insan fıtraten kakikati arar olduğundan, hakkı arıyor. bazen batıl eline gelir; hak zannederek koynunda saklar. hakikati kazarken, elinde olmadan, inançsızlığı ya da inkara düşer; hakikat zannederek kafasına giriyor bu batıllar.
bir hakikat tanesi bir milyon yalanı yutar. bir küçük gerçek koca yalanları batıl şeyleri söndürür.
mesela her gün biri biz farkında olmadan cebimize para koysa. ve bu hergün sürekli tekrarlansa ve sen birine bu konuyu açsan ve o da seni yalanlasa. sen orda sana para veren birinin olduğunu biliyorsundur. sana 6 kişi bunun aksini söylese yinede onun hakikat olduğunu yine sen bilirsin. ve milyarları tek insana indir, 7 kişi den 5 i allah var diyor. (hristiyanlar musevile müslümanlar) acaba bu dedikleri ne kadar batıl olur ? yalan olur ?
roma hükümdarı pontus pilatius'un isa'ya sorduğu meşhur soru gerçekliğin ne olduğu. insan dili, "kesin gerçeklerin" belirlediği keskin çizgiler olmadan zaten var olamaz. Örneğin, "Ben sana yazıyorum." Zıtlıksızlıklar yasasına göre bu cümle şu anlama gelir: "Ben sen değilim." Hayatımız parçalardan oluşan bir bütünlük oluşturduğuna veya her bütün parçalardan oluştuğuna göre, hayatımızdaki doğru ve gerçeklerin çoğunluğu, göreceli gerçeklerden oluşur.
Ne hoştur insanın bir gül açası, Koşan göklerde kuş gibi uçası, Bulutlarla yagmur olup ağlamak. Gitmek, sona ermeden, bir zamanda... Başıboş bir tekne gibi ummanda,
Fırtınalarda ne yelken, ne bayrak. Fakat beni sen uyandır, ey zeka !
Bak ! Sarhoş eden, davet eden bu olüm, içinde ben salt bir ademoğluyum, Korkan, ölüsünü hatırlayarak. ışığın boşandığı gerçek düş ! Yaşamak... eken insan, veren toprak. mesela yaşamak... ve sonunda ölmek gerçeğini inkar edemeyiz...