yanlış düşünce sadece göz organına kusursuz diyen maldır. insan vücudunun her yeri bir şaheserdir, baş yapıttır. şimdi elinizi burnuzun ucuna götürün bunu yapamayan insanlar var. neymiş şükretmek lazımmış.
gaflet delalet ve şer içinde boğulmayı getirir. arkadaşım, tek organele yaptırmak varken 30 tane ayrı organele yaptırıyoruz görme işlevini, sen düşün artık mükemmelliği. uyanın artık, halen daha allahın varlığını nasıl inkar edebilirsiniz?
ki youtube'da bu konuyu bilimsel olarak detaylı açıklayan benim görebildiğim dört beş ayrı video var. (hepsinin bilimsel kaynaklı olduğunu da ekleyeyim)
onun dışında dünyaca ünlü bilim dergisi scince'ta seneler seneler önce yayınlanan bir makaleden alıntı yapalım:
insan gözünün evrim
bilmecesi çözüldü.
darwinin evrim kuramının karşıtları, genellikle
gözün karmaşık yapısının, kuramın temel dayanakları
olan kendiliğinden değişim (mutasyon) ve
doğal seçilim süreçleriyle açıklanamayacağı görüşünü
öne sürerler. darwin de insan gözünün nasıl
evrildiği konusuna bir açıklama getirememişti.
şimdiyse avrupa moleküler biyoloji laboratuvarı
ndan (embl) araştırmacılar gözün evrilme mekanizması
nı ve kaynağını bulduğunu açıkladılar.
gözlerimizdeki ışığa duyarlı olan koni ve çubuk
biçimli hücreler, önceleri beyinde yerleşmiş bulunan
eski bir hücre populasyonundan evrilmişler.
embl araştırmasını yürüten detlev arendt ve joachim
wittbrodta göre insan gözündeki hücrelerin
beyinden gelmiş olması sürpriz değil. bugün
de beynimizin derinliklerinde ışığa duyarlı hücreler
bulunuyor ve bunlar günlük etkinliklerimizin
ritimlerini ayarlıyorlar. önce hayvanların beyinlerinde
bulunan bu ışığa duyarlı hücreler, evrim sürecinin
daha sonraki evrelerinde gözlere göç ederek
ve görüntü iletme yetisini kazanmış görünüyor.
biliminsanları ilk hayvan atalarımızda iki tür ışığa
duyarlı hücrenin varlığını belirlemiş bulunuyorlar.
bunlar, rabdomerik ve cilial (kamçımsı) hücreler
olarak sınışandırılıyorlar. hayvanların çoğunda
rabdomerik hücreler gözlerin bir parçası haline
gelirken kamçımsı hücreler beyindeki yerlerini
koruyarak biyolojik saatleri düzenleme işlevini
üstlenmişler.insanlar ve öteki omurgalılardaysa
bunun tersi olmuş ve gözde yerleşen kamçımsı
hücreler koni ve çubuk hücrelerine dönüşmüşler.
araştırmacılar göz oluşumunda evrim sürecinin
izini, yaşayan bir fosil olarak tanımlanan platynereis
dumerilii adlı deniz kurtçuğunu inceleyerek
bulmuşlar. bu kurtçuk 600 milyon yıl önce
yaşamış olan atalarından hala çok farklı değil. bu
canlıya ayrıca böceklerle omurgalıların son ortak
atası gözüyle bakılıyor. arendt bu hayvanın daha
önce başka bir araştırmacı tarafından çekilen beyin
görüntülerini gördüğünde, beyin hücrelerinin
insan gözündeki koni ve çubuk hücrelerle olan
benzerliği dikkatini çekmiş. araştırmacı bu hücrelerin
aynı evrimsel sürecin ürünü olabileceğini
düşünmüş. daha sonra, emblden başka araştırmacı
ların yardımıyla platynereis dumeriliinin beynindeki
hücrelerin moleküler parmakizleri başka
hayvanların beyinlerindeki ışığa duyarlı hücrelerle
karşılaştırılmış. hayvanın beynindeki opsin
adlı ışığa duyarlı bir molekülün, omurgalı gözlerindeki
çubuk ve koni hücrelerdeki opsinle olağanüstü
benzerlik gösterdiği ortaya çıkmış. embl
araştırmacılarından kristin tessmar-raible, bu
omurgalı tipi molekülün platynereis dumerilii beyin
hücreleri içinde etkin olduğunun görülmesi,
bu hücrelerle omurgalı koni ve çubuk hücrelerinin
ortak bir moleküler parmak izine sahip oldukları
nı ortaya koymuş bulunuyor. bu da evrimde
ortak bir kaynağın kanıtı. insan gözünün evrimiyle
ilgili büyük bir bilmeceyi çözmüş bulunuyoruz
diyor.
embl araştırmacıları, science dergisinde yayımladı
kları bulgularının sonunda hayvanlarda ışığa
duyarlı hücrelerle gözlerin evrimi konusunda şu
senaryoyu öne sürüyorlar.
