romanın kahramanı ergen Holden Caulfield 'tır.Holden birkaç kez hazırlık okulunda kalmıştır,arkadaşlarının çoğuna sert davranmıştır ve nereye ait olduğuna ilişkin duyguya sahip değildir.örneğin kitapta bi yerde new york kentinde beşinci caddeden yukarı doğru yürürken şöyle der:''ne zaman bir sokağın sonuna gelsem ve lanet olası kaldırım taşına takılsam,caddenin diğer tarafına asla geçemeyeceğim duygusuna kapılırım.yalnızca aşağıya,aşağıya,aşağıya gideceğimive kimsenin beni tekrar görmeyeceğini düşünürüm .''
kimi parçalar birilerine, kimi parçalar mekanlara, kimileri de topyekün doğruya yazılmıştır.
yazma tercihi de çoktan seçmeli bi izdüşümüdür bu olgunun zaten. hal böyle olunca gözünüzün ucuyla gördüğünüz o minik doneler, gün gelir ve büyümüş bi şekilde beyninize yük olur. etki-tepki fiziğine sahip bu dünya düzeninde yaşayan bizler tamamen deşarja evrilmiş canlılarız. işte tam da bu sebepten, bu olgular bize Biraz gerçek, biraz yalan gelmenin ötesinde daha farklı bir perspektif verir. peki nedir onlar?
kırıklık, kırgınlık: her canlı bu olguyu bir gün tadacaktır. insansan eğer, sevdiğin biri gün gelir ve illa ki üzer seni. hayvansan yakaladığın avı ağzından çalar, bitkiysen eğer üstüne basıp boynunu kırar. etki-tepki bunu gerektiriyor, yapacak bi şey yok düzen bu.
aldatmak, aldatılmak : şartlı reflekslerin hüküm sürdüğü genlerimizde, hayatınızın bi evresinde karşınıza çıkacaktır. o yüzden kaçmayın ve olgunlukla karşılayın. yıkıcıdır şüphesiz, dersinizi iyi alın ve geri kalan ömrünüzü buna göre şekillendirin. gerekirse portmantoya astığınız zırhınızı tekrar kuşanın ve kendinizi koruyun.
yalan : bizden önce de vardı, bizden sonra da olacak. hayatın bazı dinamiklerini ve dolayısıyla yaşamı kökten etkileyen bir yapısı vardır. uzak durmak en mantıklı çözüm, fakat şuna unutmayın ki içinde bulunduğumuz evrenin etki-tepki dalgasındaki enerji birimidir yalan.
sonuç olarak makrodan çıkarak bakacak olursak, her parça içerisinde kendi dünyasını, kendi vurdumduymazlığını ve utanmazlığını ihtiva eder. sözüm size gönülçelenler, dünya bir gündür o günde bu gündür.
burada bilen var mı bilmiyorum ama zamanında çok sevdiğim bir forumdu. ilk defa bu kadar ailevi bir yer bulmuştum. nurullah abi keşke tekrardan diriltse siteyi.
teoman sıkı bir gönülçelen hayranıdır. genel olarak çoğumuz hayatımızın belli bir döneminde kendimizi teoman'a yakın hissetmişizdir ya da ben öyleydim diyebilirim. çok yakın bir arkadaşım sıkı bir teoman hayranıydı ve ben de onun sayesinde bu bilgiyi uzun zaman önce öğrenmiş ve gönülçelen albümü çıktığında bu eşleştirmeyi anında yapmıştım.
albüm bir bütün olarak tek bir kahraman üzerine kurulmuş. bu, dünyaya karşı çok başarılı olmamakla birlikte kendini yine de yenik hissetmeyen, asla sulu gözlü olmayan ama hiçbir şeyi halletmiş sayılmayan ve tabi ki bu yazı doğrultusunda iyice aşina olduğunuz bir kahraman olacak.
teoman, bu yukarıda tanıttığım kahramanın ağzından çıkıyormuş gibi olsun diye tüm şarkıları birbirine ortak kelimelerle bağlamış, böylece tüm albüm ana ilgili parçamız gönülçelen de dahil salinger etkisiyle sarılmış ve sarmalanmış.
Lisedeyken aşık olduğum bir kız vardı. Platoniktim ama çok güzel seviyordum. Şimdilerde böyle sevenler var mıdır? eminim ki az da olsa vardır. O zaman telefon adam akıllı yok, sms in 4 kontör olduğu zamanlar be. zaten sevdiğin kıza nasıl mesaj atabilirsin ki? kolay mı abi. ne diyeceksin de yazacaksın kıza? bin türlü iç kıpırdanmaları var... ne yapayım edeyim derken aklıma kaset yaptırmak geldi. o kaset şimdilerde kimde kimlerde nerelerde bilmiyorum.
kasette kıraç, teoman, şebnem ferah, haluk levent, bir kaç yabancı slow rock, dönemin güzel şarkıları vardı. Kasedin bir A, bir de B tarafı vardır, işte bir tarafının başlangıç şarkısı buydu.
Kıza verebildim mi peki kasedi? verememiştim. Kızla aynı serviste olan bir arkadaşa vermiştim... Dedim ki sabahları ya da akşam üzeri git gel yaparken bunu koy kaset çalara, çalsın. Biliyorum kasetteki şarkıları sevdiğini, araştırmış, alt yapısını yapmıştım. zaten benim de sevdiğim şarkılardı. babama dil döke döke kasedi bir yerde doldurttuk. öyle kendimiz açıp şarkı indirmek gibi değil ki, sipariş ediyoruz kasedi dolduruyorlar filan, o şekil.
neyse velhasıl kelam, o serviste bu şarkı çaldı ve dahası çaldı, benim olduğumu bilmedi ama dinledi. dokunduk sevilenin kalbine, sevdik uzaktan mutlu ettik vesaire. çok sonraları öğrenecekti ama çok sonra...