kayboluş ve w isimli romanlarıyla ciddi hayranı olduğum yazar, çocuk...
"Bütün dünya normal, olağan, anlamlı gözüküyor, ama sözcüğün, o saf tılsımın, o tuhaf muskanın altındaki sallantılı sığınakta korkunç bir kaosun yavaşça vücut bulduğunu, ortaya çıktığını görüyorum. Bütün dünya olağan gözüküyor, ama bir gün, bir hafta, bir ay ya da bir yıl sonra çürüyüp yok olacak. Çünkü bir yarık var. Hiç durmadan, adım adım hacmini artıran bir yarık, uçsuz bucaksız bir unutuş, dipsiz bir uçurum, boşluğun istilası. Bir bir susacağız "
(bkz: uyuyan adam) kitabında insanın aklını karıştıran bir bölümü vardır
Ölmedin; daha aklı başında biri de olmadın.
Gözlerini kavurucu güneşe de çevirmedin.
ikinci sınıf iki yaşlı aktör seni aramaya gelmediler,sana yanaşıp üçünüzden ikisini ortadan kaldırmadan birinizi yok edemeyecekleri bir bütün oluşturmadılar seninle.
Bağışlayıcı yanardağlar seninle ilgilenmediler.
insan ne harikulade bir b...uluş!Isınsın diye ellerine, soğusun diye çorbasına üfleyebilir.Çok tiksindirmiyorsa bir kınkanatlıyı başparmağıyla işaret parmağı arasında hafifçe tutabilir.Bitki yetiştirebilir,besinini,giyimini,kimi ilaçları,hatta kötü kokusunu gizlemeye yarayacak parfümleri onlardan sağlayabilir.
Fare, labirentinde hakiki hünerler gösterebilir:Yemini alabilmek için basmak zorunda olduğu pedalları bir piyanonun ya da bir orgun klavyesine akıllıca bağlamak yoluyla hayvanın"isa sevincim daim olsun"u doğru olarak çalması sağlanabilir;onun bundan sonsuz bir zevk aldığını düşünmemize de hiç bir engel yoktur.
Oysa sen,zavallı Dedalus,senin labirentin yoktu.Sahte mahkum,senin kapın açıktı.Ne kapının önünde nöbetçi duruyordu,ne dehlizin sonunda nöbetçi şefi,ne de bahçenin küçük kapısında Engizisyon Yargıcı.
Birbiri ardınca sıralanan her bir gün,gülünç çabalarındaki ikiyüzlülüğü ortaya sermekten,sabrını aşındırmaktan başka bir işe yaramadı.Zamanın tamamen durması gerekirdi,ne var ki hiç kimse zamana karşı savaşacak güçte değil.Hile yapabildin,zaman kırıntıları,saniyeler kazanabildin:Ama Saint-Roch'un çanları,Pyramides sokağıyla Saint-Honore sokağının kavşağındaki trafik ışıkları,sahanlıktaki musluktan damlayan su damlasının tahmin edilebilir düşüşü,saatleri,dakikaları,günleri ve mevsimleri ölçmeyi hiç bir zaman durdurmadılar.Zamanı unutur gibi yapabildin,geceleyin yürüyüp gündüz uyuyabildin:Ama onu hiç bir zaman tamamen aldatamadın.
Uzunca bir süre kendine sığınaklar kurup yıktın:düzen ya da eylemsizlik,başıboş sürüklenme ya da uyku,geceleyin devriye gezmeler,yansız anlar,gölgelerin ve ışıkların kaçışı.Daha uzun bir süre kendine yalan söylemeyi,kendini sersemleştirmeyi,kendi oyununa gelmeyi sürdürebilirsin belki.Ama oyun bitti,büyük şenlik,ertelenmiş yaşamın yalancı sarhoşluğu bitti.Dünya yerinden kıpırdamadı ve sen değişmedin.Kayıtsızlık seni farklı kılmadı.
Ölmedin.Delirmedin.
Her şeyi gözetip kollayan zaman,sana rağmen çözümü açıkladı.
Cevabı bilen zaman akmaya devam etti.
Yine böyle bir günde,biraz daha önce,biraz daha sonra,her şey yeniden başlıyor,her şey devam ediyor...
Hayat ağır geldiği zaman şu satırlarını hatırladığım şair;
''Keşke insan türüne ait olmak, o dayanılmaz ve sağır edici gürültüyü de beraberinde getirmeseydi; keşke hayvanlar aleminden çıkıp aşılan o birkaç gülünç adımın bedeli, sözcüklerin, büyük tasarıların, büyük atılımların o dinmek bilmeyen hazımsızlığı olmasaydı! Karşı karşıya getirilebilen başparmaklara, iki ayak üstünde duruşa, omuzlar üzerinde başın yarım dönüşüne fazla ağır bir bedel bu. Yaşam denen bu kazan, bu fırın, bu ızgara, bu milyarlarca uyarı, kışkırtma, tembih, coşkunluk, bu bitmek bilmeyen baskı ortamı, bu sonsuz üretme, ezme, yutma, engelleri aşma, durmadan ve yeniden baştan başlama makinesi, senin değersiz varoluşunun her gününü, her saatini yönetmek isteyen bu yumuşak dehşet. '' (bkz: yaşamı kullanma kılavuzu)
öyle
bir sözü vardır ki hayata yön verir: 'okumadıklarıma üzülmek yerine
ilgi duyduğum şeyleri daha fazla okuyup bir çeşit bilgin olmaya karar verdim. ne de
olsa tarih ayakkabi bağcıklarına düğüm atmayı bilmeyen dahilerle dolu.'
"Uzunca bir süre kendine sığınaklar kurup yıktın: düzen ya da eylemsizlik, başıboş sürüklenme ya da uyku, geceleyin devriye gezmeler, yansız anlar, gölgelerin ve ışıkların kaçışı. Daha uzun bir süre kendine yalan söylemeyi, kendini sersemleştirmeyi, kendi oyununa gelmeyi sürdürebilirsin belki. Ama oyun bitti, büyük şenlik, ertelenmiş yaşamın yalancı sarhoşluğu bitti. Dünya yerinden kıpırdamadı ve sen değişmedin. Kayıtsızlık seni farklı kılmadı.
Ölmedin. Delirmedin.
Felaketler yoktur, başka yerdedirler. Ufacık bir bela seni kurtarmaya yeterdi belki de: Her şeyini kaybederdin, savunacak bir şeyin olurdu, ikna etmek için, duygulandırmak için söyleyecek sözcüklerin olurdu. Ama sen hasta bile değilsin. Ne gündüzlerin ne de gecelerin tehlikede, gözlerin görüyor, ellerin titremiyor, nabzın düzenli, kalbin çarpıyor. Eğer çirkin olsaydın, belki çirkinliğin gözalıcı olurdu, oysa çirkin bile değilsin, ne kambursun, ne kekeme, ne çolak, ne de kötürüm, topal bile değilsin."
varolmama sanatını öğreten yazar. uyuyan adam kitabında şöyle der;
Yalnızsın.. Yalnız bir adam gibi yürümeyi, aylak aylak dolaşmayı, sürtmeyi, bakmadan görmeyi, görmeden bakmayı öğreniyorsun.. Saydamlığı, hareketsizliği, var olmayışı öğreniyorsun.