücadelede askeri başarı ve Kürt meselesinde doğru politikalar izlemek meselenin iki önemli yanı ise bir diğer önemli boyut da terörün her türlü siyasi ve ideolojik destekten yoksun kılınıp tecrit edilmesi, lanetlenmesi.

Bence aydınlarımız, soyut barış çağrıları yapmak yerine, her bomba patladığında bu gerçeği hatırlamalı ve kaybedilen canların sorumluluğunu hissetmeli...