bugün

informel sanatın eğilimlerinden biridir.
belirgin özelliği; resmin yapısı üzerinde araştırmalardan oluşmasıdır. sanatçı her türlü anlatım tekniğine başvurarak farklı çekicilikler elde etmeye çalışır. her gerecin bir dili vardır ve her gereç bir dildir diyorlar.
Gerçekçilik (realizm), bir estetik ve edebi kavram olarak 19. yüzyıl ortalarında Fransa'da ortaya çıkmıştır. gerçekçilik, hem klasizme hem de romantizme bir başkaldırıdır.Realizmin amacı, günlük yaşamın önyargısız, bilimsel bir tutumla incelenmesi ve edebi eserlerin bir bilim adamının klinik bulgularına benzer nesnel bir bakış açısıyla ortaya konmasıdır.
realizm; resim veya heykel sanatlarında, yapıtı olşturan betilerin sanat dışı dünyada rastlanan gerçekliklere doğrudan gönderme yapmasını amaçlayan anlayış. bu anlayışla gerçekleştirilmiş bir yapıtta, her beti gerçekte de var olan bir nesne ya da canlı yaratık olarak tanınabilmek zorundadır. ayrıca, bunlar yapıtta da gerçek dünyadaki ilişkiler düzenine uygun bir biçimde betimlenmelidir. gerçekçilik, bir üslup olmaktan çok, tarihin pek çok döneminde rastlanan bir anlayıştır. tarih öncesinin mağara resimlerinde bile gerçekçi bir tutum gözlenmektedir. buna karşılık antik yunan a dek ilk tarımsal uygarlıklarda gerçekçiliğe pek rastlanmaz. antik yunan ve roma nın gerçekçi yöneliminden sonra, ortaçağ daha çok ekspresyonist olarak nitelenebilir. gerçekçilik avrupa sanatına rönesans la birlikte girecek ve 20. yüz yılın başına, modern sanatın doğuşuna dek egemenliğini sürdürecektir.
Düşünmenin temeli ve eylemenin ölçüsü olarak gerçekliğe bağlanan görüş ve tutum.

karşıtı ;

(bkz: idealizm)
hayata toz pembe bakmamak siyahları grileri de görebilmektir. hayat tek renk degildir.
bir kitap okur ya da bir film izlerken en çok aradığım özelliklerden biridir. eğer bir kitap veya film gerçekçilikten uzak, hayatı pespembe gören bir karakter içeriyorsa, sıkılırım. ayrıca resimde bir akımdır ve ruslar iyi başarır bu işi.
Bazı durumlarda insanı gıcık eden bir durum.
örneğin;
-offffff sınav çok zordu!
-çalışmadın dimi?
-tamam çalışmadım ama sınavda çok zordu.
-kendini kandırıyosun çalışsan yapardın.
-kesermisin sesini kendimi telkin ediyorum.
-kesemem ben senin vicdanınım.
en bi sevdiğim bakış açısı-felsefi yaklaşım bıdı bıdı her neyse.
ağlak sulu gözlü olmaya gerek yok ama hüngür hüngür ağlanabilecek zamanlar da var. her zaman hayvan gibi gülmeye gerek yok ama hayvan gibi gülünecek zamanlar da var. sürekli kara kara düşünüp çıkmaz yollara girmeye gerek yok ama zaman zaman çıkmaz yolları da görmek var. fakir edebiyatı yapıp kendini kandırmak yok ama fakirlik nedir bilmek ve görmek var hiç değilse anlamaya çalışmak var. kişiliğini yitirmiş gibi her şeyden vazgeçerek sevmek yok ama bazen her şeyi unutarak sevmek de var.
uçlarda yaşamaya gerek yok ama uçların da kenarında durup bir de manzaraya ordan bakmak var.
işte buna yakın bir şey gerçekçilik ayaklarının nereye bastığının farkında olmak * sert zemine mi yoksa çamura mı.
(bkz: behzat ç)
genelde koyandır. bu nedenle kucukpanda nın pek önemsemediğidir.
kanıtlanabilir fakat çoğu zaman yetersiz bazende katlanılamaz olgu.
ütopik battaniye altı felsefecilerine , hayat zekilere çok zorculara , dünyayı gerçek haliyle alakası olmayan toz pembe pencerelerin ardındaki hayal boyutlarından çözmeye çalışan kahve-yağmur-soft müzik üçlemecilerine çok koyan yaklaşımlar bütünü.
sanatta idealizm ve romantizmin karşıtıdır. romantizmden hemen sonra gelmiştir. içinde dini ve aristokrasi alanında ögeler barındırmaz. aslında doğrudan fransız devrimi propagandası yapmıştır da denebilir. köylüler sanat eserlerinde merkeze taşınmış ve ortadağın geri planda kalan, kirli ve boynu bükük gösterilen köylüleri tam aksine onurlu gösterilmiştir. emeği kutsayan, işçi ve çifçilerin çalışma hayatını ifade eden konulara da yönelme olmuştur.

gerçekçiler idealist değildir çünkü gerçeği idealize edip onu mükemmeleştirme amacı gütmezler. ( mesela rönesans, neoklasizm gibi )

realistler romantik de değildir, duyguları abartıp insanın aşırıcılığını vurgulamazlar. mesela barok, rokoko, veya daha dinsel ağırlıklı romensk, gotik tarzı eğilim göstermezler.

özünde hem dinin tekelinde olan aşırı duygusallıkla kendinden geçişi, hem de aristokrasinin elinde olan idealleştirmeyi takmazlar.
halkın yanında, halk için vardırlar ve eserlerinde halkı tüm gerçekliğiyle yansıtmaya çalışırlar.
Radikal olmak demektir. Evet.
öznelciliğe ve "locke"çu idelere karşı çıkan; "Anlam Öznel Değil Nesnel Olmalıdır" diyen felsefi öğreti.

gottlob Frege’nin Kuramında Çok Önemli Bir Yer Tutan Almancada “Sinn” Olarak Dile Getirdiği Şeye Türkçede “Anlam” denir. Frege Bir Sözcüğün insanın Zihninde Yarattığı Öznel Çağrışımların O Sözcüğün Anlamı Olduğu Görüşünü Reddeder. “Ağaç” Sözcüğünü Düşündüğünüzde Aklınıza Bazı imgeler Gelir; Bunlar Özneldir.... Bir Başkasının Aklından Başka imgeler de Geçebilir.

Frege Sözcüklerin Anlamlarının insan Zihninden Ve insanın Yarattığı Dillerden Bağımsız Soyut Varlıklar Olduğunu Söyler Sözcükler Ancak Bir Araya Gelip Bir Tümce Oluşturduklarında Anlam Kazanırlar. Bir Tümcenin Dile Getirdiği Anlam ise nesnel olup O Tümcenin Parçalarının Anlamlarından Oluşur. Frege Buna “Düşünce” (Gedanke) Der.