ilkel metazoalarda ışığın varlığını belirlemek ve
ışıkla ilgili zamanlama işlevlerini (biyolojik saat)
yönetmek için bir atasal opsin kullanan tek bir
tür ışığa duyarlı hücre öncülü bulunuyordu. prebilateryen
(anatomide ikili simetri oluşmuş hayvanlardan
önceki) atalarda opsin geni, c-opsin ve
r-opsin adlı genlere dönüştü ve böylece öncül ışık
algılayıcı hücrenin kamçımsı ve rabdomeric denen
kardeş hücre türlerine farklılaşmasına yol açtı.
rabdomeric ışık algılayıcı hücreler, pigment
hücreleriyle bir araya gelerek ilkel gözleri oluştururken,
kamçımsı hücreler de evrilen beynin bir
parçası haline gelerek yönsüz ışık tepkisi işlevini
yüklendi. ikili simetrik anatomiye sahip hayvanlarda,
örneğin günümüze kadar gelmiş platynereiste
bu atasal düzen hâlâ görülüyor. omurgalılara
uzanan evrim çizgisinde her iki tür ışık algılayı
cı hücre, evrimleşen retinaya yerleşti. rabdomerik
ışık algılayıcı hücreler, gangliyon hücrelere
dönüşerek görüntü işleme sürecinde farklı bir işlev
üstlendiler. omurgalı gözünün evriminin
önemli bir özelliğiyse, ışık algılama görevini üstlenenlerin
rabdomerik değil, kamçımsı hücrelerin,
yani çubuk ve konilerin olmasıydı. dolayısıyla
omurgalı hayvanların gözleri, farklı evrimsel tarihleri
olan farklı ışık algılayıcıları kapsayan bileşik
bir yapıyı temsil ediyor.
science, 29 ekim 2004
türkçe bilimsel kaynak yok diyenler için vikipedi:
battlestar galactica nın son sezonunda, cavil bu tarz "mükemmel" yaratılış safsatası konusuna son derece müthiş şekilde açıklık getirmekteydi.
"neden bizi bu aciz bedende yarattınız? ben kızıl ötesini görmek, karanlık maddeyi koklamak istiyorum; isteseniz yapabilirdiniz. bu beden sadece bir hücre, evrenin sonsuzluğunda küçücük şeylere mahkum olan!"*
başlığı okur okumaz bu ne mına koyim samanyolu tv'de miyiz diyerek yapıştırdım ıyyyy iğreençç butonuna. entry'yi okumaya ihtiyaç bile duymadım. evet yaptım bunu. ipneyim ben. kalp gözüm kapalı. eksileyin lan bu entry'yi, kalp gözüm açılır belki. allaaam yareppim şu aziz mübarek gün ameno.
bir kere yanlış bir kavramdır. gözümüz her şeyi kusursuzca göremez, görüş yeteneğimiz sınırlıdır. hem her türlü şekilde sınırlıdır. mesela sadece belli dalgaboylarındaki renkleri algılarız, sadece belli mesefelere kadar görebiliriz. yada belli bir yaştan sonra göz sorunları başlar. hem zaten kusursuz nedir? soluncanların "göz" diyebileceğimiz organı, sadece ortamın aydınlık ya da karanlık olduğunu algılar. bu göz tam gelişkin bir insan gözü gibi değildir. ama evrimin o aşamasındaki bir canlıda işe de yaramaktadır. aynen bunun gibi bizim gözümüz de birçok kuştan daha yetersizdir. bu durumda hangi göz kusursuzdur? lütfen biraz okuyalım, araştıralım.
tercih meselesidir ve insanların düşünce çeşitliliğinin bir ürünüdür. ben gözü tanrı'nın bir mucizesi olarak algılayabilirim, başka biri bunu evrim sürecine bağlayabilir, gayet de normaldir. insan seri üretilmiş bir makine değil, farklılıklar olacaktır elbette. önemli olan başkasının düşüncelerine saygı gösterebilmektir.
maddenin ötesini görebilmektir. *
yahu size ne kardeşim.. hepiniz ulema kesildiniz başımıza ha..
alın gidin defterlerinizi... sabah akşam samanyolu, mehtap tivi'ye çevirdiniz sözlüğü de.. iki kam almıyoruz, ilim'den, fenden nasiplenemiyoruz sayenizde, başlangıç düzeyinde bile denilemeyecek bayat sorgulamalarla bizim de zamanımızı alıp, günaha giriyorsunuz ya.
hepsi klişe, hepsi can sıkı, hepsi saçmasapan teoriler.
iki felsefe okuyun da ondan sonra tebliğe çıkın. biz de tebriğe geliriz.
bi de kendisinin en iyi bildiğini düşünme yanılgısı var.. söz konusu kişiler herkesin gönül gözünü açmaya davet ederken, nedense "çok da sikimdesiniz" gibi düşük ötesi, ultra seviyesiz cümleler kurarak, ipleri ile asla kuyuya inilmemesi gerektiğini de kanıtlamaktadırlar.
senin gibi gönül gözüm olacağına, gözüm kör olsun daha iyi be.
kusurlu organlara bakıp ateist olmak ne derece saçmaysa kusursuz görünen organlar yüzünden tanrıya inanmak o derece saçmadır.
mesela köpek balıklarının asla diş sorunu olmaz kırılan ve ya çürüyen dişin yerine alttan bir tane daha gelir ama insanda böyle değildir.